Merkezileşme modernizmin sonuçlarından birisidir. Ve ulus devletler de yine modernizmin bir sonucudur. Merkezileşme beraberinde ortak yaşamın sonunu ve imparatorlukların dağılmasını getirmiştir. Fransız Devriminden sonra kullanılan kavramlardan birisi merkezileşme ve adem-i merkezileşme idi. Fransız Devriminden sonra yaygınlaşan tabirlerden birisi centralization tabiriydi. 

Bir süre sonra centralization tabirinin yerini decentralization yani adem-i merkeziyetçilik dalgası ve modası ve kavramı almıştır. Sonunda da Osmanlı İmparatorluğu gibi müşterek devletler bu yeni dalganın altına kalarak dağılmışlardır (disintegration). Teknelojinin ivme kattığı ve hızlandırdığı küreselleşmeyi yavaşlatan ideolojik tezatlar olmuştur. Özellikle de Soğuk Harp döneminde komunizm ile kapitalizm arasındaki ideolojik kavga ve yarış küreselleşmenin hızını kesmiştir. Bununla birlikte, 30 yıldan beri en fazla duyduğumuz hususlardan veya kavramlardan birisi küreselleşme olmuştur.  1980 yıllarda Özal bu kavramı gündemimizde tutmuş ve o dönemlerde Türkçeye globallaşma olarak geçmiştir. 1989-1991 yılı arasında Saddam’ın Kuveyt’ten çıkarılması sonrasında ve SSCB’nin çökmesiyle birlikte ideolojik zıtlaşmanın yerini gerçek anlamda küreselleşme almıştır.  

Doğu Avrupa’nın da SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Batı kampına geçmesi kapitalizmin zaferi kadar küreselleşmenin de zaferi sayılmıştır.  Bununla birlikte, geldiğimiz noktada küreselleşme tabirinin de modası geçmiştir. 11 Eylül ile birlikte Batı merkezli küreselleşme dalgası zayıflamaya başlamıştır. Dolayısıyla küreselleşme ifadesi zıddını üretmiştir.  Küreselleşme kavramının yaygınlaşmasından yaklaşık 30 yıl sonra şimdi de deglobalization kavramı gündeme gelmiştir.

*

Dünya ne kadar gelişirse gelişsin dünya zıtlar dünyasıdır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin dediği gibi dünyamız zıtlarla kaimdir. Zıtlar birbirine anlam yükler. Hegel de düşmanlık biçimindeki zıtlığa vurguda bulunmuştur. Bediüzzaman ve Necip Fazıl Kısakürek gibi zevat ta bu anlamda zıtlığın veya ötekinin öz kimliği beslediğini ifade etmiştir. Dolayısıyla kimliğin tahkimi ve tanımı için ötekin olması şarttır. Lakin bu düşmanlığa sevk etmemelidir. Bilmemek ve tanımamak düşmanlık vesilesidir. Bununla birlikte düşmanlığın nedeni zulümdür. Kur’an ‘düşmanlık ancak zalimleredir’ buyurmaktadır.  Abdulkadir Geylani’ye göre de, dünya hikmet dünyası olduğundan dolayı da mükemmel anlamda küresel birliğe ulaşmak kolay değildir.

Geçenlerde David M. Smick isimli yazar (17 Ekim 2012, The Washington Post) ‘ What will replace the globalization model’ başlıklı bir makale kaleme almıştır. Makalesinde artık küreselleşmenin tavsadığını ve onun yerini küreselleşmemenin aldığını ifade etmektedir. Amerikan seçimleriyle birlikte eski bir tartışma konusu yeniden alevlenmiştir. Rusya’da Avrupacılar ve Asyacılar olduğu gibi ABD’de de izolasyonistlerle birlikte Atlantikçiler vardır. Şimdi ABD yol ayrımında veya yol çatında. Elbette, yöneleceği ve savrulacağı bu eğilimlerin pişmesi lazım. Bugünden yarına radikal bir değişim de beklenmemelidir.

*

Küresel ticaretin yüzde 97’sinin spekülatif ticaret ve sadece yüzde 3’ün ise reel ticaret olduğu ifade edilmekte. Bununla birlikte son sıralarda dünya ticaret hacminde bir gerileme yaşanıyor. Dünya ticareti büyümüyor aksine kabuğuna çekiliyor ve daralıyor.  İthal ikameleri ve koruyucu tedbirler de artıyor. Dünya ticareti daraldığı gibi aynı zamanda küresel para birimi konusunda bir savaş da gözleniyor. Çin ve arkasındaki 12 ülke dolara karşı kendi zeminlerini ve çıkarlarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Son yıllarda doların değer kaybetmesi karşısında Batılı ülkeler ve ABD, Yen’in güçlendirilmesini istiyor. Bu da ticaret dengesini kısmen de olsa ABD’nin lehine çevirebilir. Bu yapısal krizlerden dolayı küreselleşme modası geçmiş bir akım olarak değerlendiriliyor. Mali veya finansal küreselleşme de saldırı altında. Bankalar giderek daha milli hale geliyorlar. Bu eğilim düzenli olarak yeni ithal ikameleri ve serbest ticaret alanının daralması anlamına geliyor. Deglobalization eğiliminin merkezinde euro bölgesi yer alıyor.

Avrupa bankaları yeni pazarların finansmanında yüzde 80 oranında rol oynarken şimdi kabuklarına çekilmenin sonucunda bu rollerini Amerikan, Çin ve Japon bankalarına kaptırıyor ve devrediyor gözüküyorlar. Amerikan ekonomisi yeniden zıplamaya hazır lakin mevcut şartlar altında bunu başarmasına imkan yok. Mevcut modeliyle veya şekliyle küreselleşme belki de son anlarını yaşıyor.

Dünya küreselleşmeden yeniden Babilleşmeye geçebilir.