Türkiye ile Suriye arasında yaşanan sivil uçak krizinde bir yalanlar dizisi ve yarışı yaşandı. Propaganda yarışını kazanmak için dil uzunluğuna ihtiyaç var. Ya insanın dili pabuç büyüklüğünde olacak ya da burnu uzun olacak. Burnun yerine geçerse mesela Beşşar Esad'ın boynu epey uzun. Maşallahı var!
Rusya'dan gelen sivil Suriye uçağı teftişe takıldı ve olan oldu. Türkiye uçağın teftişiyle alakalı olarak tutanak tuttu ve Başbakan Erdoğan uçakta sivil havacılık kurallarının müsaade etmediği mühimmat bulunduğunu açıkladı. Zaten uçak gelişigüzel değil istihbarat bilgisi dahilinde durdurulmuş ve teftişe alınmıştı. Suriye rejimi elbette bunu hazmedemedi ve başbakanı yalancılıkla suçladı ve açıklamalarını da yalan olarak nitelendirdi. Uçakta hilafı mutat bir şeyin çıkmadığını ve aksi halde Erdoğan'ın iddialarını ispata davetli olduğunu söyledi. Elbette mühimmatın muhteviyatıyla alakalı olarak net bilgiler ve veriler paylaşılmadı. En azından kamuoyu açısından olayın bir kısmı karanlıkta kaldı. O karanlıkta yalan var mı, bilemiyoruz. Belki de muhtevayı faş ederek meseleyi daha fazla tırmandırmak istemediler. Lakin muhtevayla alakalı olarak tutanakların dışişlerine çağrılan Rus elçisine gösterildiği söylenebilir. Rus silah şirketleri de Türk tarafının iddiasını yalanladılar. 'Biz Suriye'ye askeri araç ve gereç göndermek istesek bunun için rutin ve normal yolları kullanırdık asla sivil uçak kullanmaya tevessül etmezdik' dediler. Gerçekten de Rus ve Suriye rejimleri askeri malzeme için sivil uçak kullanımına tenezzül etmezler mi? Bu kadar kuralcı mıdırlar? Lakin bin benzeri Bağdat'ta yaşandı ve Suriye'ye giden İran yolcu uçağı da arandı ve lakin Türkiye'deki hadisenin hilafına Irak makamları askeri araç ve gerek veya sakıncalı bir unsura rastlamadıklarını ilan ettiler. İki olayın tek farkı bu.
*
Türk tarafı bulguları dünyaya canlı yayında ilan etmediği için karşı taraf tatmin olmayabilir veya açıklamaları sulandırabilir. Lakin benim dikkatimi çeken daha sıradan şeyler ve detaylar. Bunlar da Suriye ve ortaklarının yaklaşımını sergilemesi açısından ilginç. Rus tarafı teftişle ilgili birkaç itirazda bulundu. Elbette uçağın indirilmesini ve teftişini hazmedemedi. İkinci olarak, 17 Rus yolcunun hayatının tehlikeye atıldığını savundu. Sanki Rus yolcuların gittiği Suriye ve Şam'da tehlikeden eser yok! Sanki Antalya'ya veya Lazkiye sahillerine turist sıfatıyla gidiyor gibiler. İkinci olarak, Rus yolcularla konsolosluk personelinin görüştürülmediğini söylediler. Sanki sanırsınız ki Rus vatandaşları Putin rejimi için herkesten daha fazla birinci sınıf. İsviçreliler gibi. Acaba bu gösteriyi sadece Türkiye'ye karşı mı yapıyorlar? Yani yolcular sadece Türkiye'de olduğu zaman mı bu kadar değerli oluyor? Her zaman bu hassasiyeti gösteriyorlarsa şapka çıkarmamak işten bile değil. Bir başka detay ise Rus yolculara zahmet verilip, iyi misafirperverlik örneği ile karşılanmamışlar. Ya da Rus yolculara yemek dahi verilmemiş. Onca saat aç bekletilmişler! Lakin Türk tarafı Türk misafirperverliğinin en ince detaylarına kadar uygulandığını ve yemek servisi yapıldığını ileri sürüyor. O halde kim yalan söylüyor? Rus yolcuların karrı aç bırakıldığı için Putin alınmış ve Türkiye ziyaretini süresiz erteledi. Başbakan Erdoğan 3 Kasım dese de Ruslara göre çıkmaz çarşambaya kadar ziyaret rafa kaldırılmış. Silahlardan sonra bir de yemek konusunda ifadeler birbirini tutmadı. Taraflar birbirlerini yalanladılar.
*
Ruslar Türkiye'yi sivillerin hayatını tehlikeye atmakla suçlarken Suriye tarafı ise muameleyi düşmanca tavır olarak nitelendirdi. Hatta Suriye rejimi karşılıklı sınır müsademesinde Türkiye'nin misillemede bulunduğunu değil, açıktan Suriye topraklarını bombaladığını savunuyor. En azından onlar mesele açısından öyle algılanıyor olmalı. Bununla birlikte, Türkiye-Suriye krizi yalanların yarışına sahne oldu. Ruslar da zaman zaman bu konuda maharetlerini gösteriyorlar. Sözgelimi, Akçakele'ye düşen veya seken top mermilerinin kaynağı hakkında hala rivayetler muhtelif. Suriye rejimi ve yandaşlarından Iraklı İzzettin Şepbender'i Suriye versiyonu Baas milletvekili Şerif Şahhate, Türk-Suriye ilişkilerini bozmak için Akçakale'yi muhaliflerin bombaladığını ileri sürdü. Suriye hükümeti de tahkikat yapacağını duyurdu lakin tahkikat beklerken yeni mermiler gelmeye ve sekmeye devam etti. Bu sonuncuların kaynağı konusunda ise ketum davranıyor ve konuşmamayı yeğliyorlar! Ruslar ise Şerif Şahhata'yı biraz aşarak Akçakale'yi bombalayanların PYD ve Suriye'deki PKK yandaşlarının olduğunu ileri sürdü. Elbette yakası açılmadık başka rivayetler de var. Bunlardan birisi hangi yana düştüğü belli olmayan Ürdünlü meşhur yorumcu Ureyb Rantavi. Erman Toroğlu gibi tribünlere oynuyor. İsmi bile garip olan adamın sözleri daha da garip. Türkiye'nin Suriye'ye girmek için bahane aradığını ve bu bahane üretmek için de Akçakele'yi MİT'in bombaladığını ileri sürdü. Galiba Türkiye'yi biraz İsrail'e benzetmiş olmalı. Veya en azından böyle bir ihtimalin varlığından söz etti ( http://www.addustour.com/ViewTopic.aspx?ac=OpinionAndNotes201210OpinionAndNotes_issue1817_day10_id442953.htm ). Böylece uçuk kaçık bir rivayeti, ihtimal adı altında pazarlamış oldu. Demek ki ne ABD ne de başkaları! Türkiye'yi Suriye'ye iten kendi kendisi. Türkiye kendi kendine gaz veriyor olmalı! Gerçekten de ortada bir yalanlar yumağı, yarışı ve yalancılar koalisyonu var. Bu koalisyonun baş ortağı her zor durumda kaldığında özensiz yalanlar uyduran Şam rejimi. İkincisi ise Mursi'nin ziyareti sırasında en sofistike asparagas tercümeyi yapan bir İran kanalı. Ruslar ise hala amatör ligde gözüküyorlar. Ortadoğu'ya bullaştıkça herhalde votkanın dibini buldukları gibi yalanın dibine de inerler.