İngiltere Silahlı Kuvvetlerinin, İran'la bir savaşa girilebileceğini öngörerek yüz binlerce çalışan ya da turist İngiliz vatandaşını bölgeden çekme planları yapması ellerimizi kalplerimize koymamıza neden oluyor. Çünkü bu adım bölgede savaş çıkması olasılığının barıştan daha güçlü olduğunun açık bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Batılı ülkelerde, özelliklede İngiltere'de kararlar duygusal ve gelişigüzel alınmıyor. Aksine güçlü verilere ve çalışılmış planlara dayanılarak alınıyor. Bu bağlamda benzer bir adımın ABD-İngiltere ikilisinin Irak'a 1991 ocak ayında saldırmasından önce yaşandığını hatırlatmakta fayda var. O zaman bütün İngiliz vatandaşları Iraktan çıkarıldı ve ondan sonra başta Bağdat olmak üzere bütün Irak kentleri için cehennemin kapısı açıldı. Hikâyenin sonrası malum...

Demokratik ülkelerdeki seçilmiş hükümetler vatandaşlarının hayatına ve güvenliğine özel bir önem verirler. Çünkü ortada kendisini hesaba çeken ve kusurlu olduğunda iktidardan düşüren birileri vardır. Bundan dolayı İngiliz vatandaşlarının yoğunluk bakımından en büyüğü olan Birleşik Arap Emirliklerinden tahliyesi planının Amman'da toplama istasyonu inşası içermesi, güvenli bölgelerde ek havaalanları açılması yanında, Aden körfezinde bu kişileri rahat ettirmek için yüzen otel mesabesinde turist ve savaş gemilerinin bulundurulması şaşırılacak bir şey değildir.

Burada acil bir biçimde kendisini ortaya atan soru, savaşın çıkması durumunda ülkeleri çatışma alanına dönüşecek ve değişik ağırlık ve hacimdeki binlerce İran füzesinin hedefi olacak Körfez Ülkeleri halklarının (Araplar ve yabancılar) can güvenliğidir. Bu planları ortaya çıkaran, koalisyonun lideri muhafazakâr partiye yakın İngiliz Daily Telgraph gazetesi bu soruya her hangi bir cevap vermiyor. Sadece İngiltere'yle Birleşik Arap Emirlikleri arasında askeri dayanışmayı geliştirme planları olduğunu zikretmekle yetindi. Ve Wikileaks belgelerinde geçen, körfez liderlerinin İran'ın nükleer tesislerini vurmakta acele etmeleri için ABD ve İngiltere nezdindeki çabalarını tekrar gündeme getiriyor.

ABD'nin bazı körfez ülkelerini, özellikle Kuveyt, Bahreyn ve BAE'ni İran'ın herhangi bir intikam saldırısına karşı patrios füzeleriyle desteklediği doğru. Ancak bu füzeler 1991 yılında Bağdat'ın bombalanmasına misilleme olarak Saddam'ın attığı kırk kadar füze karşısında başarısız oldu. Saddam'ın füzeleri nükleer yada biyolojik başlık taşıyor olsaydı belki de savaşın gidişatını değiştirirdi ve bölgenin siyasi haritasını şimdikinden farklı bir şekle sokabilirdi.

Yine doğru olan bir şey daha var ki; ABD bu ülkelere 130 milyar dolarlık silah satacak. Ama bu devletler yabancı güçlerin desteği olmaksızın kendilerini korumaktan acizse bu kadar silah alımının yararı nedir?

Batıdaki strateji uzmanları arasında savaşın gelmekte olduğu hususunda neredeyse bir ittifak var. Savaş çıkması durumunda şu andaki ve geçmiş savaşlardan çok farklı olacak. Birincisi kullanılan silahların türü bakımından, ikincisi sonuç alınmasının zorluğu açısından, üçüncüsü bitiş zamanının tahmininin imkânsızlığı ve bölgesel ve uluslar arası sonuçları açısından.

İran'a karşı savaşın en büyük teşvikçisi İsrail'dir. Tabi onunla birlikte bazı Araplar... Aynen Irak'a karşı askeri saldırıyı teşvik ettikleri gibi. Amerika'daki müttefikleri de Amerikan yönetimini İran'daki yönetimi değiştirmek ve nükleer emellerini bitirmek amacıyla üçüncü bir savaşa (Birincisi Afganistan, ikincisi Irak) ikna etmek için gerekçeler sunmayı üstlenmiş durumdalar.

İsraillilerin büyük çoğunluğunun gerçek temsilcisi sürekli olarak onların içinde beslediği duyguları aleni olarak ifade eden dışişleri bakanı Avigador Liberman ise eski İngiltere başbakanı Tony Blair ise batılı mahfillerin özellikle Amerikanın Ortadoğu'daki gayrı resmi sözcüsüdür.

İşte bu Tony Blair'e körfez ülkelerinde ve Libya'da danışmanlık hizmetleri adı altında milyonlarca dolar akıtılıyor. O İsraile karşı olan samimi dostluğunu asla gizlemedi. Irak savaşının sebeplerini araştıran Şilkot komitesi önündeki tanıklığında, şu anki İran rejimini 2003teki Saddam rejiminden daha tehlikeli gördüğünü ve eğer yönetimde olsaydı rejimi değiştirmek ve nükleer tesislerini yıkmak için savaşa girme noktasında tereddüt etmeyeceğini söyledi. Bundan daha da tehlikelisi 'Arap dostu' Blair, El Cezirenin hatıralarını tartışmak için yaptığı programda kendisinin bir an bile Irak savaşında ölen bir milyondan fazla Iraklıdan dolayı pişman olmadığını söyledi. Bir milyon kadının dul, dört milyon çocuğun yetim kalmasının, Bağdat'ta rejim değişikli karşılığında anlaşılır bir bedel olduğunu ifade etti.

Arap vatandaşının değeri petrol ülkesinden olsun yada olmasın, İslam dünyasında savaş planlayan ve gerçekleştiren bu adamların gözünde sıfırdır. Kışkırttıkları savaş gerçekleşir ve yüz binlerce müslümanın canına mal olursa Blair ve müttefiklerinin tek damla göz yaşı dökeceklerine inanmıyoruz.

İslam dünyasındaki liderler mukaddes mekanları kurtarmak ve aşağılanmış olan şereflerini korumak için İsraille savaşın dillendirilmesinden dahi korkar oldular. Sürekli olarak –özellikle de Mısır'dakiler- vatandaşlarının hayatlarını düşündüklerini söyleyip duruyorlar. Bu analşılır bir şey. Ama bakıyoruz ki onlar Amerika'yla birlikte direk yada dolaylı bir savaşa girme ve vatandaşlarının hayatını ve ülkelerinin geleceğini feda etme konusunda bir an bile tereddüt etmiyorlar. Onlar Amerikanın savaşlarının gerçek sebebinin bölgedeki en büyük nükleer güç olan İsrail'i korumak olduğunu biliyorlar.

Yirmi yıl önce, Irak'ın Kuveyt'e saldırısından sonra Londranın göbeğindeki Knightsbridge ve Edgwar Road caddeleri hayatlarını kurtarmak için buraya sığınan yaklaşık ikiyüz bin Kuveytliyle dolmuştu. Körfezde yeni bir savaşın çıkması durumunda bu sayının birkaç katına çıkmasına şaşırmayacağız. Bu kez mülteciler sadece Kuveytliler olmayacak.

Körfezden bir arkadaşla yaptığımız telefon konuşmasında, onlarca özel uçağın, beklenen savaşın ilk füzesinin ateşlenmesi durumunda uçuşa hazır bir şekilde beklediğini söyledi.

Yeni yılın göstergeleri çok iyi şeyler göstermiyor. Uluslar arası Refik Hariri mahkemesinin zanni kararı açıklanacak. Barış çabaları Netenyahu'nun eliyle kabre gömüldü. İsraili Gazzeye yeni bir savaş açma tehditleri artıyor. İsrail istihbarat ağları Mısır, Suriye ve Lübnan'da çok kolaylıkla milli güvenliği tehdit ediyor.

Amerika Sistemlerin bazılarını hegemonyasına ve İsrail'in şımarıklığına tehdit oluşturduğundan dolayı değiştirebilir. Ancak o kesinlikle halkları değiştirmeye güç yetiremez. O halk bir gün bütün dengeleri kendi lehine ve ümmetin lehine değiştirecektir.

Kaynak: Elquds El-Arabi

Dünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu