35 yıldır Britanya’da yaşıyorum. Holokost ve kurbanlarının sayısı hakkında şüphe ettiğim veya Yahudi dinini ve mensuplarını karaladığım tek kelime yazmadım. Zira Avrupa yasaları, holokost meselesine müsamaha göstermiyor, yalanlama ve şüpheyle yaklaşan herkesi suçlu sayıyor. Yahudilere karşı çıkan kişi için antisemitistlik suçlaması, medya karalaması, akademik boykot, panel ya da konferanslardan çıkarılması kampanyaları hazır.
İslam ’a ve Hz. Muhammed’e saldırı, yasalarda ihlal teşkil etmiyor. İslam ’a dil uzatmak, ifade özgürlüğünün en mühim somutlaşması olarak görülüyor. Bu hakaretlerin yeni bir girdabında boğulmadığımız bir yıl geçmiyor. Başlangıç, Hint yazar Salman Rüşdi ’nin ‘Şeytan Ayetleri’ydi. Sonra karikatürler geldi. Geçen yıl da kilise avlusunda Kuran nüshası yakmak isteyen rahip Terry Jones vardı.
Tüm Batılı ülkeler, özellikle de ABD , öfkeli Müslümanların ve onları kontrol altına almaya çalışan güvenlik güçlerinin kurşunlarıyla ölen kurbanların tepkisini izlediler. Ayrıca bazı büyükelçiliklerinin ve intikam için kaçırılan Batılı masum vatandaşların maruz kaldığı saldırıları da seyretmekle yetindiler. İlerleme ve uygarlık iddiasında bulunan, onlarca enstitü ve araştırma merkezine sahip bu hükümetler, Arap bölgesinde daha önce yaşanmamış gelişmeleri anlamamakla aptallık derecelerini ispatladılar. Arap Baharı devrimlerinin diktatörleri devirdiği ülkelerde yaşanan bütün özgür seçimler, Mısır , Tunus ve Libya ’da mecliste sandalyelerin çoğunluğunu İslamcıların kazanmasıyla taçlandı. Genel atmosfer, siyasal İslam eğiliminde. Bununla birlikte dünyanın en güçlü güvenlik ve istihbarat organlarına sahip ABD yönetimi, İslam ’ı ve peygamberini karalayan şaibeli bir filme izin veriyor.
Film, İslam ’a kin duyanlar için patlayıcı bir reçeteden ibaret. Zira yapımcıları, Mısır ’da din fitnesi çıkarmak isteyen kindar aşırı Kıpti bir grubu temsil ediyor. Yönetmeni İsrailli ve destekçisi de Terry Jones ! Peki bu filmin yayınlanmasından sonra protestolar, elçiliklerin basılması ve diplomatların öldürülmesi eylemleri dışında ne bekliyorlar? ABD ’nin İslami köktenciliğe dair tek kelime bile etmesini reddediyoruz. Zira bölgede kendi çıkarlarına uyduğu zaman bu aşırılığı benimsiyor, çeliştiği zaman da düşman kesiliyor. ABD yönetimi, İslamcı cihatçıların, Libya ’da Kaddafi rejimini deviren savaşta en büyük rolü oynadığını bilmiyor mu? ABD , bu kişilerin Suriye ’de Beşşar Esad rejimini devirmek için halihazırda amansızca savaştıklarını bilmiyor mu?
ABD ’nin ikiyüzlülüğünden bıktık usandık. Önce saygınlık, insan hakları ve demokrasi için Arap devrimlerini desteklediklerini iddia ediyorlar. Sonra da İslam ’a ve Müslümanlara dil uzatanları görmezden geliyor ve hatta onlara koruma sağlıyorlar. ABD Başkanı Barack Obama , Libya ’daki Amerikan elçiliğini korumak için savaş gemileri ve birlikler gönderdi. Hatta elçiliği basanları, intikam eylemleriyle tehdit etti. Bu tehdit, Amerikan yasalarına göre savaş ilanı demektir. Peki soruyoruz: ABD neden güçlü bir ordu ve profesyonel güvenlik güçleri kurması için Libya ’ya destek olmadı?
ABD , Fransa ve Britanya, diktatör rejimi devirmekle petrol akışının kendi rafinerilerine akışını garantiye aldıktan sonra sahneden kayboldular, ülkenin nasıl yeniden tesis edileceğine dair tek bir ‘ Libya ’nın Dostları’ toplantısı yapmadılar. Sadece kendi aralarında Libya ’nın petrol gelirleri pastasının nasıl bölüşüleceği üzerinde gizli toplantılar düzenlediler.
Washington , Irak savaşından sonra Müslümanların nefretinin sebebini öğrenmek için İslam dünyasına uzmanlar gönderdi, imajını düzeltmek için milyar dolarlar harcadı, TV kanalları ve radyolar kurdu. Yine de bu imaj kötü kaldı ama Washington ’ın bazı Arap devrimlerini seçici biçimde desteklemesiyle biraz iyileşti. Bu sevgi de şimdi yıkılıyor, İslam dünyasında fitne projesi olan bu filmde peygambere hakaret edilmesine izin vermesiyle birlikte bu imaj tekrar kararıyor.
İslam ’a saygı gösterilmesindeki ısrarımız, Amerikan elçiliklerinin basılmasını desteklediğimiz anlamına gelmez. Çünkü bizler, barışçıl protestoya, diplomatik ilişkilere hükmeden yasalara bağlılığa inanıyoruz.
Ortada birçok komplo var. Bazıları, bunun Obama ’nın tekrar seçimleri kazanmasını önlemek isteyenler olduğunu ifade ediyor. Bu, ABD ’nin iç meselesi. Bizi ilgilendiren konu, 1.5 milyondan fazla Müslümana yönelik tekrarlanan bu kasıtlı karalamaların durması. Özetle Arap ve Müslümanların ABD ve müttefiki İsrail eliyle maruz kaldığı hakaretler derhal durmalı, İslam ve diğer dinlere hakaret edenleri suçlu sayan yasalar çıkarılmalı. Zira ifade özgürlüğüyle hakaret özgürlüğü arasında büyük fark var. ( Londra ’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, 14 Eylül 2012)
Kaynak: Radikal