'Bu ne biçim soru' da diyebilirsiniz. Dindarlığın ölçüsü olur mu? Yoksa iddia makamındaki sözleri doğru kabul etmek zorunda mıyız? Bu soruların net bir cevabı var mı, bilmiyoruz. Lakin Cezayir'de modern tarihin en garip tartışması yaşanıyor. Daha doğrusu bu tartışmayı başlatan Cumhurbaşkanı Buteflika oldu. 9 Nisan'da yani Bağdat'ın düştüğü günün sene-i devriyesine denk gelen başkanlık seçimlerine yeniden ve üçüncü kez başkan adayı olarak katılacak Buteflika nedense seçim kampanyası sırasında kendisini destekleyen İslamcılara karşı bir sataşmada bulundu. Bu sataşmanın yansımaları ve yankıları devam ediyor. 'Herkesle birlikte ve herkese karşı' bir tarzı olan Buteflika'nın bunu neden yaptığı pek bilinmiyor ama merak ediliyor. 2008 yılında anayasa değiştirilerek üçüncü kez aday olmasının önü açılan Buteflika kendisine göre İslamcıların yeniden siyaset sahnesine çıkmalarının mahzurlarını anlatırken geçmişe neşter vurdu ve :" İslamcılar 90'lı yıllarda Cezayir'i mahvettiler. Onların yeniden siyasi vitrine çıkmaları doğru değil. Sonra laikler de namaz kılıyor, oruç tutuyor ve hacca gidiyorlar. Dini de siyasete alet etmediklerinden dolayı İslamcılardan daha dindar sayılırlar…" dedi. İşte böyle! Buteflika bir çırpıda laik kesimleri dindarlıkta İslamcıların üzerine çıkarıverdi. Daha dindar ilan  ediverdi. Eminim bu sözlerin ve mantığın Türkiye'de alıcısı çıkacaktır, hem de mebzul miktarda. Mesela, çarşaf açılımcıları. CHP başta olmak üzere birçok parti ve anlayış laik kesimlerin İslami kesimlerden daha dindar olduğunu savunacaklardır. Milletimiz bu gibi durumlar için pratik formülü bulmuştur :" Para ile imanın kimde oluğu bilinmez…" Buteflika'nn genellemesi yanlış olabilir lakin İslamcıların da bu sözden alacakları hiç ders yok mudur?
*
Peki, İslamcılar, Buteflika'nın sataşmasını sineye mi çektiler? Hayır. Bilakis, tepkiler dalga dalga yayıldı. Bunlardan birisini Ali Belhac gösterdi. Kendisinin adaylığına müsaade edilmemesinin hem anayasa hem mer'i kanunlara hem tabii hukuk hem de İslam hukukuna aykırı bir hak gaspı olduğunu söyledi. Onun ötesinde Buteflika ile uzlaşmanın fitnetü'l kübra'da mızrakların ucuna Kur'an takılmasına benzetti. Doğrudan Buteflika'nın sözlerine de temas eden Ali Belhac anayasada ülkenin dininin İslam yazıldığını ve buna mukabil bağımsız aday olarak seçimlere katılan Buteflika'nın kendisini ve zımni olarak devleti laik olarak tanımladığını ve bunun bir çelişki olduğunu hatırlatmıştır. Buteflika'ya tepkiler çığ gibi büyümüş. Bu tepkilerden birisini de GIA'ya karşı kurulan AIS'ın eski komutanlarından olan Medeni Mezrak göstermiş ve Buteflika'yı önceden desteklediği halde bu kabul edilemez sözleri karşısında tercihini değiştirdiğini ve Buteflika'yı desteklemekten vazgeçtiğini duyurmuştur. FIS'in eski kadrolarından Rabih el Kebir de ülkeye geri dönmekten vazgeçtiğini ilan etti. Kaide'nin bölgesel fraksiyonları dışında silahlı faaliyet gösteren ve uzlaşma sürecinde silah bırakan hareketlerin liderleri; Hattab vesaire Buteflika ile uzlaşma sonucunda seçimlerde onu desteklemeye başlamışlardı. Cezayir halkı gibi bu isimler de zalim ile mazlumun birbirine karıştığı bir daha o eski günlere; 1990'lıyıllardaki kabus ve şiddet sarmalı dönemine geri dönmek istemiyor.
*
 Buteflika'nın durduk yerde neden böyle bir konuşma yapma gereğini hissettiği üzerinde polemikler sürüyor. Kimilerine göre, bu sözlerle hem içeriye hem de dışarıya mesajlar verilmiş durumda. İçeriye verildiği varsayılan mesajın mahiyeti şu: Uzlaşma kadar güvenliği de önceliyor ve ihmal etmiyoruz. Dışarıya verilen mesaj da şu: Bizi desteklemeye devam ederseniz İslamcıları kontrol altında tutmaya devam eder ve Cezayir üzerinden komşu coğrafyaya gelebilecek tehditleri bertaraf ederiz. Bizi izlemeye ve desteklemeye devam edin… İşin fikri bağlamına gelecek olursak Buteflika da aynen bir zamanlar Enver Sedat gibi konuştu. Sedat da ' Lasiyasete fi'd din vela fiddiin siyase/ siyasette din ve dinde siyaset yoktur' tekerlemesinde bulunan siyasi liderlerden birisiydi. Demirel de zamanında bunu Türkiye'ye uyarlamış ve şöyle demişti: Teokrasiye geçit vermeyeceğiz…