Başkalarının bize inandığı kadar biz kendimize inanmıyoruz. Sözgelimi, biz
kendimize yakıştırmasak bile başkalarının bize yakıştırdığı Neo Osmanlı
tabiriyle bile alay ediyoruz. Tamamen meseleyi yabancı ihaleye bağlıyoruz.
Halbuki, gelişmeler mekanik değil ve bir merkezden de idare edilmiyor. Biz
tarihin açtığı çığırdan yürüyoruz. Bu bağlamda, 1 Mart tezkeresi bir irade
mahsulü ve ürünü değil tarihin seyrini değiştiren devasa kazalardan
birisiydi. Zamanın hükümeti 'tezkere geçmezse memurların maaşını bile
veremeyiz' diye inliyor ve feryadı figan ediyordu. Davos kazası veya
kimilerine göre muvazaası sırasında da televizyonla çıkan monşer artığı
hariciyeciler ' yandık, bittik, kül olduk' şeklinde tiratlarla İsrail'den
özür diliyorlardı. Lakin alttan alan taraf İsrail olunca gözleri fal taşı
gibi açıldı. İşte bunun izahını El Kudüs el Arabi gazetesi Yayın Yönetmeni
Abdulbari Atvan yapıyor. Dip dalgalar yüzeye vurduğu halde eski
alışkanlıklarla biz hala eski refleksleri gösteriyoruz. Halbuki, Soğuk Savaş
biteli 20 yıl oldu ve Türkiye'nin önünde koskoca bir dünya açıldı.  Tarih
gemisi yüzüyor. Devran döndü. Keser döner, sap döner bir gün hesap döner
tekerlemesi gerçek oldu. *Sezai Karakoç, ' gücümüz zaafımızda ve zaafımız
gücümüzde yatar' derken tarihin dinamizmine işaret eder. O, hem sabit hem de
değişkendir. Güneş gibi deveran eder. Eskiler bunu : İza tecavezeşşey'u
haddehu inkalebe ziddehu diye izah etmişlerdir. Bir şey haddini aştığında
ters döner ve zıddına inkilap eder. Ya da kemal zevali zeval de kemali takip
eder. Gece ve gündüzün birbirini izlemesi gibi.* Atvan, "Nasır döneminde siz
İsrail'e muhtaç idiniz lakin devran döndü ve şuan İsrail size muhtaçtır ve
davranışlardaki değişimin nedeni de budur" diyor.

*

 Türkiye bir hükümete bağlı olarak değil tarihe bağlı olarak istihale
geçiriyor. Bu anlamda Arapların refleksi de, Türkiye'nin bölgedeki boşluğu
doldurmasından yana. Zira, İslam hukukunda da bir kaide-i külliye vardır.
Şartlar değiştiğinde eski hal ve statü avdet eder. Devletler hukukunda da
böyledir. *Ara statü geçince kalıcı statü geri döner, Dolayısıyla
Osmanlı'nın yıkılmasıyla birlikte Churchill'in va'z ettiği dönem sona
eriyor.*  Dolayısıyla Churchill'in ara dönemi sona ermiş ve bölgeye kalıcı
eski statü avdet halindedir. Vicdanlı Araplar da bunu görüyor ve
alkışlıyorlar. 'Türkiye yeniden bize yani aslına dönüyor' diyorlar.
Türkiye'nin bölgesine yabancılaşması arizi yani geçici olduğu gibi Avrupa
seyrü seferi de arizi yani geçici idi. Şimdi bu geçici ve arizi dönem
Arapların da tasdikiyle kapanıyor. Zaten Avrupa da hem tarih hem de coğrafya
olarak izafidir. Avrupa ve Pan Avrupa terimleri henüz yenidir. Buna mukabil,
Türkiye'nin tarihi ve tarihte oynadığı rol Avrupa'yı gölgede bırakır.
Abdulbari Atvan bu hususta şunları söylemektedir :" Türkiye "Biz
Avrupalıyız" dediğinde, gülüyorduk. *Çünkü Avrupalı değilsiniz ve
olamazsınız da. Ortadoğu'daki en büyük imparatorluğu kurmuş Viyana'dan Çin
sınırına kadar bir bölgeyi yönetmiş Türklerin böyle bir şey söylemesi
hataydı bence. Hatta saçmaydı. Türkiye Avrupa'dan daha iyidir ve önemlidir*.
 Ardında bıraktığı tarihi miras, Avrupa'nınkinden daha büyüktür. Bu yüzden
Türkiye'nin AB'ye girmesinde gurur duyulacak bir şey yok bence. Türkiye'nin
AB'ye girmesi, kendini küçültmesi olur. Kıbrıs, Malta gibi ülkeler ekonomik
avantajlarından veya vize düzenlemesinden yararlanmak için AB'ye girmek
isteyebilir. Türkiye ise Avrupa'dan daha güçlü ve gelişmiş bir ülke
yaratacak malzemeye sahip..."

 Dolayısıyla Avrupa mecramız ve maceramız hem arizi hem de anakroniktir yani
tarihin seyrine terstir. Tarih dışıdır ve tarihin ana damarına terstir.

*

  Abdulbari Atvan tarihe tanıklığını şöyle sürdürüyor :" Ayrıca bana
kalırsa, Avrupa Türkiye'yi asla kabul etmez. Çünkü, Türkiye Müslüman bir
ülke. AB ise Hıristiyanlara özgü bir kulüp. Ayrıca AB, Türkiye'nin birliğe
girip de birliğin en büyük ülkelerinden biri olmasına da izin vermez. Biz
Türkiye'nin AB'ye üye olmasının bir hakaret olduğunu düşünüyoruz. Türkiye
NATO üyesi olarak kömünizmin Batı Avrupa'ya gelmemesi için herkesten çok
hizmet etti, birçok fedakarlık yaptı. AB'ye önce alınması ve entegre
edilmesi gereken ülke, Doğu bloğuna karşı savaşmış Türkiye olmalıydı. Eski
Doğu bloğu ülkelerinin AB'ye daha önce alınması Türkiye'ye karşı bir
hakarettir. Ben Türkiye'nin şu an her zamankinden daha güçlü olduğuna
inanıyorum. Ortadoğu'da ve etrafındaki diğer ülkelerle iyi komşuluk
ilişkileri kuruyor, pazarını büyütüyor. Bence bu doğru yaklaşım. Böylece
Türkiye AB ile yarışabilecek bir bölgesel güç olacak. *10 yıl içerisinde
Hindistan, Rusya veya Çin gibi bir Türkiye göreceğimizi tahmin ediyorum...*"
Kimileri Abdulbari Atvan'ın uçtuğunu düşünebilir. Kesinlikle hayır. Nedenine
gelince; bugün Türkiye ihracatta Hindistan'ı yakalamış bir ülkedir. Türkiye
Asya'nın minyatürü iken Hindistan koskoca bir alt kıtadır. Dolayısıyla
TarıkBişri'nin dediği ve Abdulbari Atvan'ın teyit ettiği gibi Türkiye İslam
aleminin küresel gücüdür. Bu bir tarihi gerçek ve süreçtir.  Bundan dolayı
Paul Salem Ortadoğu'da Asya'da Türk yüzyılından bahsetmektedir. Bu
Türkiye'nin kaderidir ve herkesin buna ihtiyacı var.  Kendimize bir
inanabilsek gerisi gelecek.  İyi ki Abdulbari gibiler var da güvenimizi ve
inancımızı tazeliyorlar.