Beyrut ve Telaviv'e yaptığı ziyaretlerinin dönüşünde Londra'ya uğrayan Batılı bir Ortadoğu uzmanı Amerika'ya hareket etmeden önce sınırlı sayıda gazeteciyle yaptığı özel görüşmede, İsrail'in, Lübnan'da mezhepler arasında tansiyonun düşmesi ve Şiilerle Sünniler arasında iç savaş çıkma ihtimalinin bitme noktasına gelmesinden dolayı büyük bir hayal kırıklığı yaşadığından bahsetti. Aynı uzman gelecek yılın ilk haftalarının, Amerika ve İsrail tarafından bu çatışmanın yeniden alevlenmesi için bütün yol ve yöntemlerin kullanılma çabalarına tanıklık edeceği kanaatinde olduğunu ifade etti.

Bu çerçevede, İsrail'in Amerika'nın da yardımıyla üç alan üzerinde odaklanması mümkün:

Birincisi: Önümüzdeki ocak ayının üçüncü yarısında açıklanması beklenen başbakan merhum Refik Hariri'nin dosyasına bakan özel mahkemenin kararı ve bu kararın bazı Sünni grupların tahriki için kullanılması. Çünkü karar suçun arkasında Hizbullah'ın olduğu ithamını yöneltecek.

İkincisi: İsrail, uluslar arası barış gücü UNİFEL ile Gajar köyünün kuzeyinden çekilmek üzere yaptığı anlaşma. Anlaşma uyarınca İsraillilerin bölgedeki varlıkları sivil olarak devam edecek. Bu anlaşmayı Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman ve başbakan Sa'd Hariri'nin kabul ettiği ve Hizbullah'ın itiraz ettiği söylentileri var. Bu büyüyebilecek ve eğer aşılamazsa hükümeti olumsuz etkileyebilecek bir ihtilaftır.

Üçüncüsü: Yoğun İsrail hava saldırıları, sınır ihlalleri ve suikastler yoluyla Gazze cephesini yeniden ısındırmak. İş Gazze'nin tamamın girmeye işgale belki de 'geçici işgale' dönüşebilir.İsrail'in Gazze'ye olası saldırısının, Hizbullah'ın hassasiyetini harekete geçirmesi ve Filistin'in Güneyindeki müttefiklerine yardıma yöneltmesi uzak bir ihtimal değildir.

Wikileaks'in sızdırdığı bazı belgelerde, 2006 yazında İsrail'in Lübnan'a saldırısında 14 Mart hareketinden bazı tarafların ilişkisiyle (En azından susarak onaylaması yada endirekt olarak teşvik etmesi) ilgili değininler yer aldı. Ama sitenin sahibi Julian Assange'ın El-cezire'ye verdiği röportajda tehdit ettiği gibi daha tafsilatlı binlerce diğer belge de açılandığında, özellikle de Lübnanlı kesimlerin ve kendilerini destekleyen Arap güçlerin direk bağlantısı açığa çıktığında, durum tamamen farklı bir şekil alacaktır.

Lübnanlılar endişeliler ve ellerini kalplerine koymuş durumdalar. Lüks miladi yılbaşı kutlamaları bekli de aynı zamanda bu durumdan bir kaçış ve unutma çabasıdır. Lübnanlıların çoğunluğunun ittifak ettiği tek şey savaşın kaçınılmazlığıdır. Vakti konusunda uzlaşamıyorlar.

Ancak İsrailliler de endişeliler. Hatta Lübnanlılardan daha çok endişeliler. Çünkü onlar önceki savaşlarda olduğu gibi olayları idare gücünü tam olarak ellerinde bulundurmuyorlar artık.

Bölge siyasi ve askeri alanda İsrail'in engellemeye gücü yetmeyeceği ciddi stratejik değişimlere tanık oluyor.

Birincisi; yeni güç denklemlerinin ortaya çıkışıyla örnekleniyor. Bu güçler, (İsrail'e –ç.n-) muhalif iki güç olarak Türkiye ve İran'dır.

İkincisi; Lübnan ve daha düşük ölçekte Gazze şeridinde savaş meydanlarında temsil ediliyor. İsrail artık önceden olduğu gibi birkaç saat ya da günle sınırlı savaşları dayatmaya muktedir değildir. Eski stratejisi "şok ve sindirme" artık fonksiyonelliğini yitirdi. Lübnan'a son saldırısı otuz üç gün, Gazze şeridine saldırısı üç hafta sürdü. İki savaşta Lübnan ve Filistin direnişinin altyapısının yok edilmesi anlamında tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Hatta tersi sonuçlar doğurdu. İsrail'in kendi askeri tahminlerine göre iki hareketin hazırlıkları da daha güçlü bir şekilde oldu. Şu anda birkaç hafta sürecek, günde yüzlerce füze ile içerisini hedef alacak uzun bir yıpratma savaşına girmek İsrail için en korkutucu durumdur. Bu durum İsrail ordusunu füzelerin ateşlendiği noktaları susturmaya dolayısıyla mevzilerinden uçak ve tanklarla çıkmaya mecbur edecektir. İsrailli komutanların kaçınmaya çalıştığı asıl tuzak Gazze ve Lübnan savaşında olduğu gibi burada gizli.

İsrail savaş stratejileri 1973 Ekim savaşından beri, büyük kayıplar vermekten kaçınmak için kara savaşına girmemek üzerine kurulu. Bu yüzden sürekli olarak hava ve tank silahlarına sığındı. Ancak direniş askerleriyle yüz yüze gelmekten kaçma stratejisi her hangi bir hedeflerini gerçekleştirmelerini sağlamadı. İsrail'in bölgedeki askeri prestiji her bir savaştan sonra düşüşe geçti.

İsrail kuruluşunun ilk elli yılında savaşlarını başkalarının topraklarında yapmaya alıştı. Aynı şekilde sistemlerin iç kendisine füzelerle değil sloganlarla karşılık vermesine de alışıktır. Resim şu anda değişmiş durumdadır. Çünkü devlet prangalarından kurtulmuş, şahadeti ve adanmışlığı yücelten İslami düşünceden kaynaklanan teşkilatlar İsrail'le savaşıyorlar.

Dikkat çeken yeni bir husus ta direniş hareketleri, özellikle de Gazze şeridindeki İsrail saldırısını bekleme merhalesinden ve her vesileyle, ilan edilmemiş bir ateşke riayet etme merhalesinden çıkmış olmasıdır. Füzeler Gazzeden İsrail hava saldırılarına cevap olarak atılmaya başlandı. Bu da Gazze'deki direnişin yüz yüze çatışmaktan korkmadığını hatta resmi Arap sistemini zora sokmak ve ayıbını ortaya çıkarmak ve İsrail'in barış çabalarını sabote etmesinden dolayı batılı dostları nezdinde yaşadığı nefret ve dışlanmışlık halini kullanmak için onu arzuladığını gösteriyor.

İki ay evvel Lübnan'ı ziyaret ettiğimde Hizbullah'ın önemli askeri liderlerinden birisiyle ortak bir arkadaşımın verdiği akşam yemeğinde buluştum. Bu lider "Neden sürekli olarak İsrail düşmanlığını beklememiz gerektiği algısı var? Neden biz geleceğini muhakkak gördüğümüz bir durumda savaş fitilini biz ateşlemeyelim? Biz kendimize en uygun zamanlamayı seçebiliriz. Biz her türlü ihtimale açığız, bunu gelecek günler gözlerinle göreceksin."dedi.

Bu önemli yetkilide gördüğüm özgüven kontrollü bir özgüvendi. İsrail askeri müessesesi hakkında, içerisinde dönen tartışmalar hazırlıkları ve ihtimaller üzerine gerçekten çok bilimsel ve dikkatli tahlilleri bende eğer çıkarsa gelecek savaşın önceki bütün savaşlardan çok farlı olacağı kanaatini oluşturdu bende.İsrail asla kazanan taraf olmayacak.

Kaynak: Al Kuds Arabi

Dünya Bülteni için çeviren: Metin Ünlü