Bundan bir müddet önce ‘İslamiyet yeni ne getirdi? Sadece bağnazlığıyla Müslümanların geri kalmasına neden oldu!’ diye yazan Özdemir İnce şimdi de plağı tersine çevirmiş İslam’ı solcu ve anti kapitalist yani ilerlemeci ve pozitivist bir din/düzen olarak tanımlıyor(Hürriyet Yazarının Kuran'ın Solcu Ayetleri Yazısı! Hürriyet gazetesi: 29 Haziran 2011). Yine keyfine göre yorumluyor ama bu defa farkı, sahiplenmesi! Hürriyet Gazetesi yazarı Özdemir İnce, Kuran'daki bazı ayetleri tarayarak ve sıralayarak, Kuran'ı Kerim'in solcu ve antikapitalist olduğunu ileri sürmektedir. İnce, Kuran-ı Kerim'deki bazı ayetleri sıralayarak 'Ayetler, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün Kuran çevirisinden aktarılmıştır.
Alıntısını yaptığım ayetlerin her biri için kitaplar yazılabilir. Nitekim Prof. Dr. Öztürk, Mâûn Suresi için koskoca bir kitap yazmıştır. Şu kesin: Kuran, toplumcu, solcu, paylaşımcı ve antikapitalist bir metindir' iddialarında bulunuyor. Bozacının şahidi şıracı misali! Yaşar ile İnce fenomeninin dışında son sıralarda Türkiye’de yeniden yükselen bir moda ve dalga var. İhsan Eliaçık gibilerin de dahil olduğu nispeten geniş bir kesim İslam’ı sol içinde kategorize etmekte ve yorumlamaktadır. Halbuki, Muhammed Mütevelli Şaravi gibilerin de ifade ettiği gibi, İslamiyet hiçbir zaman ideolojik parantez olmaz. İdeolojik parantezlere hapsedilemez. İzmler İslam’ın önüne geçirilemez. Kimileri İslam içinde sola cevap veren veya hitap eden unsurlar bulabileceği gibi kimileri de serbest ticaret üzerinden serbest piyasaya ve modeline uygun yanlar bulabilir. Zira İslamiyet denge dinidir. Ferdin, cemiyetin ve herkesin ihtiyaçlarını göz önünde tutmuş ve buna cevap vermiştir. Lakin bir unsuru öne çıkararak onu mutlaklaştırmak ve İslamiyet’i onunla tarif etmek İslamiyeti din olmaktan çıkarır onu beşeri bir nizam ve sistem haline getirir. Onu çarpık ve parçalı hale getirir. İslam’ı ideolojilerle tarif etmek onu indirgemektir.
Birçok ayeti sıralayan Özdemir İnce yazısının sonunda şöyle bir not düşmektedir:” Ayetler, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün Kuran çevirisinden aktarılmıştır. Alıntısını yaptığım ayetlerin her biri için kitaplar yazılabilir. Nitekim Prof. Dr. Öztürk, Mâûn Suresi için koskoca bir kitap yazmıştır. Şu kesin: Kuran, toplumcu, solcu, paylaşımcı ve antikapitalist bir metindir. Kuran, halk için inmiştir, ruhbanın aracılığına, yorumuna ihtiyaç yoktur!” Burada ruhban dediği sınıf galiba Yaşar Nuri Öztürk’ün de karşı çıktığı ulema ve fukaha olmalıdır. Zira onlar İslam’ın muhafızları olarak keyfi yorumlara imkan vermemektedirler. Kafadarı gibi İnce de keyfi ve Protestan ve solcu yorumları için İslam’ın bunların tekelinden kurtarılmasını istiyor!
*
Özdemir İnce’nin Tunuslu kafadarı Muhammed Talbi de Kur’an-ı Kerim’i laik bir kitap olarak tanıtıyor ve üzerindeki fukaha tekelinin kaldırılmasını istiyor. Şeriatın beşer yorumu olduğunu ve ilahi olmadığını da iddia ediyor. Bunlar fikirden ziyade hezeyana daha yakın ifadeler. Lakin son yıllarda yeniden hortlayan ve nükseden İslam’ı sol yorumu ciddi mukabeleler istiyor. Bilindiği gibi, Türkiye’de Marksist akımlar güçlü olduğu bir sırada kimi solcular kendi düşünceleri için İslam’da temel aramaya koyuldular. Kimi Aleviler Sünnilerle müştereken hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana ve Yunus Emre gibi şahsiyetlere sahiplenirken vı ortak kök bulurken sol da aynı yola gitmiş ve Yunus Emre gibi zevatın bir sol yorumunu yapmak istemişlerdir. Ve düşüncelerine onları referans olarak göstermişlerdir. ‘Bir lokma bir hırka’ anlayışında veya tasavvuf edebiyatında bir sol damar keşfetmeye çalışmışlardır.
Sol düşüncelerine dayanak olarak buldukları ve keşfettikleri asıl isim Varidat sahibi Simavnaoğlu Şeyh Bedreddin’dir. İslami kesimler de geçmişte bir dönem İslam öncesinde yaygın olan İran merkezli Mazdekçilerin de Marksist bir algıya sahip olduklarını belirtmişlerdir. Sadece İran’da değil aynı zamanda kadim Yunan’da site devletlerinden olan Ispartalılar da günümüzde Marksizm de olmak üzere totaliter rejimlerin geçmişteki modelleri arasındadır. İştirakiyetçi sol veya sağ (Nasyonalist sol) Ispartalılarda kendilerine uygun bir tarihi zemin ve damar keşfetmiştir. İslam’dan sonra da batini ve İsmaili köklere sahip olan Karmatilerin de Marksistlerle ortak kökene sahip olduğu tasavvur edilebilir. İsmaililerin ve batinilerin bir fırkası olan Karmatiler (Qaramitas) bütün kazançlarına dailere teslim eder ve onlar da ortak bir mutfakla Karmati topluluğunu idare eder ve yönetirlerdi. Kimileri kadınlar hususunda da onlara komün hayatı izafe etmişlerse de Nasir Hüsrev’in Sefername kitabını tahkik eden Zakir Hüseyin onlarla ilgili bu töhmeti reddetmektedir ( Whay Ummah Wahidah Remains Only An Emotional Slogan, Dr. Asghar Ali Engineer, s: 7, Institute of Islamic Studies, Mumbai).
*
Batini-Marksist –İbahi kombinasyonu günümüzde de aynen devam etmektedir. Geçmişin Batini-Marksist kombinasyonunun bir devamı niteliğinde günümüzde Suriyeli Muhammed Şahrur’u görmekteyiz. İsam’ın yeni bir Marksist ve sol yorumunu yapan Muhammed Şahrur ile Özdemir İnce ve prestiş ettiği Yaşar Nuri Öztürk de aslında aynı damarı paylaşıyor. Bilindiği gibi Yaşar Nuri Öztürk Hallac ve Tavasin kitabıyla ilgilenmiştir. Hallac’ın Abbasiler tarafından idamının nedeni sadece onun batini görüşlerine değil siyasi faaliyetlerine de hamledilmiştir. Ve Hallac, Hindistanlı Asghar Ali Engineer de olmak üzere kimilerine göre Marksizm’in erken bir ‘İslami’ yorumunu yapan Karmatilerin bir üyesidir ve onların amaçları Abbasi devletini yıkmaktır. İşte onların modern Suriye’de uzantıları olan Muhammed Şahrur da 800 sayfalık ‘Kitap ve Kur’an: Çağdaş Bir Okuma’ kitabında İslam’ın Marksist bir yorumunu yapıyor. Buna karşı bir reddiye kaleme alan Abdurrahman Hasan Habenneke ise Şahrur’un kitabının ısmarlama olduğunu ve arkasında Yahudi çevrelerin (Furkan meselesinde olduğu gibi) bulunduğunu savunuyor. Buna aynen Muhammed Said Ramazan el Buti de katılmaktadır. Abdurrahman Hasan Habenneke ise Şahrur’a reddiye olarak yazdığı kitabın başlığını: Çağdaş Saptırma ( El Tahrif el Muasır) koymuş. Şahrur’un kitabı da aynen İsmaili gelenekteki gibi bir batini-Marksist kırma veya kombinasyondur.
Geçmişte Sünni ekseriyete muhalefet batinilik suretinde zuhur etmiştir. Günümüzde ise İslam’ın sol yorumu veya doğrudan sol yorum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yönüyle de tarih tekerrür etmektedir. Çoğunluğa olan geleneksel muhalefet zamanla solla anılır olmuştur. Esasında Fransız Devrimine ve sol sağ kavramlarının dünyada tedavülüne kadar İslami çoğunluğa ve merkeze karşı muhalefet batini anlayışlarla kaim olmuştur. Fransız Devrimi ve sağ ve sol kavramlarının İslam dünyasında da tedavülüyle birlikte batini damar sol çizgide kendisine yer bulmuş ve edinmiştir. Fransız Devriminden sonra ise bir yönüyle ‘Hazreti İbrahim Hıristiyan mıydı yoksa Musevi miydi?’ tartışmalarına benzeyen bir biçimde İslam’a tarih içinde sağ ve sol damar aranmaya başlanmıştır. Sol, tarihte İslam’ın cadde-i kübrasına değil tali yollarına talip oldu ve saptı. Bu anlamda Mazdekçilik ve Karmatilik tarih içinde solun erken bir irhasatı sayılabilir. Hasan Sabbah ve daileri, ‘İslam’i sol’a tarihi bir damar sunmuşlardır. Ve bunlar ana damara muhalif olmakla övünmüşlerdir.
Günümüzde İslam ile sol arasında köprü kurmak isteyen çok sayıda fikir erbabı ve ekolü var. İslam ve Kapitalizm Yazarı Maxime Rodinson, İslam ve Kapitalizm kitabında İslam’ın kapitalizm ile komunizm arasında durduğu yeri kendisine göre tespite yeltenmiştir. Hazreti Peygamberle alakalı kitabı bu arayışlardan uzak değildir ve sözkonusu kitabı Kahire Üniversitesinde resmi olarak okutulmak istenince Mısır’da kıyametler kopmuştur.
Marksist felsefeyi İslam’a uyarlamak isteyen çok sayıda şahsiyet çıkmıştır. Bunların ilklerinden birisi geçmişte İhvan çizgisinde yer alan ve ardından da Cemal el Benna gibi farklı bir yol tutturan Hasan Hanefi olup el Yesar el İslami diye tekellüflü ve zorlama bir akıma imza atmıştır. İslam’a sol aşı yapmak isteyenlerden birisi de Nasr Hamid Ebu Zeyd olmuş ve Kur’an’ı ve vahyi Marksist bir anlayışla yorumlamıştır. O da batini-Marksist kombinasyonun bir uzantısıdır.
Yahudi Batini kombinasyonun uzantısı Muhammed Şahrur’un bazı tahrifatı:
‘Mevcut İncil ve Tevrat nüshaları otantik bir haldedir ve beşer eli değmemiştir.‘ Hem bunu savunuyor hem de bu kitapların günümüzdeki ilmi verilerle çeliştiğini söylüyor. Yani Allah’a yanlış ve yalan isnat ediyor. Dünyayı zıtlar alemi ve çekişme alanı olarak nitelendirmektedir. Mevlana da dünyayı zıtlar dünyası olarak nitelendirmektedir. Öteki alem ise birlik dünyasıdır. Bununla birlikte, Yunus gibi Mevlana da ‘dükkanımızda birlikten gayri ne varsa o puttur’ demektedir. Filozof Hegel’in çatışmacı dünyası veya zıtlar dünyası Mevlana gibi dinidir. Marks ise bunu materyalist bir dünyaya uyarlamış ve taşımıştır. Batını-Marksist Şahrur da bu bileşkenin içine Kur’an’ı da katmıştır. Şahrur, aynen İsmaili anlayışında olduğu gibi felsefeyi ilimlerin anası saymaktadır. Keza Peygamberlerin varisi olarak filozofları görmektedir. Şahrur’a göre, peygamberlerin varisi olan ulema fakihler olmayıp bilakis filozoflar, tabiat bilginleri, tarih felsefesi bilginleri, türlerin çeşitlerini yazan Darvin gibi bilim adamlarıdır.
Kozmologlar ve elektronikçilerdir. Darvin’in Kur’an’la aynı temele ve birliğe ulaştığını ileri sürmektedir. Ona göre, türlerin aslıyla ilgili Kur’an ile Darvin aynı sonuca ulaşmıştır. Abdussabbur Şahin’in ‘Ebi Adem/Atam Adem’ kitabında yazdığı gibi, Şahrur da hayvan ile insan arasındaki kayıp halkanın beşer olduğunu savunmaktadır. İnsanoğlu beşer derekesinden zamanla insan derecesine ulaşmıştır. Keza Allah’ın insandaki sırrı olan ruhu da tahrif ederek maddileştirmiştir. Marksist Yahudiler gibi o da Marks, Engels ve Lenin buzağısına prestiş etmekte ve tapınmaktadır. Şahrur keza Peygamberimizin rolünü iptal etmekte ve sadece kendi döneminin bilgisiyle mücehhez ve sınırlı olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Hazreti Peygamber sadece kendi asrının müçtehididir. Ve dolayısıyla koyduğu hukuki hükümler sadece kendi asrını bağlamaktadır. Yasama faaliyeti diğer asırları kapsamaz. Adem Aleyhisselam’ın yeryüzüne inmesini insan oğlunun bir dönemden diğerine geçmesi olarak algılamakta ya da beşer halinden insan haline geçmesi olarak yorumlamaktadır. Gaybı da yine materyalist bir bağlamda yorumlamaktadır. Halden hale geçmektir. Madde dışındaki algının gerçek olmadığını savunmaktadır.
Şahrur hem Darvinizme hem de Marksizme dayanıyor. Zira birisi biyolojide diğeri de sosyal ve iktisadi alanda hayatı zıtlar arasında bir mücadele alanı olarak tasvir ediyor. Şahrur dinin yerine felsefeyi vahyin yerine ise aklı ikame ediyor.
Her yedi senede bir hukukun değişmesi gerektiğini savunuyor. Bu sözler bize Hülya Avşar’ın evlilik sözleşmesinin birkaç yılda bir yenilenmesi yönündeki teklifini hatırlatıyor. Kurumsal yani banka faizlerinin tamamen helal olduğuna hükmediyor ( ( et Tahrif el Muasır: 201). Kısaca Şahrur silüeti karşımıza Marksist Batini ve İbahi bir kombinasyonu çıkarmaktadır. Aynen Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle : Zulumatun baduha favka badin. Birbiri üzerinde katlanan karanlık kümeleri.