Abdullah Gül'ün Kuveyt ziyareti öncesinde Kuveyt, derin ve sıcak bir tartışmanın içine gömülmüştü. Hatta liberal kesimlerle İslami kesimler arasında cephe savaşlarına sahne oldu bile denebilir. Bu da, bir başka Selman Rüşdi olan Nasr Hamid Ebu Zeyd'in gerçekleşmeyen ziyaretinden kaynaklanmıştı. Kuveyt'e davet edilmiş lakin Kuveyt devleti gelen tepkiler üzerine son anda Nasr Hamid Ebu Zeyd'i ülkeye sokmamış ve gerisin geriye Hollanda'ya göndermişti. Bunun üzerine Nasr taraftarları ayağa kalktılar ve Kuveyt devletini korkaklıkla suçladıkları gibi İslamcıları da hoşgörüsüzlük, hazımsızlık ve özgüvensizlikle itham ettiler. Bu bağlamda, İslami kesimlerle liberal kesimler ve yazarlar arasında bitmeyen (sical) savaşlarından birisi başladı. İslami kesimler Müşriklerin bile Kur'an-ı Kerim'e saygıda kusur etmediklerini ve bu yönüyle Nasr Hamid Ebu Zeyd'in Mekke müşriklerinden bile geri kaldığını yazdılar.

Bununla ilgili verdikleri örneklerden birisi İbn Abbas (ra)'dan gelen şu rivayet idi: "Bir gün Velid bin Muğire, Allah Resulüne geldi. Resulullah Kur'an okudu. Velid, etkilenir gibi. Durumdan haberdar olan Ebu Cehil, hemen Velid'in yanına gitti ve: "Amca! Kavmin aralarında sana mal toplamak istiyorlar" deyince, Velid, niçin diye sordu. Ebu Cehil: "Sana verecekler. Çünkü Muhammed'e gitmişsin. Onun tarafından gelecek teklifi kabul etmemen için."  Ebu Cehil'in bu sözleri üzerine Velid şöyle dedi: "Kureyş bilir ki, içlerinde en fazla serveti olan benim" Ebu Cehil: "Öyleyse Muhammed hakkında öyle bir söz söyle ki, kavmin ona inanmadığını bilsin" deyince. Velid: "Ne söyleyeyim? Vallahi, içinizde şiir, şiir kaidelerini, cinlerin şiirlerini benden iyi bilen yoktur. Vallahi, Muhammed'in söyledikleri bunlardan hiçbirine benzemiyor. Vallahi, onun söyledikleri içinde bir parlaklık var. Sözlerinin doruğu meyveli, dibi derin. Bu sözler yükselecek, üstüne hiçbir söz çıkamayacak. O, altında kalanları ezecek…"

Liberallerin ölümüne Zeyd'i savunmaları üzerine bazı yazarlar da 'sen yoksa zındık değil misin Zeyd?' şeklinde hayretlerini dile getirdiler ve taacüplerini ifade ettiler. Gerçekten de liberaller Zeyd'de İslam'ın esaslarına karşı olmak ve Kur'an-ı Kerim'i beşer kelamı olarak telakki etmekten başka ne buluyorlar? Hangi yeni fikri keşfediyorlar? Gerçekten de geniş zaviyeden dindarları terörist kılığında yaftalayan aktör Adil İmam ile Zeyd arasında meslek farkından başka bir fark bulunabilir mi?

*

Arap dünyasındaki liberallerin ileri gelenlerinden Ürdünlü Şakir Nablusi'nin sayımına göre Arap dünyasında liberallerin kısaltılmış özet bir listesini şöyle belirlemek mümkün: Muhammed Arkun, Celal Sadık Azm, Muhammed ve Abdulmecid Şerefi, George Trabişi, Afif Ahdar, Ahmet Bağdadi, Abdulhamid el Ensari, Türki el Hamd, İbrahim Büleyhi, Haşim Salih, Muhammed Haddad, Reca Bin Seleme, Fethi Bin Seleme. Bunlar da Arap matbuatının baş köşelerini tutmuş görünüyorlar. Lakin bizdekiler kadar bağdaş kurmuş değiller. Kimileri onlara müellefe-i kulub nazarıyla bakıyor yani kazanma aşamasında kimseler olarak görüyor. Kim kimi kazanıyor belli olmasa da! Kemiyette biz keyfiyette ise onlar kazanıyor. Halbuki, En azından Arap tarafında Zeyd konusunda sağlıklı bir tartışma zemini var. Hala İslami kesimler liberalizm adı altında tesettüre bürünen zındıka cereyanının öteki yüzüne iltifat etmiyorlar. Bizdeki gibi kaleler teslim alınıp yeniden onlara tevdi edilmiş değil. Bizde kadrolaşma liberallerin merkeze yerleştirilmesiyle başka bir aşamaya geçti. Gerçekten de İslami kesimler fikri anlamda öncülüğü ve özgünlüğü yetirdiler mi? Başkalarının fikir sofralarının kırıntılarını mı devşiriyorlar? Esasında liberaller İslami kesimleri fikir sahibi bile görmezler. Solcular nasıl geçmişte onları aşağılıyorsa ve fikir sahibi değil Batı'nın kapı kulları olarak görüyorsa liberaller de şüphesiz İslami kesimleri öyle görüyorlar. Zira onların ekseni eksensizlik ve bu eksensizlik hattında yürümeyenleri adam yerine bile koymazlar. Esasında yeni boy İslamcılara kadar, selabetli olarak tanımlandıkları dönemde aynı şekilde İslami kesimler de liberalleri adam yerine koymazlardı. Sözgelimi Mısır'da İhsan Abdulkuddus ile Türkiye'de Çetin Altan birbirine benzer. İhsan Abdulkuddüs'ün oğlu Muhammed Abdulkuddüs dindar oldu ve İslami kesimlerin safına geçti. Türkiye'de ise Çetin Altan, sol eliyle şeytanın gör dediği taraftan Doğan'ın gazetelerinde yazıyor ve sağ eliyle de hükümetten ödül alıyor. Oğulları da fikri açıdan İslami kesimlere racon biçiyor. Bazen de istihza edercesine ' ben Allah'ı tanımadan; Allah beni tanısa ne olurdu?!' nevinden ve türünden yazılar yazarak hem İslami kesimlerle alay ediyor hem de onları okur yaparak gazetesine irat kaydediyor. Vay benim köse sakalım

*

Liberal kesimler kendilerini özgürlük ve geniş fikirlilikle tanımlarlar. Onların özgürlük dedikleri şey özgür kız kalıbında serapa bencilliktir ve geniş fikir ise Servet-i fununcular gibi hevesat bataklığını tasvirdir. Kuveyt'te Nasr Hamid Ebu Zeyd'in geri çevrilmesi liberaller ve İslamcılar arasında turnusal kağıdı gibi bir işlev gördü ve cephelerini ayırdı. Bu bağlamda,  Es Siyasa gazetesinin yayın yönetmeni ve liberallerin önde gidenlerinden Ahmet Bağdadi İslamcıların kuruduklarını ve yeni bir şey üretemediklerini sözgelimi Adil Kassar gibilerinin başkalarının yazılarından intihal ve aparma yaptığını ileri sürüyor. Bağdadi İslamcıların kolay yazı yazdıklarını ve internet sitesi müdavimlerinden olduklarını ve hatib-i leyl (gece oduncusu) gibi ne gördülerse onu arakladıklarını ve kendilerine mal ettiklerini ileri sürüyor. 'Söz Hırsızları' gibi sitelerde en fazla tedavülde olan isimler ona göre İslamcıların isimleri. Bazı sitelerde 'makale hırsızı İslamcıların' teşhir edildiklerini ileri sürüyor. Eskiden at hırsızları vardı, atın  tedavülden kalktığı dönemlerde ise onun yerini makale hırsızlığı almış olmalı. Bağdadi İslami kesimlerden internet avcılarından bazılarının okuduklarını bile anlayamadıklarını ileri sürmekte. Ahmet Sarraf bu İslamcılardan Adil Kassar'ı intihal meselesinde suçüstü yakalamış ama El Kabas gazetesi bu yöndeki makalesini yayınlamamış, Ahmet Bağdadi daha ilginç bir şey söylüyor. Ulusal medyada yazı yazan yetersiz ve kifayetsiz İslamcı yazarların aslında gazetelerce İslami kesimlerden ilan alma belasına tahammül gördüklerini ileri sürüyor (http://www.al-seyassah.com/AtricleView/tabid/59/smid/438/ArticleID/70422/reftab/59/Default.aspx). Bu söylediklerinden hepsi değilse bile en azından bir kısmında  hakikat payı olabilir.  Bir kısmı da garaz olabilir. Lakin İslamcılar olarak fikirde öncülüğümüzü kaybettiğimizde ve ilgi alanımızın daraldığını itirafta ne mahzur var? Onun ötesinde hakkaniyet ve itiraf seviyemizi artıracağı gibi yeniden öncü olmak için kışkırtarak sahaya inmemizi de sağlayabilir. Yoksa payımıza düşen istiskal ve alay ve başımızı öne eğmek olacaktır. Halbuki el İslam yalu veya yu'la aleyhtir. İslam daima zafer halindedir bazı gafiller bilmese ve anlamasa bile…