İnsanı dünyaya sığamıyor. Varlığında saklı duran merak unsuru insanı durağan bir halde bırakmıyor. Her anlayış kendi meşrebince dünya sınırlarını aşma çabası gösteriyor.

Tabiatın sırlarla dolu olduğunu ve işkenceye tabi tutulduğunda ancak ifşaya duracğını söyleyen aydınlanma anlayışınca rakamlarla sınanıyor dünya. Teknoloji insanın bu yersiz, sadece mideye yönelik niyetine yardımcı oluyor ve gelinen aşamada farklı gezegenlerde yaşama araştırması yapılıyor.

İnsan oysa denizde, havada değil, toprak üzerinde yaşamayı başarmalıydı. Yeryüzünü yaşanmaz kılınca gezegenlere saldırıyor. Bilmiyor ki, gittiği yere kendini de, yani aynı yıkıcı tezahürü de götürüyor.

Fiziğe hapsolmuş dünyayı aşma çabası alabildiğine dünya merkezli ve insanın kendinden kaçacağı, huzur bulacağı bir arayış olarak gözükmüyor.

İnananlar açısından iki tür bir dünyayı aşma çabası ile karşılaşıyoruz.

Orta yolu, itidali öngören İslam dini, sade, anlaşılır, dünya ve ahiret ahengini doğru kurmuş bir söylem. Son peygamberle birlikte tamamlanmış, Allah(cc) tarafından korunmaya alınmış Kitaba rağmen, dünyayı farklı yollardan aşma çabaları ortaya çıkıyor.

Gaybın bilinemeyeceğine dair ayetlerin aksine, gaybi yolculuğa çıkmak, oradan edinildiği ikazı ile, ortaya konan haberlerle, karşı çıkma yolu kapatılıyor. Levh-i Mahfuz’a bakıldığı anlayışı tarikatlarda yaygın. İlave olarak rüyaların da devreye girmesiyle yaptırıma dönüşen ve gizli yol alan bir bilgi türü ortaya çıkmış ve yaptırıma dönüşmüş oluyor.

Fıkhın alanına yerleşen gaybi iletişimin belli zatlara, üstadlara atfedilmesi, merkezi bir konumu korumayı sağlıyor ve adeta Kuran’ın etrafının dolanılmasına neden oluyor. Bu bilgi türünün taşıyıcıları ve mensupları Kitap merkezli anlayışla kaçınılmaz olarak çatışma durumundadırlar.

Üçüncü yol olarak dünyadan çıkış denemesi, kendini Kitap’a teslim ederek tutulan orta yoldur. Kul olduğunu ve her an Mevla’ya muhtaç olmanın şuuru ile dünyayı idrak yoluyla aşma çabası... Rabb’i nimeti, yaratışı karşısında hayranlıkla idraki yola çıkarmakla, her gün farkında olunmayan, merhalelere gelme ve topraktan ayağı kaldırmadan korku ve ümitle yolculuğu sürdürme... Bilgiyi, Kitap ve onun öngörüsüyle elde tutma çabası bu yolun şiarıdır.

Orta yol melek ve süpermen olma çabasının dışında, dünya ve ahiret dengesini kuran bir yol olarak hedefe varmak adına her yolu mübah görmez. Her şeye rağmen başarının öne konması, İlahi iradeyi hafife almayı, değerin mevcut işleyişe indirgeneceğini ortaya koyması açısından bu güzergahta yol ile hedef arasında uyum mevcuttur.

Zaferin takdire mebni, seferin insana ait oluşu, yapılacak her işte İlahi iradeyi hissetme imkanı verir ve duanın yanına fiili duayı dermeyan eder.

Gaybi bilgi anlayışı ile hareket edenler için bir metot sorunu kaçınılmazdır. Bu itibarla ortaya çıkacak açmazlar, temel akışla çelişkiler, aklı devre dışı bırakmaktan ötürü, tahlil ve tefekkürden uzak olmaktadır. Karşı çıkış, bilginin geldiği varsayılan yerin değerinden ötürü irdelenmez kılınmaktadır.

Rüya, yakaza hali, tefeül üzerinden kurulduğu söylenen iletişimde büyük bir mertebenin varlığı söz konusudur. İlişkiyi kuran zatın mertebesinin sıradan olmayışına olan inanç, aynı zamanda şeksiz adanmışlığı oluşturuyor.

Neticede İslam, ona intisap ettiğini söyleyenler elinde büyük işkencelere düçar oluyor. Dünyanın farklı bölgelerinde, sapmanın farklı boyutlarına rastlamak mümkün.

İslam batınılik ile nassı yorumlamayı şirk sayan, iki gerilim arasında kendi içinden saldırılara muhatap oluyor.

İslam’a zulmediyoruz.