El Kuds el Arabi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, 2013 yılının barış ya da savaş yoluyla İran yılı olduğunu ve gelişmelerin buna tanıklık edeceğini yazdı. Son sıralarda gerek El Hayat yazarı Ragide Dargam’a ilaveten Abdulbari Atvan ve Patrick Seale gibi bölge uzmanları bu yıl içinde büyük pazarlığın (great bargain) kotarılabileceğini yazmaya başladılar. Yeni yıl ve yeni dönemle birlikte bu yönde bir beklenti oluştu. 8 yıldan beri sürekli her baharda İran vuruluyor. Lakin böyle bir gelişme olmadı aksine 2007 yılında 16 Amerikan istihbaratı ortak bir belgeyle İran’ın 2003 itibarıyla askeri amaçlı nükleer çalışmaları durdurduğunu açıkladılar.
Kaddafi’nin anahtar teslimi Amerikalılara verdiği nükleer tesislere mukabilİranlıların da Irak ve Afganistan işgalleri sonrasında ABD’nin nükleer çabalara dayalı yeni hedefi olmak istemedikleri anlaşılıyor. Bununla birlikte, İran son yıllarda bir milyon civarındaki kanser hastalarını da gerekçe göstererek uranyum zenginleştirmeye başlamıştı. Bu da ‘acaba İran eski askeri amaçlı programına geri mi dönüyor?’ istifhamlarına yol açtı. Bu noktada kimi Batılı gazeteler İran’ın 1 ile 4 arasında nükleer silah edindiğini veya silah edinmek üzere olduğunu yazdılar. Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu ‘gizli faaliyet yönünde’ bazı bulgularını veya şüphelerini ortaya koydu. Türkiye, Bağdat ve Moskova üzerinden yeni görüşme etapları yapıldı lakin bir sonuca ulaşılamadı. Görüşmeler kilitlendi ve mesele Obama’nın ikinci dönemine devretti. İran’ın nükleer programı Obama’nın birinci döneminden devreden en önemli dosyayı oluşturuyor. Diğeri de Suriye meselesi.
*
İlk döneminde(2004-2005) Nejad karşısında seçimleri Rafsancani kazanmış olsaydı bu zeminde ABD ile pazarlık başlatacaktı. Programında bu vardı. Bu durumda belki de ‘great bargain’ denilen büyük pazarlık yapılacak ve İran ile ABD ilişkilerde yeni bir siftah yapacaktı. Nejad yan çizdi lakin gelinen noktada Ahmedinejad çözümün ABD ile doğrudan masaya oturmakta olduğunu söylüyor. Bu yeni bir yaklaşım. Lakin bu çağrıyı giderayak yapıyor. Suriye rejimi de son sıralarda benzeri bir yaklaşımı benimsedi. Hatta İranlılar muhaliflerle uğraşacağına Beşşar’ın ABD ile doğrudan görüşmesini salık vermişlerdi. Ne de olsa kendi halkıyla değil Amerikalılarla görüşmesinin kendisi için ehven olduğunu düşünmüş olmalılar.
Şam rejimi de başta 'milli, beyaz' muhaliflerle diyalog kurabileceklerini söylüyor lakin ‘İstanbul muhalefeti’ diye tabir ettikleri ve zaman zaman da İran diliyle ‘Amerikan muhalifleri’ dedikleri kesimlerle görüşmeye yanaşmıyordu. Kazanma umutları olmasaydı buna da yanaşmazlardı. Bununla birlikte, artık Şam rejiminin askeri seçenekle başarılı olamayacağı ve askeri seçeneğin iktidarın bekasını teminden uzak olduğu görüldü. Manevralar yapılmaya başlandı. Buna gerekçe olarak da askeri bir çözümün kesin olmadığı ve tarafların yenişemedikleri ve dolayısıyla tek seçeneğin siyasi süreç olduğu Şam rejimine yakın isimler tarafından telaffuz edilmeye başlandı. Lahdarİbrahimi de dışarıda bu tezin seslendiricisi oldu. 60 bini bulan ölenlerin sayısının 100 bini bulabileceği ve siyasi çözümün dışlanması halinde cehennemin kapılarının açılacağınıifade etti.
*
Kısaca her iki süreç de diyalog ve pazarlık zeminine gelmiş bulunuyor. Lakin masadaki savaş cephe gerisindeki savaştan daha mı kolay olacak? Bunu kimse söyleyemiyor. Bununla birlikte, Şam rejimi bazı kartlarını kaybedince gerisini muhafaza etmek için siyasi sürece atıfta bulunmaya başladı. Öteki cephede İranlılar veya en azından Ahmedinejad pazarlık sürecine olumlu bakarken Obama ikinci devresinde büyük pazarlık meselesine nasıl bakıyor? Ömer Taşpınar’ın yazdığı gibi Obama yeni döneminde İran’a doğrudan görüşme talebinde bulundu lakin Tahran bu eli yeniden geri çevirdi. Bununla birlikte, ‘topal ördek’ olarak tabir edilen Nejad’ın sözleri yeni bir ihtimali ve umudu temsil ediyor.
Bölgedeki İran ekseni çözülüyor ve nükleer programda işliyor. Kimilerine göre İran pazarlık masasına nükleer programı sürecek ve programı feda etme karşılığında bölgesel çıkarlarını muhafaza edecek! Suriye’de iktidar devrildiği zaman İran’ın bu ülkede eski sıkletini korumasına yeni iç ve dış dinamikler nedeniyel mümkün değil. Suriye değiştiğinde ise Lübnan eski Lübnan olmaktan çıkacaktır. Bu durumda İran’ın nükleer programına karşı,masada pazarlık yapacağı ve elinde tutacağı bir kart kalmıyor. Irak’ısaymazsak. Şarku’l Avsat yazarıAbdurrahman Raşid tam da buna temas ediyor. Raşid şunları yazıyor :” İran, tılsımlarınıçözmekte zorlandığımız bir ülke. Ambargo nedeniyle petrol gelirlerinin yarısına veda etmesi ve Suriye’yi kaybetmesi halinde pazarlık yapabilir ve nükleer programından vazgeçmek karşılığında Irak kartını elinde tutmak isteyebilir ve bu durumda Maliki hükümeti iyice İran’ın bölgedeki uydusu haline gelebilir ve bu durumda Körfez ülkeleri daha büyük İran tehdidiyle karşılaşabilirler( http://www.alarabiya.net/views/2013/01/01/258048.html)...”
Obama’nın ikinci devresinde teşkil ettiği yeni takım ise İran’la pazarlığa hazır. Yeni Dışişleri Bakanı John Kerry İran’la müzakere taraftarı. Carter dönemindeki Cyruc Vance’i hatırlatıyor. Yeni Savunma Bakanı Chuck Hagel da İran’ı vurma taraftarı değil yani şahin tarafta değil ve bu yüzdenİsrail lobilerinin tepkisini çekti. Obama büyük pazarlığa hazır. Ya İran? Bunun cevabı, ayaklarının yere değip değmediğine bağlı.