Batı ile İran arasında nükleer program konusunda bir taraftan gerilim artarak devam ederken diğer taraftan da pazarlık arayışları sürüyor. İran hem gözdağı veriyor hem de yumuşama emare ve belirtileri gösteriyor.  Aylardan beri Tahran, AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton'ın  mektubuna cevap vermezken, aniden yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum maddesi ürettiğini ilan ettiği gün veya günlerde cevap verdi! Bunun sırrı ne?  Elindekileri kartları göstererek pazarlık masasında pozisyonunu sağlamlaştırmak mı istedi?   Yine aynı günlerde İran yerli nükleer yakıt çubuğu ürettiğini duyurdu.  Füze teknolojisi konusunda da uzun menzilli füze denemesi aşamasını geldiğini duyurdu lakin denemeyi erteledi.  İran hususunda uluslararası camiada üç gelişme birden yaşanıyor. Bunlardan birisi ve birincisi, İran’ın füze ve zenginleştirilmiş uranyum konusunda yeni iddialar ortaya atmasıdır. İkincisi, aynı günlerde Ashton’a  talik ettiği ve beklettiği mektubun cevabını göndermesidir. Üçüncüsü ise misilleme bazında İsrail temsilciliklerine yönelik saldırıların yapılmasıdır. İran asıllı ilim adamlarına yönelik saldırılardan sonra İsrail temsilciliklerinin hedef alınması yeni bir tırmanmaya işaret ediyor.  Elbette zanlılar olsa da saldırganların kimlikleri şimdilik meçhul. İsrail bununla ilgili Tahran’ı suçlarken elbette ki Tahran bunu üstlenmiyor.

İran’ın iddialarıyla ilgili İsrail ilginç tepkiler veriyor. Hem İran’a yönelik uluslararası kampanyaların mimarlığını papıyor hem de İran’ın iddialarını ciddiye almadığı mesajlarını veriyor. İsrail, İran’ın nükleer yakıt üretiminde yüzde 20’lik aşamaya gelmediğine inanıyor, hem de füze teknolojisinde ‘Acem mübalağası’ yaptığını savunuyor.  Öyleyse bunca panik niye? Amerikan kaynakları da İsrail paralelinde İran’ın nükleer programla ilgili geldiği yeni aşama konusunda kuşkularını irat ediyorlar, dillendiriyorlar.  İsrail’e göre, İran avantajlı konumda masaya oturmak istediği için nükleer programda geri dönülmez eşiği aştığı intibaını veriyor.

*

Burada asıl ilginç olan nokta, İran’ın stratejik anlamda veya en azından taktik anlamda pazarlık sürecine yaklaşmış olmasıdır. Zira bunu temenni babından Ahmet Davudoğlu gibi Türk yetkililer de paylaşmışlardı. İkincisi, son sıralarda hem Tahran hem de Suriye’nin patronluğuna soyunmuş görünen Moskova da İran’ın altı ülkeyle masaya oturmaya hazır olduğunu açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Tahran’ın pazarlık için masaya oturmaya hazır olduğunu duyurdu.  Bununla birlikte, Tahran’ın pazarlık iradesini ortaya koyması pazarlık olacağı anlamına da gelmiyor. Zira Tahran’ın karşı talepleri Batılıları memnun edecek mi? Ashton’a gönderilen mektup veya mesaj gerçekten de Batılı ülkelerin beklentisini karşılıyor mu?  Bilemeyiz.  İranlı yetkililerin nükleer programla ilgili geldikleri başarılı noktayı dünya ile paylaştıktan sonra neden böyle bir esneklik gösteriyorlar? Veya neden masaya oturma ihtiyacı hissediyorlar? Veya en azından böyle bir ihtimale kapı aralıyorlar? Yani neden şimdi?  Bunun değişik cevapları olabilir.  Temel cevaplardan birisi ABD’de seçim yılı olması ve Obama’nın bu mesele de daha hassas davranması mecburiyetidir.  Riskli bir kumar ve bu uğurda seçimleri bile kaybedebilir. İran kartı üzerinden Carter gibi seçimleri Cumhuriyetçilere veya Reagan benzerlerine kaptırabilir. Olursa dejevu olur herhalde.  Bu bağlamda, Amerikan kaynakları ve bizzat Panetta İsrail’in Haziran’a kadar İsrail’e saldırı hazırlığı yaptığını iddia etti. İsrail seçim arifesinde bir oldubitti ile İran’ı vurabilir ve Amerikalıları da bu darbesine angaje edebilir. Elbette, Fransızlar ve Amerikalılar bedeli ağır olduğundan bunu istemiyorlar.  Lakin bir oldu bitti karşısında nasıl davranabilirler? İran’ın İsrail’e misillemesini sineye çekebilirler mi? Yoksa onlar da Netanyahu yönetimini arkalar mı?

*

İsrail'li yazar ve aktivist Uri Avnery,’ İsrail neden İran'a saldırmaz?’ başlıklı yazısında bunun hiç olmayacağını savunuyor. En azından şimdiye kadar olmadı. Lakin İran şimdiye kadar ABD ile ilişkilerini normalleştirmedi de! Son sıralarda tek yanlı da olsa Batılı ülkeler İran’a ciddi yaptırımlar uyguladılar. Bu da mı şike? İran’ın esnekliğinin arkasında sıkışması var.  İran birçok cephede sıkışmış vaziyette.  Veya en azından iki cephede ateş altında. Nükleer mesele yüzünden Batı ile ilişkileri gerilirken Suriye rejimine sahip çıkması nedeniyle de genelde Arap ve İslam kamuoyu tarafından dışlanıyor. En azından yoğun bir tepki altında. Bu ikisi karşısındaki pozisyonu, sürdürülebilir olmaktan uzak . Dolayısıyla olaylar üst üste geldi, çakıştı.  11 Eylül sonrasında stranç tahtasında taşları düşeş gelmişti. Şimdi ise tersi bir durum var. Bundan dolayı kimilerine göre, güçlü bir pozisyonda belki de masaya oturmak istiyor. En azından Lavrov ve Dennis Ross’un yorumları bu merkezde. Yine de Araplarla İsrail arasında yıllardır süren ne savaş ne de barış hali belki de Tahran için de geçerlidir.  Tahran ile Batı arasında 'ne savaş ve ne pazarlık' ihtimalleri adeta geçit töreninde gibi. Her an her iki ihtimalden de söz edilebilir. Yani Batılıların deyimiyle bütün opsiyonlar veya seçenekler masada.