Lübnan'da bir Sünni-Şii çatışması değil, direnişçi-işbirlikçi çatışması yaşanıyor. ABD ve İsrail, Lübnan'daki piyonları kanalıyla Hizbullah'ı silahını ülke içinde kullanmaya kışkırtıp, müdahale bahanesi arıyor. İran'ın Hizbullah üzerindeki etkisi de Arapların aciziyetinden kaynaklanıyor

Son dört günde yaşanan olaylar Lübnan'daki iç dengelerin içyüzünü gözler önüne serdi. Zira, hükümet yanlısı grubun Saad Hariri ve Velid Canbolat gibi liderleri kendilerini karargâhlarında kuşatma altında buldukları zaman, bu mekânları terk edemiyorlar ve kendilerine koruma sağlaması için ordudan yardım istiyorlar. Bu durum da ülkede iradesini dayatabilen tek bir gücün olduğu anlamına geliyor.

Hükümet yanlısı grubun liderlerinin bu gerçeği ve askeri şartların en ince ayrıntılarını bildiğini düşünmüyoruz. Bu durum onların aniden Beyrut havaalanı müdürü Vefik Şakir'in görevinden alınması ve Hizbullah'ın telefon şebekesiyle kameralarını yasadışı görerek kaldırılması gibi uygulayamayacakları kararlar vermelerinin nedenlerine dair belirli bir soruyu yöneltmemizi zorunlu kılıyor. Hükümet yanlısı grup ya epey basit düşünüyor (bu ihtimali uzak görüyoruz), ya da 'dış çevreler' onlardan gerginliği artırmalarını, Hizbullah'ı iç savaşa çekmek için tahrik etmelerini istedi. Biz ikinci ihtimali tercih ediyoruz.

Amerikan savaş gemileri hazır
'Ilımlı' Araplar paktında Lübnan'daki direnişin tasfiye edilmesi gerektiğine
yönelik ortak bir görüş söz konusu ve ABD'yle İsrail de bu hedefte onlarla buluşuyor. Bu tarafların, Lübnan'daki müttefiklerine harekete geçip Hizbullah'ı silahını ülke içinde kullanması için kışkırtma telkininde bulunmuş olması uzak ihtimal değil. Amaç, bu silahın İsrail'e karşı ve işgal altındaki Lübnan topraklarını kurtarmak değil, Lübnan'ı kontrol altına almak ve anayasal denklemi değiştirmek içir kullanıldığını ifade edebilmek.

Lübnan'ı uluslararası boyuta taşımak, ABD, İsrail ve hatta bazı Arap ülkelerine, Fuat Sinyora liderliğindeki hükümeti kurtarma gerekçesi altında askeri müdahalede bulunup güç göndermek için mazeret vermek istiyorlar. Zira Lübnan kıyılarında bulunan Amerikan gemileri derhal müdahale edebilmek için bu fırsatı bekliyor. Ancak, böyle bir müdahale gerçekleşirse bedeli çok ağır olur.

ABD ve İsrail, 'meşru bir gerekçe'nin yokluğunda Lübnan'daki direnişe savaş ilan edemez. Zira Bush yönetimi inanılırlığını kaybetmesi sonrası bir kez daha yalana başvuramaz. Lübnan cephesi sakin ve BM barış gücü sınırı gözetleme görevini yerine getiriyor. Şu ana dek direniş güçleri tarafından gerçekleştirilen bir ihlal kaydetmiş de değiller. Aksine, İsrail savaş uçaklarının Lübnan hava sahasına yönelik süregelen ihlallerini kaydediyorlar...

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın kurduğu 'ılımlı Arap ekseni'nin iki kutbu Mısır ve Suudi Arabistan'ın çağrısıyla yapılan Arap dışişleri bakanlarının olağanüstü toplantısı, Lübnan krizinin uluslararası boyut kazanması, İran ve Suriye'yi de krize
çekecek bir bölgesel savaşı ateşlemenin öncüsü mahiyetinde ABD'yle İsrail'in
müdahalesine Araplar nezdinde 'meşruiyet' sağlaması yolundaki ilk adımdır.
Mısırlı bir yetkili, 'ülkesinin İran destekli bir gücün Lübnan yönetimini ele geçirmesine izin vermesinin mümkün olmadığını' açıklaması, Lübnan'daki direnişe karşı 'savaş ilanı' ve askeri müdahalenin yaklaştığının işareti olarak görülmeli. Peki bu yetkili niçin aynı sözleri Irak'taki ABD ve Filistin'deki İsrail işgali için söylemedi? Gazze'nin abluka altına alınmasına ve yakıttan mahrum bırakılmasına nasıl izin veriyor?

Teorilere boğulmaksın itiraf edilmeli ki, Arap bölgesinde iki temel proje var. İlki Suriye, İran, Hizbullah ve Filistin direnişinin yapılandırdığı direniş seçeneğine dayanıyor. İkincisiyse, Amerikan kampı, hegemonya planları ve İsrail'in askeri üstünlüğünün derinleştirilmesinin
yanında durma seçeneğine dayanıyor ve ılımlı Arap ekseni ülkelerini kapsıyor.
Direniş tercihi Hamas'a Gazze'yi, Hizbullah'a da Beyrut'u kontrol altına alma imkânı verdi. Çünkü diğer proje, yani Amerikan safında yer alma projesinin başarısızlığı görüldü. Zira Amerikan projesinin Arap yandaşları, ABD'ye terörle savaşa girerek, Irak'taki Amerikan savaşını destekleyerek ve İslami cemaatleri kuşatma altına alarak sundukları büyük ve bedava hizmetlere rağmen, tek bir Yahudi yerleşim birimini boşaltmakta veya
Batı Şeria'daki 700 kontrol noktasından birini kaldırmakta aciz kaldılar.

Arapların gelecek projesi yok
Evet Hizbullah İran tarafından destekleniyor. Hamas da öyle. Fakat İran Hizbullah kanalıyla Lübnan'ı kontrol altına alıyorsa, Hamas kanalıyla Filistin'de yer buluyorsa, bu Arap hükümetlerinin acziyetinden, Amerikan projesiyle yaptıkları işbirliğinden, ümmetin sorunlarının çözmek için hiçbir gerçekçi projeye sahip olmamalarından kaynaklanıyor. İran, Türk, Hindistan ve Çin projeleri var ancak kesinlikle bir Arap projesi yok.
Lübnan'daki çekişme, 'ılımlılar ekseni'nin ve medyasının göstermek istediği gibi Sünnilerle Şiiler arasında değil, direnişçi projeyle teslimiyetçi proje, ümmete karşı Amerikan savaşlarının yanında duranlarla karşı safta duranlar, İsrail'e karşı zafer kazanan ve onu alçaltanlarla İsrail'le birlikte yenilgiye uğrayanlar arasında yaşanıyor. Zira Sünni olan Filistinliler Şiilere ve Hizbullah'a hiçbir düşmanlık beslememekte, aksine küçük bir selefi azınlık dışında onları desteklemekte. Bu durum Arap halklarının büyük çoğunluğu için de söylenebilir. Bu nedenle, Şiiliği ve Hizbullah'ı Amerikan etkenleriyle şeytanlaştırma girişimleri, tıpkı geçmişte solu şeytanlaştırma dönemindeki gibi başarısızlığa mahkum.

ABD her tür direnişe karşı
ABD mezhep temelli virüsleri yaymaya, Irak'taki mezhepçilik modelini bölgenin dört yanına taşımaya ve müttefik rejimleri kılıf bulmak için kullanmaya çalışıyor. Zira ABD Irak'ta Sünnilere karşı Şiilerle, Lübnan'daysa Şiilere karşı Sünnilerle işbirliği yaptı. Öte yandan, ABD Sünni ve Şii bütün direnişçilere karşıdır.
ABD'nin düşman ve dost tasnifinin kriterini, İsrail ve bölgedeki Amerikan politikalarına yönelik tutum oluşturur. Buna göre, kim İsrail'e karşı savaşır ve Irak'ta direnişi seçerse, mezhebi dikkate alınmaksızın cezalandırılması gereken azılı bir düşmandır. İsrail'le birlikte yaşamayı kabul eden, katliamlarını görmezden gelen ve Irak'taki işgali destekleyen de, desteği hak eden müttefik ve dosttur.

Lübnan maalesef bölgesel dengelerin, Arapları ve uluslararası alanı ilgilendiren çekişmenin doğru yansıması. Bu nedenle, iç uzlaşı ancak dışarının onayı gölgesinde gerçekleşebilir. Lübnan'a maalesef 'piyon' diyoruz; bu ülke hiçbir gün bağımsız karar vermedi.

Kaynak: Radikal