Son sıralarda moda kitaplar var. Cengiz Han’ın, İskender’in ve Atilla’nın liderlik sırları gibi. Fast food yani hızlı yiyecekler gibi bir de hızlı okunacak kitaplar türedi. Bu tarz fast food yani hızlı tüketim kitapları çok revaçta. Bazen bunlara cep üniversitesi de deniliyor. Lakin cep üniversitesi tarzı kitaplar aslında muhtasar olmalarına rağmen popülist değiller. Konuları basitleştirerek anlatsalar da neticede ilmi ürünler. Lakin liderlik sırlarını ifşa eden kitaplar sansasyonel tabir edilen kışkırtıcı kitaplar. Bir nevi şans oyunlarına benziyor. Ya da 'beş derste nasıl İbrahim Tatlıses olursunuz?’ sorusuna cevap aranıyor ve veriliyor. Bu tarz kitapları ilk kez Suriye’de görmüştüm. Türkçe, Farsça ve İngilizce öğreten kitap setleri ve serisi vardı ve beş günde hem de öğretmensiz bir biçimde bu pratik kitaplar vasıtasıyla bir dili öğreniyordunuz. Ya da en azından aşina oluyordunuz. Denemesi bedava.
Elbette biz de burada Hasan el Benna’nın liderlik sırlarını tadat edecek sayacak dökecek değiliz. Bununla birlikte iki Hasan arasında bir karşılaştırma yaptığımızda fark ortaya çıkıyor. Bunlardan birisi Sudan İslami Milli Cephe’nin lideri Hasan Turabi. Sonra partisinin ismini değiştirdi. Diğeri de Müslüman Kardeşler hareketinin kurucusu Hasan el Benna. Turabi, Hasan el Benna ile karşılaştırıldığında daha iyi eğitim aldığı ve Batı’nın en köklü kurumlarında hukuk okuduğu biliniyor. Entelektüel donanımı mükemmel. Hasan el Benna’nın başaramadığını da başardı ve hayatta iken Sudan’da rejim değişikliğini gerçekleştirdi. Ama ondan sonra tılsım bozuldu ve her şey tepetaklak oldu. Rejimin İslamcılığı tartışıldığı gibi ülke de yekpare olarak korunamadı. Devrim gölgesinde ülke bölündü.
*
Dava arkadaşı olan Ömer Beşir ile yolları ayrıldı. Hasan Turabi manevi lider mi yoksa fiili lider mi olacağına karar veremedi. Çevresi yalnızlaştı ve yalnızlaştıkça keskinleşti ve adeta intikam küpü oldu ve bunun için yaşamaya başladı. Ömer Beşir ile ilişkileri husumet çerçeveli hale geldi. Lakin bu husumet kişisel noktada donmadı. Ömer Beşir ile ilintili olan her şeye intikal etti. Dolayısıyla devletin ve rejimin bekasına da temas eder hale geldi. Burada asla Hasan Turabi külliyen haksız ve Ömer Beşir külliyen haklı demek istemiyoruz. Demiyoruz da. Her ikisinin de kendisine has yanlışları var. Hasan Turabi’nin yanlışı yürütme ile manevi liderliği bir arada yapmak istemesiydi. Ömer Beşir ise ülkeyi zamanla çiftliği haline getirdi. Onun ötesinde Turabi muktedirken ülkesini komşularından yalıtmayı başardı. Bunu nasıl gerçekleştirdi? Tabii ki, komşularına yukarıdan bakarak! Herkese devrim çalımı atarak! Bütün komşu ülkelere Arapların ‘duniyye’ dedikleri gözle bakıyor ve onları denk olarak görmüyordu. Olgunlaşmamış sineler gibi devrim üstünlüğü taslıyordu.
Bu bakış açısı veya ego üzerinden kışkırtma uluslararası ilişkilerde Sudan’a zarar verdi ve hayati konularda yalnız bıraktı. Zaten Mübarek gibi şahsiyetler ideolojik anlamda Sudan’daki yeni rejime diş biliyor ve nefretle bakıyorlardı. Karşılıklı nefret duyguları teati ediliyordu. Bunun sonucunda, Sudan çevresinde yalnızlığa mahkum oldu ve ülke aşındı ve zamanla bölünme noktasına geldi ve adeta Çin’in Afrika’daki peyklerinden birisi konumuna düştü. Elbette bu suç sadece Sudanlılara da hasredilemez. Lakin bu suçtan onları muaf tutmaya da imkan yok.
*
Neden Turabi başarılı olamadı ve daha hayatta iken yıldızı ve parlaklığı söndü? Bunun açıklaması neden hala Hasan el Benna parlamaya devam ediyor sorusunda yatıyor. Hasan el Benna ile Hasan Turabi’nin madenleri birbirine zıttır. Sudanlı Prof. Dr. Malik Bedri, Turabi’nin başarısızlığı ile Hasan el Benna’nın başarısını ruhi terbiyeye yani bir nevi tasavvufi anlayışa yatkınlığa bağlar. Yani mesele ruhi olgunluk meselesidir. Tasavvufi yönün eksikliği veya terbiye alanının yetersizliği dini cemaatlerde çeşitli yanlışlara neden olmaktadır. Belki de Hasan Turabi’yi bu noktaya taşıyan baskın karakteridir. Zapt edilmez ve baskın kişiliği nedeniyle; sürtüştükten sonra, vaktiyle cemaatten kopan Malik Bedri’ye göre, Turabi’yi yalnızlaştıran ahlak ve terbiye eksikliğidir. Talebelerini terbiye edemeyen Turabi bunun çilesini ve zararlarını çekmiştir. Bu bağlamda, Malik Bedri, Hasan el Benna’nın sonuna kadar Şazeliye (Haskefiyye kolu) tarikatına ve evradına bağlı kaldığını ve tasavvufi hayattan kopmadığını ileri sürmektedir.
Malik Bedri’nin bu tespitlerine Ebu’l Hasan en Nedevi de katılmaktadır. Ebu’l Hasan en Nedevi, Hasan el Benna’nın başarısının sırrının ruhi yani manevi terbiyede gizli olduğunu söylemiştir ( El Fikri’s Sulukü Es Siyasi İnde Ebu’l Hasan en nedevi, Türki Abdulmecid Selmani, Daru’l Kalem, 148).
Demek ki, İslami bir cemaati başarıya götürmek için sadece entelektüel zeka yetmiyor ruhi bir zekanın da olması gerekiyor. Benna bu ruhi zekaya malik iken Hasan Turabi olamamıştır ve Sudan’ın içine yuvarlandığı girdap ve sıkıntıların ve bahtsızlığının temelinde de bu yatmaktadır. Dini seküler kalıplar içinde sunmak çıkmaz bir sokaktır.