BUDAPEŞTE- Macaristan'ın başkenti beni biraz, siyaseten toz-duman içinde karşıladı... Orta Avrupa'nın bu güçlü ülkesi, şu anda, dünyanın yaşamakta olduğu küresel ekonomik krizin en ağır darbelerini alan coğrafyalardan biri olarak adlandırılıyor.

Sokaktaki insana göre Macaristan, Baltık Cumhuriyetleri ve İzlanda ile birlikte küresel krizin en çok hırpaladığı ülke...

Doğrudur...

İnsan bunu Budapeşte'nin özellikle 19'uncu yüzyılda şekillenmiş o olağanüstü atmosferi içinde dolaşırken sokaklardaki durgunluktan ve mağazalardaki aşırı hareketsizlikten fark edebiliyor.

Macarlar son derece sıcakkanlı, kültürel bağları itibariyle bize de çok yakın insanlar ama kentlerinin sokaklarına krizin soğukluğu damgasını vurmuş durumda.

Pek çok meslektaş ile buluşma, söyleşme olanağımız oldu ama ben genellikle, gittiğim ülkenin esas nabzını taksi şoförlerinden alırım.

Son gün, havalimanına doğru yol alırken, 1989 yılındaki "özgürlük ayaklanmasına" henüz 20 yaşındaki bir genç olarak katıldığını gururla ifade eden taksi şoförü "siyasi kafa karışıklığının" sadece ülkemize has bir olay olmadığını ortaya koyuverdi: "İktidardaki Sosyalist Parti'nin ekonomik politikaları bizi iflasa sürüklüyor. Ama zaten burada esas olarak Sosyalist Partisi'ni iyi değerlendirmek gerekiyor. Adı sosyalist ama nedense Macaristan'ın ne kadar zengini, holding yöneticisi varsa bu partiye üye. O partide artık işçi falan yok. Hep işadamları... Sonuç beyaz kapitalizm dediğimiz şey... Vahşi de diyebilirsiniz... Halk zor durumda..."

Macaristan'da ana muhalefette muhafazakar kimliğiyle merkez/sağ Fidesz bulunuyor. Yine taksi şoförü: "Merkez sağ giderek sola açılıyor. Ben bu ülkede komünizmi yıkan genç kuşağın bir üyesiyim ama sosyal politikaları her zaman çok önemsiyorum. Sosyalistler işadamlarıyla berbat bir kapitalizm uygularken, bizler de sola kapılarını açan merkez sağa yaklaşıyoruz..."

O konuşurken memleketimden siyaset manzaraları... İktidardaki merkez/sağ parti "açılım" diyerek "daha fazla demokrasinin" ve "sivil siyasetin" kapılarını aralamaya çalışırken, kendine "sosyal demokrat" diyen ana muhalefet partisi

nin "en muhafazakar söylemler" ile ortaya çıkması... Garip değil mi... "Muhafazakar" olması, "her türlü değişime temkinle yaklaşması" beklenilen iktidar partisinin karşısına "değişim kötüdür" görüntüsüyle
dikilmek...

Macaristan'dan Türkiye'ye... Yaşanılan dönem bütün siyasi şablonların yeniden yazılması gereken bir dönem anlaşılan...

Büyüyen tehdit

Toz-dumandan söz ettim ya... Macaristan, her yıl 23 Ekim'de 1956 yılında komünizme ve Sovyet işgaline karşı yaşanılan ve kanla bastırılan ünlü ayaklanmayı anıyor. Bu anmalara şimdi bir de Berlin Duvarı'nın yıkılışını kutlamalar eklenmiş...

Macar siyasetinde Sosyalist Parti'nin gösterdiği hayal kırıklığı, merkez sağın henüz tam bir iktidar alternatif olamayışı, bütün Avrupa açısından çok tehlikeli bir siyasi gelişmeye yol açmış: Jobbik...

Bu parti, Macar aşırı milliyetçilerinin partisi. Milis teşkilatı var. Bu teşkilatın üyeleri, "Macar Bekçileri" olarak adlandırılıyor ve askeri kıyafatle dolaşıyorlar. Tıpkı Hitler'in SS'lerini andıran bir görüntüleri var. Her ne kadar parlamento bu tür milis kıyafetlerini yasaklayan bir kanunu çıkartmış olsa da, son yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy patlaması yaşayan Jobbik'in bunu pek dinlediği yok... Bu partinin Fransız Ulusal Cephe ve Britanya Ulusal Partisi gibi "ırkçı boyutlardaki" partiler ile kurduğu organik bağlar da endişe verici.

Neden?

Çünkü, bu ülkede yapılan son kamuoyu anketinde, Macaristan'ın 1989 yılında yaşadığı rejim değişikliğinden sonra "hayatım olumlu yönde değişti" diyenlerin oranı sadece yüzde 14 çıktı! Nüfusun üçte ikisine yakını "değişen bir şey yok ama komünizm gelmesin" derken üçte bire yakını da "mahvoldum, ne olursa olsun" havasında...

Bunlar Avrupa'nın orta yerinde yaşanılan gelişmeler...

Bir tek gerçeği gösteriyor: Faşizm, hangi coğrafyada olursa olsun, kitlelerin geleceğe dönük umutlarının törpülendiği anda yükseliyor...

Macaristan'ı bir laboratuvar olarak izlemekte yarar var...

Kaynak: Star