Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile Ermeni mevkidaşı Eduard Nalbantyan'ın, takvimlerin 10 Ekim gününü, saatlerin de öğleden sonrayı gösterdiği dakikalarda Zürih'te gerçekleşecek buluşmaları, tarihi önemde bir adım kuşkusuz...
Randevu kesinleşmiş durumda fakat Ankara, "diplomatik nezaket gereği" kesin bir açıklamadan kaçınıyor. Neden? Çünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın başındaki derdi biraz hafifletmesi gerekiyor.
Kuşkusuz, Washington-Paris-Moskova üçgeninde "garip bir şaşkınlık" var... Dünyanın gelişmelerle yakından ilgili başkentleri, Türkiye'nin Ermenistan'a dönük adımları başladığında Ankara'nın karışacağını, Türk aşırı milliyetçi kanadının çok ciddi "patırtı" çıkartacağını tahmin ediyorlardı.
Ama asıl kızılca kıyamet, yıllardır sınırın kapalı olmasını siyasi malzeme yapmayı alışkanlık haline getirmiş Ermenistan cephesinde koptu. Ülkenin aşırı sağdaki Harangutyun ve Taşnaksutyun partileri, Sarkisyan yönetiminin Ermenistan'ı, Türkiye'ye sattığını ileri sürüyorlar. Özellikle protokolün sınırın değişmezliğini garanti altına almasına, "Türkiye sınırımızı yasallaştırıyoruz, oysa bizim asıl sınırlarımız bunlar olmamalı" diyerek Ağrı Dağı'na atıfta bulunan kampanyalar düzenliyorlar.
Türkiye ile Ermenistan'ın "soykırım iddiaları" konusunda bilimsel çalışmaları kabul eden bir rotaya yönelmeleri ise ünlü "diaspora"yı ayağa kaldırmış durumda. Yani, Türkiye konuyu son derece olgun bir zemine taşırken, sınırın öte yakası karıştı, Sarkisyan şimdiden kaç kilo çürük domatesi kafasından aşağı yiyeceğinin hesabını yapıyor!..
Bu nedenle Ermeni lider bugün dört ülkeyi kapsayan (Lübnan, Fransa, Rusya ve ABD) bir geziye çıkıyor. Hedefi, 10 Ekim'e kadar diasporayı sakinleştirmek...
Bu nedenle Erivan bir türlü, imzaların nerede ne zaman atılacağını açıklayamıyor. Türkiye de, Ermeniler arasındaki bilek güreşinin sonlanmasını ve Zürih buluşmasından sonra yaşanılması beklenilen bir dizi gelişmeyi bekliyor.
Kuzey Irak'tan ilginç değerlendirme
Geçelim...
Çünkü Türk iç siyasetinin doğrudan etkilediği bölgeler arasında Irak'ın kuzeyi önemli. Erbil, TSK'nın
elinde sınır ötesi harekat yetkisinin bir yıl daha olmasını endişeyle karşılıyor ama, bölgede DTP'liler hakkında esen hava pek de Diyarbakır'ın beklediği düzeyde değil...
Dün, yeni hükümeti kurmakta hayli zorlanan Kürt otonom yönetimi başbakanı Berham Salih'in, öğle saatlerinde çevresindeki gazetecilerle sohbet ederken söylediği şu sözler, aslında bir mesaj niteliğinde:
"Biz, Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununa demokratik çözümü konusunda izlediği politikayı samimi buluyoruz. Bu sürecin kesilmemesi için herkesin yardımcı olması gerektiğine inanıyoruz. DTP özellikle bu sürecin bulanmaması için her türlü çabayı göstermek zorundadır. Türkiye bir hukuk devleti. İdare ile hukuk arasındaki ayrım bu kadar kuvvetli olmasa, hükümet bu tür bir kriz doğmasını ister mi, istemez. Ama hukuk orada bağımsız. O zaman DTP'li arkadaşlar, söyleyeceklerini söylesinler, demokratik haklarının arkasında dursunlar ama, hukuka da saygı göstersinler. Süreci engelleyecek inatlaşmalar içinde görünmesinler. O zaman iyiniyetine inandığımız Erdoğan'ı zor durumda bırakacaklar..."
Avrupa Birliği... Ne oluyor?
Bir başka önemli diplomasi konusu...
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, dün New York'tan geldi, ayağının tozuyla bugün Brüksel'e geçiyor. Son günlerin bölgesel politikalarının gölgesinde Brüksel biraz ihmal edilmiş gibi... Ankara önümüzdeki günlerde AB politikasına hız verecek gibi... Tabii gündemin ana maddesi, özellikle Almanya seçim sonucundan sonra tam üyelik sürecinin geleceği... Bir diplomat dostumuzun değerlendirmesi şöyle: "Almanya'dan "Sarko tarzı" bir muhalefet beklemiyoruz. Fransız lideri artık kendi kaderine bıraktık gibi. Tabii Almanya'ya bundan böyle biraz daha dikkat edeceğiz ama Almanya gelenekleri oturmuş, akıllı bir devlettir. Nitekim, bölgesinde bu ölçüde güçlenmekte olan Türkiye ile dalaşmaktansa, omuz omuza yaşamayı tercih edecektir. Türkiye gibi, bulunduğu bölgenin süper gücü olma yolunda hızla ilerleyen bir ülkeyi Avrupa'nın dışında tutamayacağını Merkel de biliyor. Şu ana kadar yaptıklarından fazla bir şey yapamazlar. Bir süre daha süreci muallak tutarlar, sonra her şey olacağına varır. Türkiye'siz bir Avrupa'nın ne olacağını, yine en iyi Avrupalılar biliyor, merak etmeyin..."
Kaynak: Star