Doğrudur... Eğer geçmişinizle açık yüreklilikle hesaplaşamıyorsanız, bir millet olarak geleceğinizi sağlam temeller üzerine kuramazsınız...
"Yalan" ilelebet baki kalamaz...
"İdeolojik tercihler", zaman içinde tarih sahnesinden çekilir, yerini "gerçeklere" bırakır...
Sürekli "saptırmalar" ve "ısrarla savunulan kırmızı çizgiler" üzerine kurulan bir yaşam biçimine insanların da, devletlerin de dayanması mümkün değildir...
Bir anı...
1989 yılı... Sovyetler Birliği Moskova'da "kapı gibi" duruyor. Ben, Azerbaycan topraklarında, Dağlık Karabağ'da muhabirlik yapıyorum. Azeri dostlarımız çok ağır koşullarda sürdürdüğüm ve onların davalarını dünyaya aktardığım bu çalışmadan etkilenmişler, beni, o günün Azerbaycan "televizyası"na konuk ettiler. Program yapımcısı, Fazıl Abbasov, jenerik dönmeden az önce bana, "Aman Ardan bey, sözlerinin en sonunda, Atatürk ile Lenin arasında kurulmuş Türk-Sovyet dostluğuna mutlaka değin, programı öyle kapatalım" demez mi... Ne dostluğu? Türkiye NATO'nun "cephe ülkesi..." Atatürk-Lenin döneminin ardından Soğuk Savaş patlamış ortalık birbirine girmiş... "Ama Fazıl bey, bu bir yalan... O zaman bir dostluk var ama şimdi biliyorsun durum çok farklı" dediğimde suratı bembeyaz oluyor... Anlıyorum... Ve inanmadığım o cümleyle sonlandırıyorum sohbeti...
Sovyetler Birliği'nin neden battığına ilişkin pek çok teori söylenebilir ama, bana göre, batıran "bir zamanlar üretilen ve ısrarla tekrarlanan yalanlardır..."
"Yalanda ısrar" bir millet için en büyük risktir...
Mehmet Akif gerçeği
Mehmet Akif Ersoy, "milli şairimizdir..." İstiklal Marşı'nın yazarı... Bunun da ötesinde Çanakkale Şehitleri şiirinin üzerinde bir mana yakalayabilir misiniz Türk dilinde? Bir milletin evlatlarının trajik kaderini onun kadar iyi anlatabilmiş bir ses... Hayır!..
Birinci Meclis'te, Burdur milletvekiliydi... "Gazi meclis"in şerefli üyesidir... İstiklal Marşı için Vatan aşkıyla yanıp tutuşarak sürgünlere gitmek zorunda kaldı... Toprak hasretiyle hasta döndüğü memleketinde, yakın dostlarının desteğiyle tedavi edilmeye çalışıldı... 27 Aralık 1936 gününde vefat etti. Tarihe düşülen kayıtlara göre, dönemin tek parti iktidarının "Dahiliye Vekili" Şükrü Kaya, İstanbul valiliğine gönderdiği
mesajda cenazeye sahip çıkılmamasını ve tüm resmi zevatın cenazeden uzak durmasını istemişti.
Mehmet Akif Ersoy'un cenazesinde yaşanılanları 16 Aralık 1971 tarihli dönemin Babıalide Sabah gazetesinde yer alan şu makaleden öğrenelim isterseniz:
"Hayat Ansiklopedi'sinin ikinci cildinin binyüzyedinci sahifesinin birinci sütununda şöyle deniyor: 27 Aralık 1936'da öldü. Halkın ve gençliğin katıldığı muazzam bir kalabalıkla Edirnekapı Şehitliği'ne götürüldü. Gerçek tamamıyla tersinedir. Hafif kar yağışı olan 27 Aralık günü büyük Türk şairi, büyük Müslüman Mehmet Akif Ersoy'un tabutu dört hammalın sırtında Beyazıt Camii'ne getirildi. Burada kılınan öğle namazından sonra tabut, yirmibeş otuz kişiden ibaret cemaatin omuzları üzerinde yola çıkarıldı. Sonunda mezarının başında onüç kişi kaldı. Bu onüç kişiden bir tanesi Mısırlı idi; diğerlerinden aklımda kalanlar şunlardır: Tıp talebesi Fethi Tevetoğlu, tıp talebesi Alaattin Ören, tıp talebesi Muammer Ertan, tıp talebesi Kemal Kale, tıp talebesi bu naçiz satırların yazarı..."
Bu anı yazısı, babam, merhum Dr. Neşet Adnan Zentürk'e aittir... Ne zaman, Mehmet Akif Ersoy'u hatırlasa, bir devrin baskısına direnebilen o "tıbbiye talebelerini" anlatır ve büyük şairi elleriyle mezarına koyarken o gencecik yaşında taşıdığı derin duyguları aktarırdı...
Mehmet Akif Ersoy'un cenazesinden söz ederken gözleri dolar, gözümün önünden hiç gitmez, aldığı Osmanlı terbiyesi ile yerinden kalkıp, bir müddet odadan çıkardı...
Neyin kavgası bu
Milli şairini sürgünlerde yaşatıp, tıbbıyelilerin cesaretine emanet eden, (babamın o gençlerin arasında olması her zaman benim ve tabii şimdi torunları için bir gurur kaynağıdır) bir yapının kendini yenilemeden olduğu gibi korunmaya çalışılması, yıkımdır...
Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın, AK Parti Kongresi'nde yaptığı konuşmada dile getirdiği gerçekler geleceğimiz açısından önemlidir. Geçmişin acılarıyla hesaplaşmadan bir yere gidemeyeceğimizin açık ifadesidir...
Mehmet Akif Ersoy'un cenazesinde yaşanılanlar önemlidir... Türkiye, o cenazeye katılma cesaretini gösteren o gencecik insanların cesaretini gösteremezse, bir yere varamaz...
Kaynak: Star