Cumhurbaşkanı Abdullah Gül özellikle son sıralarda dış gezilerde basının önünde hükümeti topa tutuyor. Zımni ve bazen açıktan eleştiriyor.  Bunlar arasında yer yer sansür meselesinde olduğu gibi kısmi doğrular olsa da genel yaklaşımını tasvip etmiyorum. Bunlardan birisi yabancı parmak veya komploya inanmadığını söylemesidir. Halbuki, en fazla komplo kuran Yahudilerdir. Lakin en fazla ‘komplocu’ suçlaması da onlardan gelir. Sopa atarken sopa yediklerini söylemeleri gibi.  Sözgelimi Daniel Pipes’ın Hidden Hand/Gizli El kitabı Abdullah Gül’ün sözlerine tercüman olan bir eserdir.  İtalya ziyareti sırasında zımni olarak hükümeti komplo anlayışına teslim olmakla suçlamıştır. Mefhumu muhalifinden de Batı basınının Türkiye’yi eleştirmekte haklı olduğuna parmak basmış oldu.  Danimarka ziyareti sırasında bu yaklaşımını perçinlemiş oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Danimarka yolculuğu sırasında uçakta gazetecilere konuştu. "Türkiye'yi yıkmak isteyenler var gibisinden komplo iddialarına inanmıyorum.10 sene boyunca bizi göklere çıkaranlar şimdi bizi tenkit ediyorsa onları Türkiye düşmanı ilan etmek üçüncü dünya söylemidir " demiştir. Halbuki Arap Baharı gibi yeni fırsatlarla birlikte Türkiye’nin daha farklı bir politika izlemesi özellikle Amerikalıları işkillendirmiştir. Obama’nın danışmanları da Suriye politikasında ayrı düştüklerine parmak basmışlardır.  Obama'nın Danışmanı Stephen Walt ne diyor: “Amerikalılar, Türkiye’nin son on yıldaki ekonomik gelişiminden etkilendi. Obama yönetimi, Türkiye’nin bölgedeki diplomatik girişimlerini destekledi, Türkiye’yi kendi konuşamadığı ülke ve gruplarla (Hamas ya da İran gibi) aracı olarak gördü. Bence bunlar Beyaz Saray’ı Türkiye ile yakın ilişkileri memnuniyetle karşılamaya itti. Ancak son bir iki yılda, Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye’nin kendi içindeki endişe verici trendler nedeniyle durum daha komplike hale geldi…” Bu ayrı düşmede Gül ile Fethullah Gülen’in  hükümete ters düştüğü gözleniyor. Bu, ABD yaklaşımına yakın durdukları anlamına da geliyor.   Sözcü gazetesi haklı olarak bunu şöyle yansıttı:  Abdullah Gül hükümeti 'paranoyaklık'la suçladı! Dış basın da meselenin üzerine balıklama atlamıştır. Gül ile Erdoğan arasındaki farklılıkların yakalanmasına odaklanmış durumda.  Sözgelimi Reuters Danimarka ziyaretindeki komplocu suçlamasını hemen kaptı ve değerlendirdi ve abonelerine şu başlıkla duyurdu: Turkish president contradicts Erdogan, dismissing foreign plot. Gül komployu reddetti ve Erdoğan’a ters düştü.  Abdullah Gül meseleyi daha ileri noktalara götürerek bunun bir üçüncü dünya yaklaşımı olduğunu söylemiştir. Öyleyse bu konuda İslami yorumlarda aynı tespitten payını almaktadır!

*

Gerçekten komplo yok mudur yoksa bu, Batı’ya verilen bir mesaj mıdır? Veya onların beklentilerini karşılayan, memnun etme biçimi ve gayreti midir?  Başbakan Erdoğan da TRT ortak yayınında ve Sakarya konuşmasında Cumhurbaşkanı Gül’e dolaylı olarak cevap verdi.  Nasuhi Güngör ve gazeteciler Nihal Bengisu Karaca, Ahmet Taşgetiren, Hakan Albayrak'ın katıldığı programda komplolardan örnekler vermiştir. Daha sonra miting konuşmalarında da bunu tekrarlamıştır.  Mısır ve Kırım’da olan bitenleri komplo olarak değerlendirmiştir. Yerinde bir değerlendirmedir. Onun ötesinde komplo iddiaları bir tarafa, komplo tarihi bir gerçektir.  Herhalde hepimiz telefon kayıtlarını veya en büyük kulağın ABD olduğunu biliyoruz.   Onun ötesinde Sykes-Picot yani İngiltere ile Fransa arasında <Osmanlı terekesini paylaşma anlaşması tarihe geçmiştir. Daha sonra bu komplo pratik olarak da uygulanmıştır. Bu komplo değilse gerçekten de tarihte komplo görülmemiştir!   Yoksa Daniel Pipes adına bunları ret mi edelim?  Komployu reddeden tarihin sırlarını veya doğrudan kendisini de reddeder. Bu yüzden zaten Abdullah İbni Sebe gibi tarihi şahsiyetler Taha Hüseyin gibiler tarafından reddedilmiştir. Bu, tarihi çarpıtmadır.  Gözünü kapamakla güneş yalanlanmış olmaz.  Komployu reddetmek insanda mevcut olan şer eğilimini ve daha doğrusu insan yapısının bir parçasını reddetmektir.  Hazreti Yusuf bile Kur’an lisanıyla kadınların oyunlarının büyüklüğünden bahseder. Kur’an buna ‘keyd’ der.  Bu düzenek,  düzen,  oyun, hile ve tuzak demektir.  Bugünkü yaygın kullanımıyla komplodur.

*

Allah ise oyunları bozandır. Hilelere makusuyla karşılık verendir.  Yahudilerin oyunlarını ve hilelerini ve komplolarını da bozduğuna Kur’an sarahatle işaret eder:  Küllema evkadu nare’l harbi feetfeahullah! Ne zaman savaş ateşini yaksalar ( savaş kışkırtıcılığında bulunsalar) Allah kışkırtmalarını söndürmüş ve tesirsiz hale getirmiştir! Demek ki, Allah hile ve tuzaklarına mukabele ve müdahale etmektedir.  Başka bir ayette de yine bu tür tuzaklara işaret edilmiştir. Nitekim İbrahim Suresi 46’ıncı ayette şöyle derilmektedir: Tuzaklarını kurdular; tuzakları nedeniyle dağlar yerinden oynasa da; Allah tuzaklarını bozar.” Benzeri ayetler insanın karakterinin bir parçasına işaret etmektedir. Beşer karakteri, iyilikle kötülük arasında gidip gelmektedir.  İnsan terbiye yoluyla,  bu karakterini ıslah etmek yani zararsız hale getirmekle mükelleftir.  Bunu inkar ise tuzağa karşı hazırlıksız ve gafil olmak anlamına gelir. David Frum ile Richard Perle, 'Şerrin kaynağı' veya 'kötülüğün kaynağı' (Türkçe'ye Şeytana Son başlığıyla çevrilen kitabında) Daniel Pipes’ı nakzeder.  Daniel Pipes Yahudilik lehindeki komplo iddialarını reddeder ama Richard Perle ile David Frum Yahudi aleyhtarı komploları kabul eder.  Önemli olan başkalarının sahasını karalamak ama Yahudilerin sahasını aklamaktır. Zira onlar, Allah’ın seçilmiş kullarıdır! Oların kurdukları tuzaklar mübarektir. Onlara göre ne olduğu değil kimin yaptığı önemlidir! Seçilmişlikleri nedeniyle tabi olunması gereken kurallar ötekilerle aynı değildir. Yahudiler arasında faiz ve kumar yasak ama goyimlerle serbest olması gibi. Çifte standart adamların karakterinde vardır.   

Son sıralarda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yadırgadığım yaklaşımlarından birisi, Suriye konusunda İran’la birlikte çalışma temennisidir. Sorunun parçasıyla çözüm nasıl olacaktır?  Suriye politikasını yeniden ayarlamaktan bahsetmektedir.  Şimdi bunu iş işten geçtikten sonra Putin’e karşı Obama yapmaya yeltenmektedir.  Gül’ün kastettiği, daha pasif hale gelmek midir yoksa daha aktif bir politika izlemek midir? Gül kusuru nerede buluyor, görüyor?  Öteden beri Gül, İran karşısında daha pasif ve işbirlikçi bir politika teklif ediyor. Bu konuda Türkiye yumuşak zeminde her yolu denedi İran ise tek yolu, bildiği yolu denedi.  Bu yaklaşım Kırım’a da Rusya zaviyesinden  bakmak anlamına gelir. O zaman bölgede Hamaney ile Putin gergefinde hareket etmeliyiz. Bu ise Salih Tuna ile Yiğit Bulut parantezine düşmektir.