28 Şubat sürecinde nedamet getirerek süreçle ilgili kritik bilgi ve değerlendirmeleri paylaşan eski vekillerden Tevfik Diker son sıralarda ise Hizmet ile alakalı değerlendirmelere yoğunlaşıyor. CHP’li Savcı Sayan gibi konuşmalarında vicdanın sesini dillendiriyor ve temsil ediyor. Tevfik Diker zaman zaman konuşmalarıyla bazen de yazılarıyla gündeme geliyor. Fethullah Gülen ile Mısırlı darbeci Abdulfettah Sisi münasebetiyle alakalı dile getirdiği ifadeler hem yazılı hem de görüntülü medyada yer aldı. Doğruysa, sözün bittiği noktada olmalıyız. Tevfik Diker’in söyledikleri doğru ise ağır kalibreli bir skandal ile karşı karşıya olduğumuzu farzedebiliriz. Diker çok tartışılacak yazısında ve konuşmasında (4 Mart 2014, A Kanal 20 00/ Kadraj programı) Fethullah Gülen ile ilgili ilginç bir iddiada bulundu. Gülen'in Mısır'daki askeri darbenin lideri Sisi'ye sözel destek verdiğini savunan Diker şöyle yazmış ve konuşmuştur: "Fethullah Gülen, bazı Amerikalı yetkililerin aracılığıyla Mısır'daki darbe lideri Sisi'ye darbenin ilk günlerinde telefonla ulaşarak kendisini tebrik etmiştir! (http://www. yeniasir.com.tr/ Gundem/2014/03/03/eski-milletvekilinden-carpici-iddia )" Bununla birlikte, 28 Şubat sürecinde askeri çevrelerle münasebetleri ele alındığında veya genel yaklaşımları gözden geçirildiğinde bu münasebetleri uzak görülemez. 11 Eylül’de generallerin içtihat ettiğini söylemesi hatırlarda olmalıdır. Esasında, 11 Eylül sonrasında ABD’de ikamete devam etmesi de teorik olarak bu gibi ortamlardan uzak olamayacağını göstermektedir. Ortada bir sui zan değil larj halinde bir yöntem ve anlayış vardır.
*
Kanaatime göre, asıl skandal olan mesele Sisi ile görüşmesi veya onu tebrik etmesi değildir. Daha ötesidir. Mısır’lı yazar Hilmi Muhammed Kaud’un ifadesiyle, Sisi’yi ve katliamlarını tebrik eden bir sürü bozuk sarıklı adam vardır. Bunların başında da Hizmet veya Camia tarafından uluslar arası toplantılara davet edilen eski müftülerden Ali Cum’a gelmektedir. Bu bozuk sarıklılardan birisi de Ezher karşılaştırmalı fıkıh hocalarından Prof. Sadettin Hilali olup skandal ifadelerle anılmaktadır. Bu sözde sarıklı adam, 3 Temmuz 2013 darbesinden sonra katliamları ortaklaşa gerçekleştiren Savunma Bakanı Sisi ile İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim’in Mısır’a ve Mürsi’ye iki resul olarak gönderdiğini ileri sürmüştür. Mısır tarihinde İslam’ın veya dinin iki defa kaçırıldığını ve buna mukabil ilkinde Firavun’a karşı Allah’ın Musa ve Harun’u peygamber olarak gönderdiğinde ikincisinde Allah’ın Sisi ve İbrahim’i Mürsi’ye yönlendirdiğini ileri sürmüştür (http://webcache.googleusercontent.com/ search?q=cache:lcWQHhhg8pwJ:www. echoroukonline.com/ara/articles/ 194322.html+&cd=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr ). Hikmet giderse yerine hezeyan veya saçmalık geçer. Burada da öyle olmaktadır. Hilali, Musa ile Firavunları karıştırmıştır. Dolayısıyla Fethullah Gülen böyle bir tebrikte bulundu ise bu bir ilk veya alışılmadık bir durum olmayacaktır. Ali Cum’a gibi şahsiyetler nedense Kur’an buyruğunun tam hilafına Müslümanlara karşı şedit ve gayri Müslimlere karşı merhametli davranıyorlar.
*
Kanaatime göre, asıl skandal Fethullah Gülen’in Sisi’yi tebrik etmesi değil, onun ötesinde Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın Başbakan Erdoğan’ı Haccac, Yezid ile birlikte Sisi’ye benzetmesidir. Tüy dikmek dedikleri şey bu olsa gerek! İçeride Hizmet ile hükümet kılıçları birbirine çekerken ve itibarsızlaştırmak için Erdoğan Sisi’ye benzetilirken Fethullah Gülen tarafından Sisi’nin tebrik edilmesidir. Dolayısıyla Habil ile Kabil birbirine karışmıştır. Yıpratma savaşında kural kalmamış ve neredeyse taraflar birbirini bitirmek isterken ağır çekim tarzı intihara girişmişlerdir. Gülen’in tebrik ettiği ileri sürülen Sisi Ekrem Dumanlı’nın satırlarında Erdoğan’a benzetiliyor. Burada Hizmet’in yaklaşımı özünde hatalıdır. Yöntemin yanlışlığı zamanla onları samimiyet zeminine yabancılaştırmıştır. Hükümet de zaman zaman üslupta hata etmektedir. Ekrem Dumanlı’nın Hesabını Veremezsiniz yazısında aynen şu ifadeler yer alıyor :” Belki tarihi çoktan unutmuşsunuzdur; hadi daha yakından anlayabileceğiniz bir örnekleme yapayım. Hani ikide bir Mısır’daki General Sisi’ye darbeci diyor, veryansın ediyor ve “İhvan’ı terör örgütü ilan etmek için kumpas kuruyor” diye suçluyorsunuz ya… İşte esameniz, planladığınız şeyleri zulme dönüştürür ve icra ederseniz, Sisi’nin yanına yazılacak! Çünkü bir kerecik bile karıncaya bastıkları görülmemiş beyefendiler/hanımefendiler topluluğuna “terör örgütü, paralel devlet, virüs, çete, maşa…” gibi pespaye laflar söyleyip saldırmak, “darbecilik”in dik âlâsıdır, zulmün en dip noktasıdır. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye karşı sergilenen vefasız ve saygısız tutum ne ilktir, ne de son. Tarih boyunca âlimler, zalimler tarafından hedef alınmış, haklarında yalan yanlış laflar üretilmiş; hatta işkence ve sürgüne maruz bırakılmıştır (http://www.zaman.com.tr/ekrem-dumanli/hesabini-veremezsiniz_2200124.html ).” Hile ile üste çıkma girişimleri seviyemizi düşürüyor.
Keza 4 Mart 2014 tarihli 60 Dakika programında Gülen’in dini anlayışı masaya yatırılmıştır. Burada eski bir konuşması gündeme getirilmiştir. Bu konuşmasında ‘ ortak kelimeye gelin’ ayeti yorumlanıyor. Fethullah Gülen bu ayetin tefsirinde gayri Müslimlerle bir araya gelmek için İslam ve Hazreti Muhammed’in isminin tasrih edilmesinin de gerekmediğini savunmuş ve ayetin dilinin veya muhtevasının buna gerek bırakmadığını ileri sürmüştür. Halbuki, Hazreti Muhammed kainatın en temel gerçeğidir ve ayrıca asla Hazreti İsa Hazreti Peygamberin yabancısı değildir. Hoca bu tasrih edilmeme durumunu üslup açısından söylese de ehli kitap gibi hakikati ketmetmeyelim! Bediüzzaman’ın ehli kitaba gavur denmeyeceğini söylemesi kıyas maalfarıktır. Peygamberimiz afaka ve yabancı devlet adamlarına gönderdiği mektuplarda açıkça onları İslam’a davet etmiştir. ‘Eslim, teslem’ ifadelerini kullanmıştır. ‘Müslüman ol, necat bul’ buyurmuştur. Gizli veya ima ile tebliğ yöntemleriyle daha fazla mesafe alacağınızı mı düşünüyoruz? Yoksa bu bir kompleks meselesi midir? Faslı Berberi milliyetçisi Ahmet Asid daha öteye giderek Peygamberimizin mektuplarında yer alan ‘Eslim, teslem/ Müslüman ol, necat bul” ‘ ifadesinin haşa ki bir terör ifadesi olarak değerlendirmektedir. O teslimiyeti anlamamıştır. Onunki ifrat ise öteki de tefrittir. İslam’da şahsi nezakete yer olsa da umumun hakkını ve mutlak gerçekleri indi davranışlara ve nezakete alet etmeye veya karıştırmaya yer yoktur. Hakkımız bulunmuyor. Üstelik, gerçekleri söylemek nezaketsizlik de değildir. Hakkın hatırı alidir hiçbir hatıra feda edilemez!