Teknolojik birikimin "geleneksel" olanın tozunu attığı bir dönemden geçiyoruz.

Hiç bir "taşlaşmış" yapının dayanamadığı, "esnemeyenin" tam orta yerinden kırıldığı bir "çok özel insanlık hali" bu...

Sistemler... Eğer içlerinde "değişim"e açık bir kapı bırakmamışlarsa hızla "kırılma noktası"na doğru ilerliyorlar...

"Ben yerimde olduğum gibi dururum, kırılmam ve bildiğim gibi yönetirim" diyenlerin yakın gelecekte toplumlara kazandıracakları tek kavram, gözyaşı olacak...

Çünkü artık kendini küresel köyün onurlu bireyi olarak gören insanların oluşturduğu kitleler, boş sloganların peşinde koşmaktansa daha kaliteli bir yaşam düzeyinin arayışında olmayı tercih ediyorlar.

Böyle bir dünyada, insanlardan geleceğe dönük fedakarlıklar isteyemezsiniz...

Böyle bir dünyada, insanların bugüne dönüp taleplerini karşılamak zorundasınız...

Tahran... Kritik başkent

Son dönemde, içimize kapandık haklı olarak... Türkiye de dünyanın genelinde yaşanılan bu gelişmenin dışında değil ve "değişim sancısı" dediğimiz keskin ağrıları bedeninde yaşıyor...Olsun... Sonuçta eğer sağlıklı bir doğum olacaksa bu ağrılar hayırlıdır... Yok, birileri bu ağrıları kesip beklenmedik sezaryen operasyonlarına yönelecekse gelişme vahim olur.

Komşumuz İran'da bugünlerde yaşanılanlar bu tür kritik dönemeçler açısından çok özel örnek oluşturması açısından önemli.

İran, 12 Temmuz'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana durulmuyor. Ülkenin işbaşındaki cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın makamını, reformist Musavi'ye karşı "şaibeli bir seçimle" koruduğu yönündeki iddialar ülkenin iliğini-kemiğini sarsmış durumda.

"Reformcular", Ahmedinecad'ın temsil ettiği "muhafazakar" kanadın izlediği sertlik yanlısı politikayla İran İslam Cumhuriyeti'ni tahrip ettiğini savunuyor. Muhafazakarlar ise reform yanlılarını "düşmanla işbirliği yapmakla..."

Bu iddia vahim... Çünkü "İslam cumhuriyetine karşı düşmanla işbirliği yapmakla" suçlananlar, İran Devrimi'nin lideri Ayetullah Humeyni ile birlikte yola çıkmış, tam 30 yıldır ülkeye en üst noktada hizmet etmiş, eski cumhurbaşkanları Rafsancani ve Hatemi, Humeyni'nin başbakanı Musavi gibi isimler!..

Üstelik, Ahmedinecad'ın son basın toplantısında 12 Temmuz sonrası sokak gösterilerini düzenleyenlerin mutlaka adalet önünde hesap vermesi gerektiğini söylemesi, bir dönemin zirve isimlerinin tutuklanması olasılığını da gündeme getirdi...

Ordu ilk kez devrede

Ama komşudaki gelişmelere en vahim noktaya ilerleten açıklama, Devrim Muhafızları Ordusu'nun komutanı Muhammed Ali Caferi'den kaynaklandı. Caferi, açıklamasında ülkenin önde gelen bazı isimlerinin İran'da kalıcı istikrarsızlık yarattığını ve bunun hesabını vermeleri gerektiğini söyledi...

Caferi'nin "rütbeli subay" olarak yaptığı bu açıklamaya en sert yanıt, İran Parlamentosu'nun önde gelen isimlerinden milletvekili Hüseyin Haşemiyan'dan geldi: "Humeyi bu ülkeyi sivil sistem üzerine oturttu ve ordunun siyasete bulaşmasına asla izin vermedi. Caferi'nin açıklaması İslam Devrimi'nin ruhuna ve mevcut sisteme aykırıdır. Ordu siyasetin bir parçası asla olamaz..."

Devrim Muhafızları'nın sokak gösterileri sırasında tutukladıkları gençlere tecavüz etmelerinin üzerinin asla kapatılmayacağını ve ülkede artan işkence olaylarının mutlaka adalete taşınması gerektiğini savunan muhalefet lideri Musavi de ordudan "siyasetten uzak durmasını" istedi.

İran'ın sentezi önemli

Dünya, 12 Temmuz sonrasında Tahran sokaklarında yaşanılan gelişmeleri normal TV kanallarından değil, insanların cep telefonlarıyla çektikleri görüntüleri YouTube'e yüklemeleriyle takip etti...

Yani... Siz ne kadar değişime direnen bir sistem yapılanmasını ayakta tutmaya çalışırsanız çalışın, yaşamın gerçekleri her zaman kendi hükmünü yürütüyor...

İran, şu anda, çok önemli bir senteze doğru ilerliyor. İslam Cumhuriyeti'ni daha sivil ve daha demokrat kılacak bir değişim talebinin tartışmaları bunlar... Ortaya çıkacak tablo bütün Avrasya ve Ortadoğu'yu şekillendirecek...

Azeri dostlara uyarı!..

Konu, demokrasi ve Avrasya'dan açılmışken... Bu satırların yazarı 1989 yılında Dağlık Karabağ topraklarına ayak basıp, Azerbaycan'daki Türk milletinin yaşamakta olduğu trajediyi tüm dünyaya aktardığında, Mikhail Gorbaçov, Sovyet lider olarak Moskova'da iktidardaydı. Sonrasında Azerbaycan Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin her aşamasında yer almayı nasip etti yüce Rabbim. Çok şükür. Geçen hafta Bakü'deydim... Dost acı konuşmak zorundadır... Derinleşen bağımsızlık ve artan petrol geliri mükemmel gelişmeler... Ama dikkat Azeri kardeşim: Birincisi, zenginlikle birlikte gelen demokrasi çok önemli, bunu sakın ıskalama. İkincisi zenginlikle birlikte gelen eşitlik çok önemli. Komşun açken sakın tok yatmaya kalkma. Demokrasi zaafiyeti ve sosyal adaletsizlik çok iyi başlayan bir rüyayı kabusa çevirir... Benden söylemesi...

Kaynak: Star