Hayat sürprizlerle dolu. Bazen peş peşe geliyor.  Son günlerde ben de iki sürprizle karşılaştım. Bunlardan birisinde, Ürdün Kralı Abdullah II,  Anıtkabir ziyareti sırasında göz yaşlarına hakim olamadı. Hüngür hüngür ağladı.  Adeta  Anıtkabirde boşaldı. Bunu nasıl anlamalı ve yorumlamalı veya bunun tarihi arka planı nedir?  Ürdün Kralını Anıtkabir'de ağlatan ne olmuştur? Mutlaka bu ağlamanın ardında duygusal nedenler  olmalı. Bu ağlama gösteriyor ki, Ürdün Kraliyeti ile Mustafa Kemal arasında geçmişe dayanan samimi ilişkiler var.  Maziye doğru sararak bu ilişkileri yad ederken kral kendinden geçmiş ve ağlamaklı olmuştur. Esasın bu ilişkiler meçhul ve sır değil. Osmanlı İmparatorluğunu yıkan iki uçtan birisi, 1916 yılında başlayan Arap İsyanı ( Büyük Arap Devrimi) olmuştur.  Bu ayaklanmada Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal istisnai veya fevkalade bir rol oynamıştır.  Osmanlı İmparatorluğunun tarihe gömülmesinde iki önemli faktörden birisi olmuştur. Diğeri ise reddi miras suretiyle gelişen Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu olmuştur. Şerif Hüseyin ve ailesinin bu süreçteki rolü,  İngilizlerin Kahire'daki murahhasları McMahon ile Şerif Hüseyin arasındaki mektuplaşmalar üzerinden şekillenmiştir.  Şerif Hüseyin'den sonra  ailenin bir kolu  tarafından kurulan Ürdün Kraliyeti sırasında Kral Abdullah ve ardından  Kral Hüseyin İsrailli liderlerle gizli görüşmeler yapmış ve böylece dedelerinin geleneğini sürdürmüşlerdir.  'Haşimi ailesi' Ortadoğu'nun kara kutusudur. Bir hadis-i şeriflerde: "Fitnenin dumanı Ehl-i beytimden birisinin ayağının altından çıkar' ibaresinden maksadın Şerif Hüseyin ve ailesi olduğu ifade edilmiştir.  Hazreti Peygamber ahirzaman olaylarıyla ilgili üç fitneden bahseder.  Ahlas fitnesi, Serra fitnesi ve Duheyma fitnesi.  Merhum İsmail Çetin Hoca bu hadisin şerhinde bu fitnelerin Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşanacağını ifade etmektedir.  Serra fitnesiyle alakalı olarak 'Fitnenin dumanı Ehl-i beytimden birisinin ayağının altından çıkar. O kendisini benden zanneder, o benden değildir. Benim dostlarım muttaki kimselerdir. Sonra insanlar, ilmi ve fikri nakıs olduğu için ehil olmayan, kararsız bir kimsenin etrafında toplanırlar.' İfadesinden Hindistanlı muhaddis Muhammed Zekeriyya Kandehlevi  Şerif Hüseyin'i çıkartır.

Velhasıl hilafetin başına çorap örmüşler ve lakin muratlarına da nail olamamışlardır.  İslam birliğini dağıttıkları için başları dertten kurtulmamış ve muratlarının aksiyle tokat yemişlerdir. Acaba kaderin bu tokatlarına mı ağlıyorlar?  Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın ağlaması manidardır belki de Birinci Dünya Savaşı günlerini ve sonrasını hatırlamış ve ah vah etmiş olmalıdır.  Onun hissiyatına en iyi tercüman olacaklardan birisi  Ertuğrul Özkök olmalıdır.

Gelelim beni şaşırtan ikinci gelişmeye ve sürprize.  Bilindiği gibi, birkaç yıldan beri kanserle pençeleşen ve boğuşan Simón Bolívar'ın haleflerinden Chavez menhus hastalığa yenik düştü ve aramızdan ayrıldı.  Geride yaslı bir millet bıraktı.  Bölgemizde de hatırı sayılır bir seveni vardı. Saddam Hüseyin'den Beşşar Esat'a ve Ahmedinejad'a kadar çok sayıda Ortadoğulu lider dostu vardı.  Nejad ile Chavez'in sadece içtikleri su ayrı gidiyordu.  Sayısız ziyaretler teati etmişlerdi ve birbirlerini iyi anlıyorlardı.  Chavez, ABD ve İsrail'e karşıydı.  Bu menhus hastalığı da kendisine Amerikalıların serptiğine inanıyordu.  Dünya siyasi sahnesinde Bağlantısızların yeni lideri gibi parlamıştı.  Bununla birlikte kendisine diktatör yakıştırması yapanlar veya demogog yaftalaması yapıştıranlar eksik değil. Öbürlerinin haklı yönleri gibi bunu söyleyenlerin de haklı tarafları bulunabilir.  Beni şaşırtan ne onunla ilgili yergiler ne de övgüler. İnsanlık hali. İnsan, artıları ve eksileriyle insandır.  Araplarca 'Likülli hisanin kebve ve likülli insanin hefve' denilmiştir.  Her atın bir tökezlemesi ve her insanın da bir sürçmesi olabilir.

Beni doğrusu şaşırtan modern Şia içindeki dört eğilim ve yelpazeden birisini veya Huccetiye ekolünü temsil eden Nejad'ın cüreti oldu. Usuliye, İrfaniye, Ahbariye ve Huccetiye ekollerinden Huccetiye ekolüne mensup Nejad,  Chavez gibi ölenlere manevi rütbeler dağıtıyor!  Sanki manevi dünyanın patronu!  Önce Hürriyet Daily News gazetesinde bir başlık dikkatimi çekti: "Chavez and Jesus will return together: Ahmadinejad..." Sonra bütün gazetelerde bu haberin farklı detaylarına rastladım. Burada Nejad haddini aşan bir biçimde Chavez'in Mesih'le birlikte geri döneceğini ileri sürüyor.  Bazı gazetelere göre ona şehit rütbesi yükselten Nejad ayrıca Mesih ve Mehdi birlikte onun geri döneceğini müjdeliyor!  Beni şaşırtan onun cüreti oldu. Artık Mehdi ve Mesih işlerine ve tayinlerine bakıyor ve kiminle geleceğine ve kiminle gideceğine o karar veriyor!  Suriye'de de Mehdi'nin Esat cephesinde savaştığını ileri sürmüştü.  Şüphesiz bu, bir yönüyle Allah'ın işine de karışmaktır. Zira insanların tanıklıkları ve şahadetleri ancak bir karinedir.  Mesih ve Mehdi gibi meseleler ise ancak nasla sabit olur.  Ne zamandan beri Nejad'ın konuşmaları nas yerine kaim oldu?   Bu hadde tecavüz, cüret ve Allah'ın işine karışmak değilse çok kabasından bir din istismarıdır.  Allah ayaklarımızı sabit kılsın.