Çoğumuz ‘bot insanları’ tabirini ve tanımını unutmuş olmalıyız. Zira yine çoğumuzun ömrü Vietnam savaşı günlerini hatırlamaya yetmez. Bir de o günleri hatırlayan yazarçizer kalmamışsa, basında bu tabirin izine rastlanmayacaktır. Öğrenmek isteyenler meseleyi tozlu raflarda kalan kitaplardan öğrenebilirler. Lakin zahmete katlanıp okumaya merakı varsa!  Zafer Atay veya Zafer Arapgirli gibi olayların hafızası olabilecek yaşta ve çapta gazeteciler ve duayenler de azaldı ve seyrekleşti. 

Araplar gün görmüş ve umur görmüş insanlara ‘muhadram’ derler. Sözgelimi hem cahiliyet dönemini idrak etmiş hem de İslami dönemde yaşamış insanlara bu sıfatı verirler. Sosyal, tarihi ve siyasi hafızayı koruyamadığımız için bugünkü olaylarla dünkü olaylar arasında bağ kurmakta zorlanıyoruz.  Bu nisyana uğrayan kavramlardan birisi de geçmişte birçok makaleye konu olan ‘bot adamlar ‘ deyimi ve benzetmesidir. Neden aklımıza geldi?  Tarih tekerrür ediyor da ondan.

Vietnam Savaşından geriye kalan bazı hatıralar ve deyimler var.  ‘Ölüm tarlaları’ bunlardan birisi. Ölüm tarlalarına benzeyen deyimlerden birisi de yanık topraklar siyasetidir.  Ölüm tarlaları kavramı bize Vietnam faciasının bir yadigarı olduğu gibi yanık topraklar siyaseti de en son Afganistan’da uygulanmış ve oradan da Suriye meselesine intikal etmiştir. Suriye’deki gelişmeler gösteriyor ki,  rejim bütün ateş gücüyle muhaliflerin gizlendiğine ve barındığına inandığı ormanları ve dağları ateşe veriyor. Zaman zaman bu ateş dalgalarının Türkiye sınırına kadar geldiği müşahede ediliyor.  Bot insanları bize Vietnam savaşının kötü anılarından ve yadigarlarından birisidir. ‘Bot insanları’ tabiri, savaşta Birleşik Devletleri destekleyen birçok Vietnamlının ülkeyi botlarla terk etmeye çalışmasından doğmuş bir tabirdir.

*

Suriye’de ise Soğuk Savaş dönemindeki kadar bir kamplaşma görünmüyor. Bununla birlikte muhaliflerle rejim arasındaki savaşın sonuçlarından birisi Ege sahillerinde bot insanları taşıyan teknenin batması olmuştur.  Bu faciada 61 civarındaki Suriye, Irak ve Filistin karması insan hayatını kaybetmiştir. 11 erkek hariç ölenlerin tamamı kadınlardan ve çocuklardan ve onun ötesinde bebeklerden oluşmaktadır. 

Ege sahillerinde ve İzmir açıklarında batan tekne hızla dünya basınının dikkatini çekmiştir. Lakin aynı oranda Türk basınının ilgisine nail olamamış ve dikkatini çekememiştir. Neden acaba?  Sadece duyarsızlık mı?  Türk basınının dikkatini Suriye olayları bile çekmiyor ki türevlerinden olan bot insanların batışı veya boğulması ilgilendirsin. 

Bir gerçek ki, Türk basını Suriye konusunda ahkam keserken ve ideolojik salgılar üretirken gerçekten de gazetecilik adına bir şey yapamamıştır. Yine ne varsa kötülediğimiz Batı basınında var.  Zira Suriye’de ölen gazetecilerin büyük kısmı ya Batılı gazeteci ya da Beşşar Fehmi gibi Batılı kurumlar adına çalışan gazetecilerden oluşuyor.  Basın açısından Suriye konusunda yaya kaldığımızın resmidir.

*

Son sıralarda artan ve ağırlaşan PKK saldırıları ve aksilikler dikkat çekmeye ve ülkeyi huzursuz bir ortama taşımaya başladı. Bundan dolayı son günlerde basın gelişmelerle ilgileniyor. Hatta pür dikkat denebilir. Lakin Gaziantep saldırısı sırasında bile basın normal yayın akışını değiştirerek sadede gelemedi.Her zaman gecikerek olaylara yetişmeye ve arkasından uzanmaya çalışıyor. Bu da basınımızın kurumsal olmadığını ve keyfe göre hareket ettiğini gösteriyor. Bundan dolayı Ege’de meydana gelen kazadan dolayı bot adamlar kavramı raflardan indirilerek servise sokulmayacaktır. 

Zira bu olaylar arasında irtibat kurabilecek elemanlarımız ya kalmadı ya da  kendilerine yol verdik. Elbette hep basına yüklendik lakin basının bu hale gelmesinde okurun ilgisizliği yok mu?  Gazetelerimiz ciddi değil lakin okurumuz ne kadar ciddi?   Elbette Suriyeli bot adamları meselesi Suriye krizinin bir parçası ve artçılarından birisidir. Dünya acil bir şekilde bu meseleye çözüm üretemez ve bulamazsa mesele bu şekilde dallanıp budaklanmaya devam edecek.