Ahmet Assal,  Müslüman Kardeşlerin hem alim hem de mütefekkir şahsiyetlerinden birisiydi. Burada mütefekkir olmak ezberciliği aşmak anlamında kullanılıyor. Tam da Müslüman Kardeşler teşkilatının İsmailiye şehrinde kurulduğu tarihte veya yıl dünyaya geliyor: 16 Mayıs 1928. 1968 yılında yani  40 yaşında ise Camridge Üniversitesinde usul-u fıkıh alanında doktora çalışmasını ikmal ediyor ve tam anlamıyla akademik kariyerine başlıyor. Meyve verdiği yıllar ise Uluslararası İslamabad İslam Üniversitesi bünyesinde görev yaptığı yıllardır. Rektör yardımcısı, rektör ve danışman olarak yıllar yılı burada görev yapmıştır. Görev yaptığı yıllar ise İslamadab İslam Üniversitesinin velut olduğu ve kimliğini kazandığı yıllardır. Afgan cihadının neredeyse ilmi olarak lojistik üssüdür.

Bundan dolayı Cabir Kamiha gibi vefatı üzerine not düşenler onu Abdullah Azzam ile birlikte anıyorlar. Halbuki o, ilmi cihad alanına yoğunlaşmıştır. Lakin kader onu daima tehlikeli limanlara ve alanlara (mehalik) sürüklemiştir. İlk tutuklandığı yıllar 1948 ve 1952 yılları sonrası olmuştur. Tutuklanmasının nedeni Filistin’de İsrail devletinin kurulması ve ona karşı gelişen içteki tepkilerdir. Daha henüz Ezher’in orta okulunda okumaktadır ve Karadavi ile birlikte İhvan’ın izci gruplarından birisini rastlar ve kendisini sloganların cazibesine kaptırır ve peşine takılır ve  izci grubu ile birlikte yürümeye başlar. Adeta bu sloganlar Assal ve Karadavi’nin okuduklarını ve özlediklerini özetlemektedir. Bu sloganlar onları İhvan şubelerinden birisine götürür ve orada hocalarının da varlığını keşfederler. Bunlardan birisi  Behiy Huli’dir. Çalkantılı yıllar hem yükseldiği hem de çile çektiği yıllar olur.

1958 yılında Ezher’i bitirir ama sakıncalıdır ve kendisine görev verilmez. Lakin girişimlerini de sürdürür ve bu çabalarından birisinde İhvan saflarında iken tanıdığı Bakuri ile karşılaşır ve Bakuri tavassutta bulunur ve Ezher Şeyhi Mahmut Şeltüt’ün bürosuna verilir. Burada ve basın bürosunda yaptığı görevlerden sonra Katar’a eğitmen olarak gider. Karadavi ile birlikte gittikleri Katar’da ‘İslam’ın devri bitti’ şeklinde tezlerle ve seslerle karşılaşırlar. Bunun üzerine Nasırcılık ve  Baascılık ve Arap milliyetçiliğini tashihe yönelirler ve Arapların ve Arapça’nın ölmemesinin sadece İslam’a ve Kur’an’a bağlı olduğunu vurgularlar.

İmam Rabbani’nin Ekber Şah ve taraftarlarına karşı söylediği gibi Ahmet Assal ve Karadavi de Arap milliyetçilerine şöyle seslenir: ”İslam bitmemiştir. Arube ve Arapçılık İslam olmadan cahiliyetin ta kendisidir…” Bunun üzerine Katar’dan döndüklerinde kendilerini Muhaberat’ın dehlizlerinde bulurlar ve neden Arapçılık aleyhinde propaganda yaptıkları sorulunca: 'İmam bildiğini okur' şeklinde cevap verirler ve ‘Biz Ezher’de eğitimimizi bu doğrultuda aldık ve aldığımız dersleri takrir ediyoruz’ derler. İstihbaratçıların diyebileceği bir şey yoktur. Lakin yine başları dertten kurtulmaz; işte bu dertler arasında Ahmet Assal Londra’ya giderek doktorasını tamamlamak ister ve dilediği de gerçekleşir. Londra’da yazmalarla ilgili çalışmalarda bulunur ve 1970’e kadar burada kalır. Ardından Suudi Arabistan’daki eğitimciler kafilesine katılır ve buradaki ikameti 1984 yılına kadar devam eder.

*

Daha sonra onu İslamabad İslam Üniversitesiyle bütünleşmiş olarak görürüz. İyi bir eğitimcidir. Lakin günümüzdeki fikri ve eğitim alanında bir çoraklaşma ve fakirleşme yaşandığına dikkat çeker.  Özel derslerin de bu eğitim boşluğundan kaynaklandığını ifade etmektedir. Bu bağlamda, günümüzde Türkiye’de dershanelerin sayısı okulların sayısını geçmiştir. Bu da devlet eğitiminin iflasını belgelemektedir. Assal hürriyet olmadan bağımsız insan olamayacağını ve insan olmadan da kalkınmanın sağlanamayacağını söylemektedir. Bu bağlamda,  Arap dünyasının kalkınma sağlayamayacağını ifade etmektedir.  İnsan kazanmanın önemine de dikkat çekerek şöyle söylemiştir. "Her şeyin bir kapısı vardır; kalbin kapısı da sevgidir…

Geriye bıraktığı vecizelerden birisi de şudur: El-lebibu men tağafele la men gafele: Yani akıllı insan unutan ve gaflet eden insan değil, göz ardı eden ve tecahülü arif yapan kimsedir.  Zira olumsuzluklara takılmak insanı yolundan alıkoyabilir. Hürriyet ve eğitimin olmadığı yerde toplumun felç ve istibdada mahkum olacağını da söylemiştir.  Cenazesine, İhvan en üst düzeyde katılarak eski mensubunu unutmadıklarını göstermiştir. Muhammed Mehdi Akif ve Muhammed Rebi yani lahık ve sabık İhvan mürşitleri tam kadro cenazede hayır bulunmuşlardır.