Kaide ile Wikileaks eşleştirilebilir. Keza Bin Ladin ile Wikileaks’in patronu Julian Assange de karşılaştırılabilir ve onun ötesinde Assange için ‘yumuşak veya soft bir Bin Ladin’ demek de mümkün. Esasında biraz yüz ve fizyonomi taraması yaptığınızda soğuk yüzlü Julian Assange, bir zamanlar Bush’un azılı belalısı Metin Uca ile NTV çalışanlarından ve Yazı İşleri elemanlarından Mirgün Cabas’ın karması olarak karşınıza çıkabilir. Yaptıkları işleriyle de aslında Ahmet Altan’ı hatırlatmıyor da değil. Bu ifşaat veya sızdırmaların kime zarar vereceği ve kime de kar getireceği bilinmemekle birlikte şayet AKP ve müttefiklerine zarar verecek olursa bu takdirde küçük balık büyük balığı yutmuş olacak. Bilindiği gibi, Türkiye’de de Taraf gazetesi sızmaların adresi olarak otaya çıkmıştı. Çuvul çuval belgeleri elde eden ve bunları kamuoyuyla paylaşan Taraf gazetesi Türkiye’nin ağır siklet mücadelesinde kefelerden birisinin ağır basmasına neden olmuş veya karınca kararınca bir katkı sunmuştu. Lakin büyük ifşaat ve sızdırma Türkiye’deki belirli odaklara zarar verecek olursa bu durumda büyük gırtlak küçük gırtlağı yutmuş olacak.  Ya da başka bir ifadesiyle büyük balık küçük balığı yutmuş olacak. Bilindiği gibi, ABD’de geçmişte Watergate skandalı gibi sızdırmaları yapan kaynaklara ‘derin gırtlak’ denilmiştir. Bu ise gırtlaktan öte bir şey ve bunun arkasında basit bir gırtlağın varlığına inanılamaz. Bu işin arkasında Amerikan derin devleti veya bazı oligarkların olduğu varsayılabilir. Bu açıdan Wikileaks’i biraz analiz etmeli ve üzerine gitmeliyiz.

*
Büyük ihtimalle servis veren ile alan taraf birbirinden farklı olmalı. Veya Assange gibi operatörler ile  işin arkasında stratejistler farklı olmalı. Kompartıman tarzı.  Bu açıdan sızdırmalar tam bir 11 Eylül klasiği. Bilindiği gibi, Kaide meselesinde de Wikileaks ile benzer taraflar var. Genel kanaate göre, icracılarla planlayıcılar ayrı. Ama planlayıcılar daima icracıların kimliğini kullandılar. Esasında buna benzer olaylar 1990’lı yıllarda İkibin’e Doğru dergisi çerçevesinde de yaşandı. Birileri ham MİT raporları için dergiyi ve çevresini minber olarak kullanıyorlardı. Sızdırmaların adresi orasıydı. Bundan dolayı Türkiye’nin gizli sırlarını ve ‘off the record (gizli saklılarına)’larına ulaşmak isteyenler İkibin’e Doğru adresini kullanıyorlardı. Sonra tersinden bu Taraf gazetesi oldu. Dünyada da kimse artık sızdırma veya ifşaat alanında Wikileaks veya Assange’in eline su dökemez. Bin Ladin ile Assange arasında beraberlik olmasa da birçok ortak nokta var. Adam ABD’nin şerrinden kaçacak delik veya sığınacak liman arıyor. ABD’den köşe bucak kaçıyor. En son Afganistan gibi bir ülke yani Ekvador kendisine kapılarını açma kararı aldı. Yani Ekvador ABD’ye kafa tutuyor? Olacak iş mi?   Tonlarca belgeyi gelişigüzel bir adamın veya birkaç adamın sızdıramayacağına göre Ekvador da böyle bir adama güvenlik sponsoru olamaz herhalde. Gerçekten de Bin Ladin meselesinde olduğu gibi tavşana kaç tazıya tut vaziyeti mi var? Ve El Kaide sendromu yaşayan Wikileaks de giderek bu örgüte benziyor ve anonim hale geliyor. Afganistan Kaidesi, Irak Kaidesi veya Mağrip Kaidesi gibi isimlendirmeler de olduğu gibi galiba Wikileaks de yavrulayacak. Kaç kişilerse yapının bazı parçaları ayrılarak başka bir sızdırma ağı ve sitesi kuracaklarmış! Dolayısıyla meselede giderek çetrefilleşiyor. İşin içinden çıkabilene aşk olsun! Eğer Wikileaks’in arkasında bir ortak akıl varsa acaba bu akıl kime ait? Benim favorim, Zülfü Livaneli’nin yaklaşımı ve pekala bu sızdırmaların gerisinde stratejik akıl olarak Neoconlar olabilir.

*
Hakan Yavuz gibi ABD’de yaşayan bazı akademisyenler buna pek iltifat etmeseler de Robert Fısk ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de aynı kanaati paylaşıyor. Bir şey gizli kapaklı kalınca  ‘arkasında kadını ara’ derler. Burada da İsrail üzerinden iz sürenler Neocon adresine ulaşıyorlar. Elbette ki Abdullah Gül veya çevresi bunu açıkça telaffuz etmiyorlar. Lakin sanki İsrail’in bundan muaf tutulduğunu ima ediyorlar. Wikileaks sızmalarını takip ettiğimizde karşımıza apaçık iki şey çıkıyor. Robert Fısk’ın dediği gibi Amerikan yönetimlerinin İsrail’i kollamaları ve adalet duygusunu yitirmeleri. Bir başka can alıcı nokta da hala ABD’nin stratejik tehlike olarak Müslümanların birleşmesini görmesi. Yani iki can alıcı iki nokta: İsrail sevgisi ve Müslüman nefreti! İsrail’in hamisi ve Müslümanların da hala can ve baş düşmanı olması. Ya da güç birliği etmelerini hayati çıkarlarına aykırı sayması. İsrailli yöneticiler sızdırmalardan dolayı gocunacakları bir şey olmadığını itiraf ettiler. Demek ki, sızdırmalar İsrail’i teğet geçti. Netice itibariyle dünya, Bin Ladin’den kaçarken başka Bin Ladin’lerin kucağına ve ağına düştü. Buna varan iki veya iki Bin Ladin de diyebiliriz. Bin Ladin’ler çifte çifte. Galiba ABD varken Bin Ladin belalarından asla kurtulamayacağız! Bin Ladin geride işaret fişeği olarak kasetleri bırakırken, Assenge ise görüntülerini ve konuşmalarını bırakıyor. İyi oyun!