‘Kendi isteğiyle mi çekildi yoksa Kral Abdullah tarafından resen görevden mi alındı?’ sorusunun cevabında fazla açıklık olmasa da ağırlık kazanan görüş, istifa ettiği değil, ettirildiğidir. Ocak ayında (2014) muhtemel olarak Amerika Birleşik Devletlerinde bir kalp ameliyatı geçiren Bender Bin Sultan, Fas’ta nekahet döneminden sonra görevinin başına geçmek üzere ülkesine geri dönmüştü. Lakin bu dönüş arzuladığı gibi olmamış ve istihbaratın başından alınmasıyla sonuçlanmıştı. Lakin bu, Bender Bin Sultanın ilk görevden alınması değil.  2008 yılında da Suudi Arabistan’ın Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği görevinden alınmıştı.  ‘Bender Bin Bush’ olarak anılmasına rağmen Süleyman Nimr gibi kimileri bu görevden el çektirmeyi de Bush ile kötü ilişkilerine veya kötüleşen ilişkilerine bağlamaktadır.  Adı en fazla Amerikancıya çıkan Suudlu bir yetkili böylece Atlantik ötesi tesirlerle iki defa görevinden el çektirilmiş oldu.  Buna mukabil Esat gibiler ne hikmetse taş gibi yerli yerlerinde durmaktadır!  Amerikalıların cefası sadece dostlarına mı? Yoksa dostluk veya düşmanlık ilişkileri bildiğimiz gibi değil mi? Bender Bin Sultan daha önce diplomatlık görevde de bulunmuş ve ülkesini çeşitli başkentlerde temsil etmişti.  Kimilerine göre diplomasi alanında istihbarat alanından daha başarılı olmuştur.  İyi ilişki kurmakta ve yürütmektedir. Bender Bin Sultan’ın görevinden alınmasıyla ilgili ortalıkta iki rivayet dolaşmaktadır. Bunlardan birisi doğrudan Suriye dosyasına bağlıdır. İkincisi de Suriye dosyası üzerinden Obama yönetimiyle ilişkilere bağlıdır.

*

Kimileri Bender bin Sultan’nı Suriye dosyasında başarısız olduğunu ve görevinden alınmasından beş ay önce dosyadan el çektirildiğini ifade ediyorlar.  Bu arada dosya, yardımcısı General Yusuf bin Ali el-İdrisi'ye tevdi ediliyor.  İdrisi ise isteksiz olan Ahmet Cerbe ve Suriye muhaliflerini Cenevre II görüşmelerine katılmaya ikna ediyor.  Esasında bu Amerikalıların talebi. Bender Bin Sultan ‘ın Cenevre  II görüşmelerine katılım konusunda ne düşündüğünü bilmiyoruz.  Lakin Suriyeli muhaliflerin Cenevre II görüşmelerine katılımı General İdrisi’nin başarı hanesine yazılıyor.  Zaten kendisi jet hızıyla bir iki yıl içinde üç defa terfi alıyor. Suriye konusunda bozulan ( Bender Bin Sultan kurban edilerek)  Suud Amerikan ilişikleri Obama’nın Riyad ziyaretiyle birlikte onarılıyor.  Bu dönemde Riyad sessiz bir biçimde Suriye politikasını tadil ediyor. ABD tarafından radikal olarak tanımlanan örgütlerden uzak durarak desteğini Mişel Kilo gibi ılımlı kabul edilen gruplara kaydırıyor.  Bender Bin Sultan’ın görevden alınmasının hakiki nedeni, Suudi Arabistan’ın ABD’ye rağmen Suriye’de ‘yanlış tarafları’ desteklemesi olabilir mi?  ABD’ye göre yanlış eller, küresel düşünen İslamcılardır.  Meseleyi Suriye’den ibaret görmeyen, ötesine bakan;  Kudüs ve Irak gibi mevzileri de ilgi alanına ve kapsamına koyan hareketler aşırı hareketler oluyor.  Yöntemi ne olursa olsun! Esasına Bender de İslami hareketleri ve İhvan’ı en sevmeyen hanedanlık yetkililerinden biridir. Bu hususta Dubai anlayışıyla tam uyumludur.  Lakin Suriye’de şartlar onu Obama idaresiyle ayrı kampa düşürmüş olabilir.  Dolayısıyla Bender’in görevinden el çektirilmesiyle ilgili iki rivayetten birisi, hanedanlığa göre Suriye dosyasında başarısız olmasıdır.  İkinci rivayete göre, ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmış ve yanlış taraflarla temas kurmuştur.  Bundan dolayı da görevinden el çektirilmiştir.

Bu iddialara karşılık Suriyeli muhalifler aksine cephede kendi yağlarıyla kavrulduklarını ve ganimet silahlarla çarpıştıklarını ve ısrarla kimseden yardım görmediklerini savunuyorlar. 

*

 Bender Bin Sultan’ın koltuğuna vekaleten oturan General İdriisi’nin geleceği pek bilinmiyor.   Kraliyet ailesinden olmadığından bunun geçici bir görevlendirme olabileceği ve ileride de yardımcı pozisyonunda kalabileceği varsayılıyor.  Asaleten kraliyet ailesinden birisi istihbaratın başına geçinceye kadar bu görevi vekaleten deruhte edeceği sanılıyor. Bunun dışında, asaleten atanma yapılmadan da görevi vekaleten sürdürebileceği gibi konumu asalete de çevrilebilir.  Şimdiye kadar aile dışından üç kişinin bu koltuğa oturduğu biliniyor. İdrisi asaleten atanacak olursa dördüncü kişi olacak.  Bununla birlikte istihbaratın görev alanı daraltılmış oluyor. İçişleri Bakanı Muhammed Bin Nayıf  sorunlu dosyaların tamamından sorumlu hale getirildi. Suriye, Lübnan, Irak ve İran bunlardan bazıları.

 Obama’nın ziyaretinden sonra Suud-Amerikan ilişkilerinde açılıma paralel olarak Riyad ile Tahran ilişiklerinde de yumuşama görülüyor.  Rafsancani son başkanlık adaylığı sırasında dünyanın bir numarası ile bölgenin bir numarasının (ABD+İran) anlaşması ve uzlaşması gerektiğini savunuyordu.  Araya Nejad’ın retoriği girdi. Ruhani ile birlikte Rafsancani’nin arzuladığı hatta girilmiş oldu. Şimdi Rafsancani bölgenin iki mühim ülkesi Suud ve İran’ın anlaşması gerektiğini savunuyor. Bunun ilk işaretleri Lübnan’da alınıyor.  İran burada belki de Suudluları diğer alanlarda ikna ve tavlamak için ipleri biraz gevşetiyor.  Suud basını ser verip sır vermezken aksine İran basını açılımdan söz ediyor.  Çok hevesli.  Suriye rejimi de bunu yaparak aslında aleyhteki direnişi kırmak ve kendisine yönelik koşu başlatmak istiyor.  Bender Bin Sultan meselesinde diğer bir ayrıntı da, kardeşi Halit’in de geçen yıl savunma bakan yardımcılığı görevinden azledilmesidir.    

Amerikan-Suud ilişkilerinin temeli, engelli Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt ile Suud Kralı Abdülaziz’in  14 Şubat 1945 tarihinde bir Amerikan gemisinin güvertesinde Süveyş-Kızıldeniz hattında buluşmasıyla atılmıştı.  Petrol akışına mukabil güvenlik anlaşması olarak bilinen bu anlaşma, 11 Eylül’e kadar sektirmeden devam etti. Sonra ise ilişkiler işgal sonrası Irak’ta nüfuzun İran’a bırakılması ve Suriye meselesi ve İran ile yakınlaşma gibi meseleler dolayısıyla gölgelendi.  Bu beraberlik kötürüm Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt ile Kral Abdülaziz arasında başlamıştı. Obama’nın Riyad ziyaretinde ise bu defa ise tablo ters dönmüş ve  Kral Abdullah oksijen tüpüne bağlı olarak Obama’yı kabul etmişti.  Kimileri bu fotoğrafların Obama idaresi tarafından kasıtlı olarak sızdırıldığını söylüyor. Lakin aynı karelerin Suud kanallarında da gösterildiği ifade ediliyor.  Gerçekten de arada bir şantaj mı var yoksa birileri dana altında buzağımı arıyor?