Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'la ABD Başkanı Barack Obama arasındaki görüşme bilhassa hassas bir döneme denk geliyor. İki liderin ele alacağı önemli meseleler var, fakat gerçek pozisyonlarında olmasa bile kamuoyu önündeki söylemleri arasında açılan mesafeyi kapatmaları da gerekiyor. ABD'de yönetimin içinden ziyade dışında, Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmakta olduğuna dair giderek güçlenen bir kanı söz konusu. Türkiye'deyse ABD hâlâ son derece sevilmeyen bir ülke ve Erdoğan bu durumu değiştirmeye çalışmakta pek de siyasi fayda görmüyor.

Erdoğan'ın Ortadoğu'da bağımsızlaşan dış politika söylemi ve İsrail'in Gazze'de yaptıklarına yönelik saldırıları ülke içinde ve dışında popülerliğini artırdı. Türkiye komşu Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini düzeltti ve Rusya'yla sayısız anlaşma bağladı. Erdoğan ülkenin ticaretini ve yatırımlarını genişletmek için şahsen sıkı mesai harcıyor; sadece Türkiye içinde siyasi yarar sağlamayı değil, küresel politikada etkili bir aktör olmayı da arzuluyor. 

Eleştiriye katlanamıyor
Bununla birlikte elde edilen erken başarılar karşısında Erdoğan ve birçok Türk AB ve ABD'nin Türkiye'ye duyduğu ihtiyacın, Türkiye'nin onlara duyduğundan daha fazla olduğuna kendilerini inandırmış olabilir. Bunlar tehlikeli ve yanlış perspektifler. Ayrıca Türkiye'nin, halihazırda ne kadar az olsa da, AB'ye kabul edilme şansını zedeliyor.

Fakat Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşıp Müslüman dünyaya veya Putin Rusya'sına yaklaştığı korkusu da abartılı ve yanlış yönlendirici. Soğuk ilişkilerden kârlı dostluklara yelken açmak sağduyulu ve uygun bir politika. Bir ülke hem güvenilir bir NATO üyesi olup hem de Rusya veya Müslüman dünyayla  iyi ilişkiler yürütebilir. Dahası Erdoğan'ın şevkli gündemi ve Türkiye'nin jeostratejik konumuna, ekonomik cesaretine ve ittifaklarına dayanma arzusu, bilhassa Batı'nın çabalarının başarısız olduğu alanlarda Batı'ya yardım da edebilir.

Türkiye'nin geleceği açısından en önemli husus, Erdoğan'ın etkileyici bir lider olarak canlı ve daha dinamik bir Türkiye ortaya çıkarması. Bununla beraber birçok Türk, bunun kötüye gidiş olduğundan endişe ediyor. Erdoğan siyaset sahnesine tümüyle hâkim. Ülke içindeki devasa siyasi sorunların üzerine gidiyor. Kürt azınlıkla ilgili açılım bunlardan biri ve derin ayrımlar içeren bu siyasi meselede ilerleme sağlaması için kat etmesi gereken daha çok yol var.

Erdoğan bu yolda sendeleyebilir de. Demokratik bir reform paketi konusunda ilerlerken (ki şu an çok daha yavaş bir ilerleme bu) Erdoğan hiçbir muhalefete tahammülü olmadığı izlenimi veriyor. Gerçekten de eleştiriye çok fazla katlanamıyor ve muhalif bir medya patronuna boyun eğdirmek için vergi makamlarını kullanıyor. Türkiye'deki medya seçkinlerinin tutumu ne kadar rahatsız edici olursa olsun, Erdoğan elindeki yetkileri suiistimal ediyor.

Erdoğan gerçekten ileri görüşlü adımlarından dolayı övgüyü ne kadar hak ediyorsa, kendisi ve Türkiye hakkında yarattığı fikirler nedeniyle eleştirilmeyi de o kadar hak ediyor. Bunlar arasında en başta geleni, İslam'ı ittifak kaygılarından daha değerli sayan bir dış politika izlediği inancı. İran'ın nükleer programının barışcı, İran seçimlerinin demokratik olduğunu inatla savunuyor. Savaş suçlarıyla itham edilen Sudan Devlet Başkanı Beşir'i bağrına basarken, hem Filistin Yönetimi hem de İsraillilerin şaşkın bakışları altında Hamas'ı destekliyor.

ABD ve Türkiye birçok alanda ilerleme kaydetti. Irak konusundaki farklılıklar önemli ölçüde giderildi. Türkiye'nin bağımsız bir Irak Kürdistanı'na yönelik korkuları ortadan kalkıyor ve Erdoğan hükümeti Irak'ta istikrar kaynağı haline geliyor. Bu da ABD'nin Irak'tan çekilmesini kolaylaştırıyor.

Öte yandan Erdoğan ABD'ye şaşırtıcı derecede küçük bir gündemle geliyor. En başta amacı Türkiye'nin yeni uluslararası rolünün, Suriye-İsrail müzakerelerindeki diplomatik ataklarının, Ortadoğu'da güçlenen konumunun ve G-20 ile BM Güvenlik Konseyi'ndeki rolünün ABD tarafından tasdiklenmesi.

Erdoğan ABD'nin Kıbrıs'ta çözüme varılması (felakete doğru ilerleyen ve Türkiye'nin AB macerası açısından tehlike teşkil eden bir mesele bu) ve Türkiye'nin Ermenistan sınırının açılmasında yaşadığı zorlukların üstesinden gelmesi konusunda desteğini bilhassa memnuniyetle karşılayacak. Obama Türkleri Azerilerin petrol ve doğalgaz rotaları üzerinden yapacağı manipülasyonları görmezden gelmeye ve Ermenistan sınırını açmak konusunda daha kararlı olmaya zorlayacaktır.

En önemli meselelerden biri de şu: Obama Afganistan'da daha fazla Türk askeri istiyor. Erdoğan daha fazla muharip güç konuşlandırmayı muhtemelen kabul etmeyecek. İran konusunda ABD başkanı şu hususu vurgulamak bakımından özellikle kararlı olmalı: Türk diplomasisi İran rejimine bir çıkış yolu sağlıyor ve bu yüzden uluslararası sürecin ilerlemesini zorlaştırıyor. Daha geçenlerde Türkler, Çin ve Rusya'nın bile oybirliği oluşturulması konusunda ABD'den yana çıktığı bir dönemde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'ndaki oylamada çekimser oy kullandı.

Obama özgür basını desteklemeli
Obama kendine güvenen (bazen de fazlasıyla çok güvenen) bir Türkiye'yle karşı karşıya olduğunu anlamalı.

Erdoğan İran'la başa çıkmak konusunda Beyaz Saray'a daha fazla işbirliği sunmayacak muhtemelen. Ve Obama Erdoğan'la diğer Ortadoğu meselelerinde veya Türkiye'deki basın özgürlüğü konusunda ayrı düşmekten kaçınmamalı.

Fakat Obama farklılıkların Türkiye'nin Batı'yla ittifakında güveni yeniden tesis etmek gibi daha büyük bir amacı gölgelemesine de izin vermemeli. Türkiye'nin AB'nin üyelik kriterlerini yerine getirmesi için daha kapsamlı ülke içi siyasi ve ekonomik reformları hayata geçirmesi gerekiyor. AB üyeliği hem Türkiye hem ABD için temel bir hedef; Obama ve Erdoğan bunun böyle olduğunu açıkça dile getirmeli. (ABD'nin eski Türkiye büyükelçilerinden / Lehigh Üniversitesi'nde profesör, 7 Aralık 2009)

Kaynak: Radikal