200 bin Sudanlının ölümüne, 2 milyondan fazlasının da mülteci konumuna düşmesine yol açmakla suçlanan Sudan Devlet Başkanı Beşir Türkiye'de güleryüzle karşılandı. AKP bu adımın nedenini açıklamazsa, utanç verici bir diktatörlüğü destekleyen bir diplomasi yürütmekle itham edilecektir

İnsan Türkiye'nin liderlerinin, Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir gibilerinin ayağına kırmızı halı sermeden önce daha dikkatli olacağını sanıyor.
Dünyanın birçok kesiminin Beşir'e bakışı, onun insanlığa karşı işlenen suçlardan sorumlu dışlanmış bir devlete hükmeden gayrımeşru bir diktatör olduğu yönünde. AKP'nin ülke içindeki ve Batı'daki birçok gözlemciye dengeli, iyi ayarlanmış bir dış politika yürüttüğünü ve uluslararası normlara bağlı olduğunu kanıtlama gayreti düşünüldüğünde, Beşir AKP açısından pek tuhaf bir dost gibi görünüyor.

Gül ve Erdoğan göz yumuyor...

Türkiye dünyayı 1915'te Ermenilere soykırım uygulamadığına ikna etmeye çalışıyor ve bu konuda çok başarılı olduğu söylenemez. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü Beşir'le ortak basın açıklaması sırasında gülerken gösteren fotoğrafların, Türkiye'nin soykırımın ne anlama geldiğini dahi bilmediğine dair soru işaretleri doğuracağı ve Türkiye'nin dostlarını kuşkuya sevk edeceği aşikâr. Neticede Beşir yönetimi, 200 bin Sudanlının ölümüne, 2 milyondan fazlasının mülteci konumuna düşmesine yol açan acımasız bir etnik temizlik kampanyası yürütmekle suçlanıyor.

Bu durum bazılarını (buna ABD yönetimi de dahil), doğru veya yanlış olması bir yana, yaşananları soykırım olarak nitelemeye sevk etti. Dünyadaki birçok kesim için Beşir insanlığa karşı işlediği suçları örtbas etmeye çalışırken, Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan buna göz yumuyor...

Beşir'in ziyareti pek de şaşırtıcı değil -ilişkileri geliştirmek yönünde atılmış bir başka adım. Erdoğan Mart 2006'da Arap Birliği zirvesi vesilesiyle Sudan'a gitmişti, Beşir de iade-i ziyarette bulundu. Darfur'a âdet yerini bulsun nevinden bir ziyaret ve duruma dair suya sabuna dokunmayan açıklamaları nedeniyle Erdoğan, Sudan hükümetine destek beyan ediyor gibi algılanmıştı. Daha iki hafta önce Türkiye Savunma Bakanı Vecdi Gönül, iki ülke arasındaki askeri işbirliğini görüşmek üzere Hartum'daydı; bu görüşmede Türkiye'nin Sudan'a silah satışının da gündeme geldiği yönünde bazı kuşkular var. AKP liderlerinin tavrı, Dışişleri Bakanlığı'nın tavsiyeleri ve eski Cumhurbaşkanı Ahmed Necdet Sezer'in Beşir'in davetini geri çevirmesiyle keskin bir karşıtlık arz ediyor.

Amaç aracılık olabilir mi?
Bu şekilde ifade edilince hükümetin sergilediği bu tavırlarda belli bir mantık bulmak zor fakat Türk liderliğinin de bir bildiği olmalı. Üzerinde durulmaya değer bazı karşı-izahlar da söz konusu.

Belki de AKP hükümeti kendisine alternatif bir dış politika rolü biçme hazırlığında -yani Arap ve Müslüman fraksiyonları ve kimlik meselelerini kapsayan dünyanın en çetrefilli ihtilaflarının bazılarında gerçek bir arabulucu, hatta uzlaştırıcı olmak istiyor. Bir ihtilafı çözüme ulaştırmak isteniyorsa, çözüm yollarının anlatılması için ihtilafın bütün taraflarıyla iletişim içinde olmak gerekir, amenna. Beşir'i bağrına basmış görünmekle Türkiye Beşir'in gözünde çok ihtiyaç duyduğu itibarı da satın alıyor ve belki kendisini Darfur'da barış için önemli bir muhatap haline gelecek şekilde konumlandırıyor. Ne var ki bu izahın pek az gerekçesi var. Bugüne kadar Ankara'yla Hartum arasındaki temaslara ticaret, yatırım, enerji ve askeri meseleler hâkim oldu; yani Türkiye'nin AB'deki müstakbel ortaklarının giderek kaçındığı bütün alanlar.
Alternatif olarak belki Ankara Beşir'e desteğin Darfur'da barışın anahtarı olduğuna ve başıbozuk isyancı hareketlerin kontrol altına alınması gerektiğine inanıyor. Neticede dört yıllık Batı politikası fiilen çökmüş durumda. Bu politikanın tek büyük başarısı, 2 milyon mültecinin hayatta kalmasına yardımcı olmak; onları evlerine döndürmek veya bölgeye barış getirmek söz konusu değil. Ankara Darfur ihtilafını çözmek için farklı bir yola (reelpolitikin ahlaka baskın çıkması) başvurma ve Batı'nın başarısız olduğu yerde Beşir'i ve güçlerini asilerin peşine düşmek konusunda destekleyerek başarı kazanma niyetinin sinyallerini veriyor olabilir. Bu nevi şahsına münhasır bir politika olacaktır. Dahası, Türk hükümetinin, Darfur'un bütün ihtiyacı olan şeyin Erdoğan'ın sözünü verdiği biraz daha fazla insani yardım olduğuna inandığı düşünülebilir -yani Türk hükümetinin Darfur halkı için duyduğu derin insani endişenin göstergesi olarak tanımlanan bir jest.


İslam birliği için de olabilir...

Bazı ülkelerde ve belki de Türkiye'de birçokları, AKP hükümetinin niyetinin İslam birliğini teşvik etmek olduğuna ve Sudan'ı, yapılan kötülüklerin boyutu ne olursa olsun, Batı'nın haksızlığına uğrayan Müslüman bir ülke gibi algıladığına inanıyor.

Bir şey kesin: Türk hükümeti ciddi bir diplomatik adım atmış durumda ve niyetleriyle politikalarını daha iyi izah edebilene kadar eleştiriye açık bir adım bu. Eğer izah edemezse ve Sudanlı liderlerle görüşmelerin ayrıntılarını açıklamazsa, Türkiye Darfur'daki masum kurbanlara anlamlı bir biçimde sahip çıkmaksızın utanç verici bir diktatörlüğü destekleyen bir diplomasi yürütmekle itham edilecektir.

Darfur kurbanlarına yönelik sempati beyanları, Gül ve Erdoğan'ı Beşir'in ziyaretini kuşatan soru işaretlerinden kurtaramaz.

Kaynak: Radikal