Morton Abramowitz ve Stephen Bosworth
Doğu Asya'ya, özellikle de Çin'e yönelik politikanın idaresi Obama yönetiminin büyük bir başarısı oldu. Ama başlangıçtaki kutlamalara rağmen geçen sene Asya-Pasifik bölgesine yönelik ünlü "eksen değişimi" ilanı gereksizdi ve muhtemelen ters tepecek mahiyetteydi.
Eksen'in hedeflerinin peşinden, davul çalmadan gidilebilirdi. Bölge için mütevazı yeni savunma kaynakları getirilmesi vaadi çok az değişikliğe yol açar ama bu, Çin milliyetçiliği ve Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun daha büyük bütçe için çalışmalar yapmasının alevlenmesine katkı yaparak bizim Çin ile ilişkilerimize büyük bir psikolojik tahrik zerk eder. Keza bu, müttefiklerimizden gelmesini bekleyebileceğimiz yardımların sınırlı olduğunu sergiler ve daha fazla savunma harcaması için ısrar etmek üzere muhafazakarlara bahane verir. En önemlisi de eksen, bölgeyi değiştiren temel güçlere çok az etki eder. Dışişleri Bakanlığı, ifadelerin Avrupa ve Orta Doğu'da müttefikler için endişeleri arttırdığını kabul ederek daha sonra daha az kıymet yüklenmiş "yeniden dengeleme" terimine geçti. Ama Filipinler Devlet Başkanı Benigno Aquino'yla yaptığı son toplantıda Başkan Obama Devlet'in dilinden vazgeçti ve ekseni Asya-Pasifik için yaptığını gururla yineledi.
Asya-Pasifik bölgesinin, ABD'nin stratejik düşünmesinin esası olması gerektiğinde pek şüphe yoktur. Obama, ekonomik büyümenin merkezinin bölgeye kaydığı zaman göreve geldi. İktisadi durgunluk da Batı ekonomilerini zayıflatırken Çin, bu büyümesini sürdürebileceğine dair şüpheler doğsa da dünya ekonomik büyümesinin çok daha önemli bir motoru oldu.
Washington, Asya-Pasfik'e odaklanırken dış politika dinamizmini gösterme ve iki feci savaşa son verme ihtiyacı hissetti. O, Doğu Asya'ya yönelik kararlılık ifadelerini arttırdı, bölgesel forumlara diplomatik katılımlarını yoğunlaştırdı ve bölgede ABD askeri mevcudiyetini güçlendirmek istediği sinyali verdi. Burada ve Asya'da "eksen" ibaresi için başlardaki coşkuya rağmen, zayıf ekonomimizin Asyalılar üzerindeki etkileri, muhtemelen Avustralya'daki askerler tarafından telafi edilemeyecek. Çin'in Amerikan güç ve etkisine olan saplantısı devam ederken eksenin Çin'e yönelik olduğuna dair inanışın dindirilmesi çabalarına çok az itibar edildi.
İster "eksen" olsun ister "yeniden dengeleme" olsun, Obama yönetiminin Asya-Pasifik ve özellikle de Güneydoğu Asya'ya odaklanmasında artış görülüyor. Washington, Amerika'nın çok taraflı bölgesel iş birliğine olan bağlılığını yüceltmek üzere üst düzey yetkililerini APEC, EAS, TPP ve ASEAN gibi bölgesel forumlara gönderdi. En büyük dikkati, askeri konuşlanma ve savunma iş birliğinin genişletilmesine dair taahhütler çekti. Savunma Bakanı Panetta'nın, ABD donanmasının Pasifik'e Atlantik'te olduğundan daha fazla savaş gemisi bulunduracağı duyurusu da önemlidir. Daha görünür olanı ise Darwin'e 500 deniz piyadesi yerleştirilmesi (ve 2.000 piyadenin de gönderilecek olması taahhüdü) oldu. Amerika Birleşik Devletleri, Çin'le problemi olan iki ülke, Vietnam ve Filipinler'le daha kuvvetli askeri ilişkiler kurmak için harekete geçti. Müttefiklerin çıkarları için endişe duyduğunu göstermek üzere Washington, Okinawa'daki konuşlanma hususunda 9 bin asker çekmeyi kabul ederek Japonya'yla olan bitmez tükenmez tartışmaları azaltmaya çalıştı. Ayrıca, yönetim tüm askeri harcamalarda kesintilere giderek Asya-Pasifik'te askeri harcamaları koruyacağında ısrar ediyor. Ama bunun başarılması zor olacaktır ve kara kuvvetleri muhtemelen küçülecektir.
Asya'yla yenilenen meşguliyetimizin esası hiç kuşkusuz, bölgede halen çetin bir mücadele olan ve büyük ölçüde ABD hükümetinin kontrolü dışında olan ekonomik pozisyonumuzu kuvvetlendirmektir. Asya'yla ekonomik bağların kuvvetlendirilmesi Obama yönetiminden öncesine dayanır ama bu hususta önemli gelişmeler son zamanlarda meydana geldi. Amerika Birleşik Devletleri nihayet Kore'yle serbest ticaret anlaşmasını onayladı. Japonya, çok taraflı bir serbest ticaret bölgesi olan Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) üyeliği için görüşmelere başlamayı tereddütlü bir şekilde kabul etti. Ama Çin, bizim Güney Kore, Japonya ve Tayvan da dahil, Doğu Asya'daki müttefiklerimizin en büyük ve en önemli ticari ortağı oldu. Çin üzerinde ve etrafında toplanan uluslararası üretim şebekesi, genişlemeye devam ediyor. Bunlar Asya-Pasifik ekonomileri için zaruri ve bölgede birleştirici bir unsur oldu. Dışişleri Bakanı Clinton, Asya'ya yaptığı son ziyarette eksenin ekonomik boyutuna odaklanmadaki eksikliği kabul ederek Amerika'nın bölgedeki ekonomik rolünün önemini vurgulamaya çalıştı. Onun ifadeleri hoşa gitse de yeterli değil.
Çin muamması
Amerika Birleşik Devletleri'nin nispeten azalan ekonomik tesiri, Çin'de kendi gerilemesini dengelemek için Washington'un şimdi Pekin'in bölgesel politikalarını baltalamaya çalıştığı inancına yol açtı. Kuşkusuz Çinliler ve Amerikalıların hissiyatı, herhangi bir stratejik yaklaşım altında ekonomik ilişkilerdeki çelişkilerden yara almaya devam edecektir. Para birimi üzerinde manipülasyonlar ve Çin'in diğer kural ihlallerinden kaynaklanan şikayetler ilişkilerin özünde kalmaya devam edecek. Bunlar idare edilebilse de yakın bir zamanda çözülmeyecek. Öyle ya da böyle, biz bu çelişkilerle birlikte yaşayabilir görünüyoruz. İç politikalar bunu değiştirebilir. Diğer taraftan, Çin'in ciddi ekonomik zayıflığı, anlaşmazlıklar ve milliyetçi tepkiler doğurarak Amerika Birleşik Devletleri ve Asya'ya zarar verir.
Çoğu kişi, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Çin'in yanlış davranışına karşı koyacağını Çin'e belli etmenin önemli olduğunu iddia eder. Böylece Pekin yükselen askeri gücünün bir karşılık göreceğini anlar ve ABD'nin bölgedeki önceliği korunmuş olur. Yükselen Çin karşısında kendisine güvenle Çin milliyetçiliğini beslememe arasında doğru bir denge kurmak kolay olmayacak.
Biz ve diğer çoğu kişi, bizim bölgedeki tüm mevcudiyet ve tesirimizin, Çin'e karşı pedagojik yaklaşımla onu hor görmeden korunabileceğine inanırız. Açık bir şekilde kızdırılan Pekin, bölgedeki Amerikan nüfuzundaki temel sıkıntıları gidermez.
Bugün eksen aslında açık bir şekilde Çin'e yöneltilmiştir ve sonuçları da kısa vadeli olmayacaktır. Bu, Çin'in askeri büyümesini teşvik edecek ve milliyetçi hislere katkı yapacaktır.
Askeri konuşlanmaların arttırılması ittifakın problemlerini halletmeye yetmez. ABD'nin müttefikleri, Çin'le sağlam iş ilişkisini sürdürme üzerine odaklansalar bile, bizim onların savunmalarına sıkı sıkıya müdahil olmamızı istiyorlar. Washington, Japonya ve Kore ittifaklarına kuvvetle bağlı kalıyor. Washington bu üçlü ilişkiye dair çok çalıştı. Ama bu müreffeh müttefikler savunmalarının daha büyük kısmı için bir ödeme yapacaklar mıdır? Aslında eksenin destekçileri, görünürde bizim yenilenen kararlılığımızın bir şekilde savunma için daha fazla kaynak getireceğini ümit ediyorlar. Kendi savunma harcamaları küçülürken Amerika Birleşik Devletleri'nin bu iki zengin ülkenin savunma bütçelerini desteklemeye daha ne kadar devam edeceği sorulmalıdır.
Dinamik bir bölge
Daha esas olan, bölgedeki gücün yapısıdır. ABD'nin mevcudiyeti ve bölgesel nüfuzu hoş karşılanıyor ama bu, hükümetlerin kendilerini Çin'in iktisadi ağırlığından uzak tutmalarını sağlamak için yeterli değil. Hiçbiri Çin'le bağlantısını tehlikeye atmaya hazır değil ve bunlar, Amerika Birleşik Devletleri'nin de böyle yapmasını istemiyorlar. Bunlar Güney Çin Denizi konularında Amerika'nın manevi ve siyasi desteğini hoş karşılayabilirler ama denizle ilgili ihtilaflara aktif bir şekilde müdahale için askeri iş birliği tesis edecek kadar değil. Washington muhtemelen bölgesel dinamiği değiştirmeyecek ya da Çin’in ekonomik ayak izine hazır bir alternatif sunmayacak.
Bu sırada ABD-Çin iktisadi bağları da her iki ülkeyi statükoya sıkı sıkıya bağlı kılıyor. Bu problem, Çin'i egemenlikleri için tehdit ama vazgeçilmez ticari ortak olarak gören Filipinler ve Vietnam hükümetlerinin tavırlarında da aşikardır. Bunlar denizle ilgili problemlerini tırmandırmak istemiyorlar ve Amerikalıların meselenin halli için yardım etmesini ümit ediyorlar. Ama bu konu netamelidir ve Amerika Birleşik Devletleri yapabileceğinden daha fazlasını taahhüt etmeme hususunda dikkatli olmalıdır. Kore serbest ticaret anlaşması ABD'nin Kuzeydoğu Asya'da yerini kuvvetlendirdi ama muhtemelen bu, Güney Kore'yi büyük Çin pazarından uzaklaştırmaya sevk etmeyecektir. Bu arada Japonya ise Trans-Pasifik Ortaklığı'na katılmak için görüşmelere başlamaktan bile çok uzaktır.
Amerika Birleşik Devletleri Pasifik'te büyük bir oyuncu olarak kalmaya devam edecek. Biz, Kuzey Kore ve Tayvan gibi Doğu Asya'daki tehlikeli meselelerin yönetilmesinin merkezindeyiz. Kuvvetlerimiz, düşüşteki Pyongyang'ı caydırmaya ve Tayvan için koruma sağlamaya devam ediyor. Hem Çin hem de dirençli Güneydoğu Asya ülkeleri, denize kimin sahip olduğu iddialarına bakmaksızın, olayların mevcut yönünü değiştirmeye pek ilgi göstermiyorlar.
Doğu Asya'da en önemli belirsizlikler, Çin siyasetinde nelerin olduğu ve Pekin'in hızla büyüyen iktisadi meseleleriyle nasıl başa çıkacağıyla alakalıdır. Değişim zaten üzerimizdedir ve biz ona biraz etki edebilme imkanına sahibiz. Ama ne istediğinize dikkat edin: Gerileyen bir Çin, bize büyüyen ama ikinci sınıf Çin askeri gücünden çok daha fazla zarar verebilir. Kuvvetlerimizin önemini karalamaksızın, bir Pasifik gücü olarak kalma konusunda övünmeye son vermeliyiz.
Kaynak: The National Interest
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas