İslamcılarla laikler arasındaki önceki krizlerin tersine, büyük halk desteği bulunan AKP sessizce çekilmek yerine baskıya genel seçimle karşı koymayı hedefliyor. Laiklerse, AKP karşısında daha fazla güç kaybetmekten ölümüne korkuyor. AKP seçimi kazanırsa sorunlar katlanabilir

Türkiye yaklaşık 10 yılda bir siyasi krize giren bir ülkedir. Fakat bugün ufukta beliren hesaplaşma, geçmişteki gibi İslam'ın çekilmesiyle sonuçlanmayabilir. Söz konusu çatışma aynı zamanda, Müslüman dünya ve Batı'nın her köşesinde yansımaları olan kilit bir soruyu da gündeme getiriyor: İslam siyasi hayatta ne gibi bir rol oynamalı?

10 yıl önce Türkiye'nin laik generalleri, İslami bir köktencinin liderliğindeki koalisyon hükümetini devirdi ve partisini yasakladı.

Ancak bu kez iktidardaki AKP sessizce çekilip gitmeyi reddediyor. Ordu ve yargının baskısı karşısında partinin, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün laikliğin sarsılmaz kalesi sayılan cumhurbaşkanlığına adaylığını çekerek geri adım attığı doğru. Ancak AKP ordunun muhtırasına genel seçime giderek karşı koymaktan da çekinmedi. Ve bunu yapmak bakımından güçlü bir konumda: AKP halihazırda Meclis'te çoğunluğa ve beş yıllık etkili iktidar, ekonomik ilerleme ve siyasi reform sayesinde geniş halk desteğine sahip.

'Ilımlı İslam diye bir şey yok'

Eski krizlerle bugünkü arasındaki başlıca farklılıklardan biri de şu: Türk ekonomisi şu ana dek dirilmeyi sürdürdü; lira bile değer kazandı. Uluslararası piyasalar son krizi görmezden geldi, zira hiçbir siyasi partinin Türkiye'nin reformlarını ve küresel ekonomiye entegrasyonunu tersine çeviremeyeceğine dair bir oybirliği var.

Ancak Türkiye'nin kendisi giderek bölünüyor. Laik yapı, desteğinin büyük bölümünü yoksul, dindar Müslümanlardan alan AKP karşısında daha fazla güç kaybetmekten ölümüne korkuyor. Laiklik yanlıları AKP'yi hor görüyor ve punduna getirdiğinde iktidar gücünü İslam'ı Türkiye'deki hayatın her alanına yaymak için kullanacağından eminler.

Son Türkiye ziyaretimde bu gibi yaklaşımlarla karşılaştım. Profesör olan bir arkadaşım ısrarla şunu söylüyordu: "Dinsel unsurların günlük hayatımızda ağırlığını giderek artırdığını gözden kaçırıyorsun." O ve diğerleri kanıt mahiyetinde yığınla anektod anlatıyorlardı: Çocukları taciz ediliyordu, alkollü içki bulmak zorlaşıyordu, din kamu kurumlarında yükselmenin anahtarı haline geliyordu ve İstanbul'un birçok kesimi artık gittikçe daha fazla Ortadoğu'ya benziyordu; birçok kamusal mekânda kızlar ve erkekler ayrılıyor, kadınlar tepeden tırnağa örtünüyordu. "Atatürk bunun için mi savaştı?" sorusunu kim bilir kaç kez işittim. Tanınmış bir matematikçi, "Siz Amerikalılar ılımlı İslam'a inanıyorsunuz. Böyle bir şey yok" diyordu.

Birçok laiklik yanlısı siyasete askeri müdahale fikrinden hazzetmiyor. Fakat laiklikle demokrasi arasında tercihte bulunmanın yanlış olduğunu öne sürüyorlar: Onlara göre, demokrasiyi korumak ancak laiklikle mümkün. Orduyla AKP arasında bir tercih yapmak durumunda kalırlarsa da sanırım büyük kısmı orduyu seçer.

AKP liderleriyse dinci bir parti olmadıklarında ısrarlı, AB hedefine bağlılıklarına ve Türkiye'yi İslamileştirmek yönünde tek bir adım atmadıklarına dikkat çekiyorlar. Onlar için mesele dini özgürlük: Türkler bütün dini hislerini ifade etmekte özgür olmalı, bu devlet okullarında başörtüsü takmak demek olsa bile. Kriz büyürken AKP itidalli davrandı: Hükümet karşıtı devasa gösterilerin ardından, bunların daha da büyüğünü düzenleyebilecek olan AKP karşılık vermeyi reddetti.

Askeri müdahale çözüm değil

Seçimler yaklaşırken hâlâ gergin bir atmosfer söz konusu. Ankara'daki bombalı saldırının ardından AKP'nin yasaklanmasına yönelik sözler ve Kuzey Irak'a askeri müdahale talepleri gündeme geldi. Birçok Türk AKP'yi tekrar iktidara taşıyacak dürüst bir seçim düzenlenmesini umut ediyor, fakat parti çoğunluk sağlayamazsa, koalisyon hükümetinin sınırlamalarına tabi tutulacak ve bu sınırlamalara cumhurbaşkanlığı seçimi de dahil.

Ancak AKP tekrar çoğunluğu elde ederse, bu kez de sorunlar katlanabilir. Ordu AKP kontrolündeki bir meclisin kendi cumhurbaşkanını seçmesine izin verecek mi? Generaller bunun önüne geçmek için şu ana dek ellerinden geleni yaptı. Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesini öngören AKP destekli Anayasa değişikliğiyse durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Bütün bunlar Türkiye'nin belirleyici bir dönemden geçtiğine işaret ediyor.
Bir yandan Batı dünyasındaki yerini sağlamlaştırırken özgürlüğü, demokrasiyi ve dindarlığı aynı anda götürebilecek mi? Ortadoğulu demokratlar, AKP'nin yumuşak bir darbeyle devrilmesinin, demokrasilerde dini partilere yer olmadığına yönelik bir mesaj vereceğinden korkuyor.

Avrupa da gelişmeleri yakından takip ediyor ve yeni bir askeri müdahale Türkiye'nin AB üyeliği sürecini sona erdirebilir. Daha da kötüsü ülkedeki bölünmeyi derinleştirir. Duygusal atmosfer kızıştıkça bir uzlaşma zemini bulmak da her geçen gün zorlaşıyor.