Kahire'de ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un devreye girmesiyle üç gün önce açıklanan ateşkes anlaşmasının ana maddeleri arasında Gazze'deki ablukanın kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir şey olmadığını duymak büyük hayal kırıklığı. Ancak direnişin kırılmaması ve pes etmemesi dikkat çekici. Özellikle de İsrail'in ateşkesin şartsız uzatılmasını istemesi, silahların teslim edilmesi ve kaçakçılığın önlenmesi gibi kışkırtıcı isteklerine karşı taraf boyun eğmedi.
İsrail'in ne Gazze'de 161 Filistinlinin ölümüne ne binlercesinin yaralanmasına yol açan vahşi saldırıları, ne de direniş güçlerinin liderlerine düzenlediği suikastler ve füze sistemlerini ortadan kaldırma çabalarının hiç biri, hedefine ulaşamadı. Aksine tüm bu çabalar aksi cevap vererek Filistin direnişindeki liderlerin ve siyasi çizgilerinin meşruiyetini güçlendirdi. Tam da terörizmden vazgeçen ve barış için müzakere arayan ılımlı Filistin yönetiminin kaderi geri geri giderken, İsrail, direnişin siyasi çizgisini bölgesel ve uluslararası haritanın üzerine çekti.
Birçok değişken faktör, Gazze şeridinde yaşanan maddi- manevi yıkımın ortasında kendini göstermeye başladı. Bu nedenle bu faktörlerin önemini dikkatli bir şekilde gözlemlemek ve önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak etkilerine vurgu yapmak gerekiyor. Şöyle ki:
Netanyahu, daha önce Arap ordularının yaptığı gibi Gazze halkının ve direniş güçlerinin de füze saldırılarından kaçacaklarını ve büyük panik yaşayacaklarını düşünerek ortaya koyduğu aptalca siyasetin işe yaramadığını anladı. Çünkü durum tam tersi bir şekilde yaşandı. Hiç kimse kaçmadı. Hatta sınırdan geçen onlarca hatta yüzlerce insanın çoğu da Mısır hastanelerinde tedavi gören yaralılardan oluşuyordu. Çoğu yeniden savaşmak için geri dönüyordu.Batı Şeria halkı yaklaşık son on yıldır güvenlik güçleri ve bölgesel otoritenin dayatmasıyla yaşadığı donukluğa karşı ayaklanmaya başladı. Binlerce Batı Şerialı gencin bölgeye akın ettiğini, işgal güçlerinin saflarında zayiat verdiklerini, Gazze halkı için şehit verdiklerini gördük. Dayanışmanın yeniden güçlü bir şekilde sağlanması, kader birliği ve tüm mücadele biçimlerinde ortak hareket etmelerinin yanı sıra bir takım güvenlik güçlerinin ve El Fetih liderlerinin bu protestolarda yan yana durmaları da "General Dayton kültürü"nün ve " Ekonomik Barış"ın parçalanmaya başladığına işaret etti.Sekiz günlük savaştan sonra, Filistin meselesi daha güçlü bir şekilde bölgeye ve uluslararası siyasete geri döndü. Özellikle de Arap baharının yankılarından sonra bazı ılımlı Arap iktidarlarının İran'ı İsrail'den önceki büyük düşman gösterme çabalarından sonra meseleye olan bakış açısı çarpıtılmak istenmişti. Hillary Clinton 20 ay sonra ilk kez ateşkes için bölgeye uçtu. Daha önce de aralarında İsrail işgalinin olmadığı ama daha acil sorunlar için ziyaretlerde bulunmuştu. Aynı zamanda Barak Obama'nın da bölgedeki kriz için BM Genel Sekreteri Ban ki Moon ile yaptığı görüşmeleri unutmamak gerek.Tel Aviv'de ve belki de diğer şehirlerde bombalama olayları yeniden canlandı. Bu, İsrail'de yaklaşık 15 yıldır görülmeyen bir durumdu. Son operasyonda bir otobüse atılan bombada 19 İsraillinin ölümüne ve durumu ağır olan birçoklarının yaralanmasına da şahit olduk.İsrail'in Filistin halkının boynunda asılı duran bir kılıç olarak kullandığı kara harekâtı seçeneği ortadan kalktı. Çünkü olası işgale karşı tanksavar füzelerin varlığının ve herhangi bir şekilde İsrail askerlerinin kaçırılması ihtimali yeniden gündeme geldi.
İsrail, Gazze'de silah kaçakçılığını önleme bahanesiyle ablukayı devam ettiriyor. Pratikte uygulanmaya devam eden bu misyonun başarısızlığı ispat edilmiş oldu. Direniş güçleri kaybettiği füzelerini birkaç hafta içinde telafi edecek. Hatta belki de daha güçlü silahlarla... Ve artık tanksavar füzelerin hızla artması şaşılacak bir durum olmayacak.
Hamas ve İsrail arasında yapılan anlaşmaya tereddütle bakan çevrelerin kurduğu bir sürü komplo teorisi var. Bir kısmına göre, Hamas kendisinin ve müttefiki Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi'nin konumunu güçlendirmek için İsrail'e basit bir cevap vererek Gazze'de yalnız olmadıklarını göstermeye çalışıyor. Aynı şekilde mensuplarını savaş için bölgeye gönderen İhvan liderleri de anlaşmanın yalnızca Filistin halkı için yapılmadığını gösterdi. Buna ek olarak Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ne bağlı komandolar yeni bir cephenin varlığını ortaya koydu; Seküler ve ulusalcı yeni bir cephe.
Direniş aslında biraz da, Netanyahu'nun kibir ve gururunu kırmaya yönelikti. Yavaş hareket etmesine daha fazla tahammül etmeyip ateşkese zorlanması ve Gazze üzerinde savurduğu tehditlerinin sınırlandırılmaya başlanması, bundan da fazlası Tel Aviv'in kalbine füzeler göndermesiyle, Hamas, Netanyahu'ya havadan, karadan ve belki de gelecekte denizden kolaylıkla ulaşabileceği mesajını gönderdi.
İsrail'in ekonomik bolluk, istikrar ve sükûnetle geçirdiği balayı artık bitmek üzere. Besili inek bir deri bir kemik kalmaya başladı. Filistinlilerin ve tüm Arapların kısır döngüsü de değişmeye başladı. Bundan sonra sadece Gazze'de değil Batı Şeria'da, hatta belki Güney Lübnan ve Ürdün'de de direnişin rolü gittikçe kuvvetlenecek.
Evet. Abartılı bir iyimserlik yaptığımı kabul ediyorum. Belki de hariçten gazel okuyormuş gibi görünüyorum. Ama ben iyi bir tarih okuyucusuyum ve gereken dersleri çok iyi çıkarmayı biliyorum. Sorum sadece şu: Bundan kısa bir zaman öncesine kadar kim İsrail'in kalbine inen füzelerden sonra barış ve anlaşma girişimlerinin olacağından söz etmeye cesaret edebilirdi? Özellikle de Kudüs'te diğer yerlerde kimse bunu rüyasında bile görebilir miydi?
Kaynak: Al Kudsü'l Arabi
Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız