The British Museum sergilere bir yenisini ekledi ve "Shah Abbas: The Remaking of İran" ( Şah Abbas: İranı Yeniden Yapmak) adlı sergiyi hizmete soktu. Şah Abbas'ın 1587'de başlayıp 1629'a kadar devam eden saltanat dönemini konu alan sergi, bu önemli Safevi sultanının iktidarı ekseninde İran sanatına ve tarihine ışık tutmayı amaçlıyor. İran tarihine damgasını vurmuş ve Selçuklu ve ondan önceki saltanatların etkisini silmiş isim kim diye sorulsa herhalde Şah Abbas diye cevap verilirdi. Dolayısıyla Safevilik İran tarihinde bir milattır. Bu miladın en kudretli sultanı da Şah Abbas'tır. İran'ın milli kimliğini yoğuran isim olarak da biliniyor. Elaheh Rostami-Povey'in 'The visionary shah who inspired an Islamic republic' adlı yazısı sergi nedeniyle aslında modern iran'ı ve onun ötesinde tarihi İran'ı keşfetmeyi ve ötesinde tahlil etmeyi amaçlıyor ve aralarındaki bağları ve köprüleri bulup çıkarmayı hedefliyor. Yazar iddialı yargı cümlelerinde bulunuyor ve bunlardan birisi şu :"The makings of modern Iran go back more than 400 years to the dynamic, enlightened regime of Shah Abbas/ İran'ın modern kurucuları aslında 400 yıl geriye uzanıyor, aydınlanmış Şah Abbas rejiminde köklerini buluyor…"Esasında , Shah Abbas, The Remaking of Iran sergisini hazırlayan Sheila Canby, 30 yıl önce kopan devrimin 400 yıllık köklerine ulaşmaya ve bu kökleri derinden bulup çıkarmaya uğraşıyor. Elbette Şah Abbas ile devrim arasında 400 yıllık bir yolculuk var. Bu yolculuk birçok duraktan ve menzilden geçiyor. Bu menzillerin en büyüklerinden birisi Nasreddin Şah'ı devirmeye kalkışan Cemaleddin Afgani'dir. 13 Mayıs (2009) tarihli the Guardian'daki yazıda da ifade edildiği gibi esasında Cemaleddin Afgani'nin mahlası Afgani olmasına rağmen o bir İranlı ve Şii kökenlidir. Devrimin en büyük duraklarından birisi o'dur. Daha sonra devrim yolunu döşeyenlere sürekli olarak ilham kaynağı olmuştur. Bu ilham kaynakları olmasaydı belki de devrim gerçekleşmeyebilirdi. Bu ilham kaynaklarından birisi de Navvab Safavi'dir. O da ikinci bir Cemaleddin Afgani'dir. Cemaleddin Afgani'nin Nasreddin Şah'a olan öfkesini onda da Şah Rıza Pehlevi'ye karşı görmekteyiz. Her ikisinin de yapamadığını Ayetullah Humeyni 11 Şubat 1979 tarihinde gerçekleştirecektir. Lakin Ayetullah Humeyni'ye kadar ki devrim duraklarından birisi de Ali Şeriati'dir. O bir Cemaleddin Afgani tutkunudur. İşte bu öncüler devrimin köklerini sulamışlardır.
*
Burada en önemlisi, devrimle Şah Abbas arasında bir bağın kurulmasıdır. Neden? Denildiği gibi İran milli kimliğini inşa eden ve bu kimliğe Şii unsurunu ilave eden ve yeni bir terkip getiren, harmanlayan kişi o'dur. Dolayısıyla bu kurucu kimliğinden ötürü 400 yıl sonraki devrim ona mal ediliyor ve bir nevi artçı devrim olarak nitelendiriliyor. Elaheh Rostami-Povey, Ali Şeriati'nin devrimin fikir babası olduğunu atlamıyor ve onun İslamcı ideoloji ile liberalizm, Marksizm ve post modernizmle köprü kurduğunu ileri sürüyor. Bu yeni fikirler ve felsefeler ışığında onun İslami ideolojiyi yeniden ürettiğini ileri sürüyor. Devrimin ilk yılları çalkantı ile geçer. Sol, milliyetçiler ve İslamcılar arasında sürekli çekişme ve fikri çatışmalar ve tartışmalar yaşanır. Bu dinmek bilmeyen tartışmaları 8 yıl süren savaş dindirir. Savaşla birlikte devlet güçlenmiş ve iktidar aygıtı da muhafazakar İslamcıların eline geçmiştir. Bununla birlikte Elaheh Rostami-Povey bir farkı vurgulamadan geçemiyor. O da İran tarzı İslamcılığın Talibancılık veya Suud tarzı muhafazakarlığa benzemediği gerçeğidir.
*
Yazara göre ilhamını Şah Abbas'dan alan ve köklerini 400 yıl öncesinde bulan bu devrim ülkedeki liberal veya demokrat İslamcılar ile muhafazakar İslamcıların çekişmesinin bir bileşkesini yaşıyor. Liberal demokratik İslam anlayışı ile muhafazakar İslam anlayışı arasında kavisler çizerek tarihi yolculuğuna bir biçimde devam ediyor. Yazar yine bir tarihi tespitte daha bulunuyor. Safevilerin tarih sahnesinden silinmesi ve yerine başka hanedanlıkların gelmesiyle birlikte Şii ulemanın gözden düştüğünü ve itibar ve mevkii kaybettiğini söylüyor.
Devrimle birlikte şüphesiz İran uleması da Şah Abbas dönemindeki mevkiini yeniden geri almış oldu. Esasında, Osmanlı'da İkinci Mahmut ile birlikte ulema da eski mevkiini kaybetti. Mısır'da ise ulemanın gerilemesi aynı dönemde Mehmet Ali Paşa ve reformlarıyla birlikte başlar. Alimlerin desteğiyle iktidara gelen Mehmet Ali Paşa ilk iş olarak onlardan kurtulmanın yollarını arar ve Ezher'in hareket alanını kısıtlar. Vakıflarına ve mallarına el koyar.
Devrimin referans zinciriyle Şah Abbas'a bağlanması tarihi gerçekler ışığında iğreti durmuyor.