Güney Sudan'ın ayrılmasına sadece haftalar var. Yemen’deki Güney Hareketi faaliyetlerini sıklaştırdı ve kuzeylilerin varlığını işgalcilik olarak nitelemeye başladı. Batı Sahra da aynı istikamette yol alıyor. Irak Kürdistan bölgesi başkanı sayın Mesut Barzani, idaresini yürüttüğü bölgenin self determinasyonundan ve bağımsızlığından ve Kerkük’ün temel dayanak noktası olmasından bahsetti. Arap ülkeleri, Amerikan ve  İsrail’in yardımıyla göz göre, göre etnik ve kabilevi temelde  bölünüyor. Tüm bunlara karşın Arap idarecileri sanki her şey yolunda gidiyormuşçasına umursamazlıklarını sürdürüyorlar.

Kürt kardeşlerimiz uzun zamandan beri Irak’tan ayrılmayı ve kendi devletlerini kurmayı planlıyorlar. Önceleri, kendilerine karşı tehcir ve öldürme siyaseti yürüten Bağdat’taki diktatör  yönetim tarafından baskıya tabi tutulduklarını dillendirip duruyorlardı. Ve böylece ayrılık niyetlerini gerekçelendiriyorlardı.

Önemli Kürt liderlerinin, kolaylaştırılmasında ve  başarılı olmasında önemli katkı sağladıkları Amerikan işgali ve önceki sistemin yıkılmasının bütün ayrılık gerekçelerini ortadan kaldıracağını ve ‘yeni Irak’ ta yepyeni bir yaşamın başlayacağını düşündük. Özelliklede Kürt kardeşlerimizin yüksek makamlarda aslan payını almasından, hükümet kurulması pazarlıklarında ve parlamentonun şekillenmesinde esas güç haline gelmesinden sonra böyle düşündük. Ancak öyle anlaşılıyor ki tüm bu imtiyazlar - Kürtlerin hakkını teslim etmemize rağmen – esas hedef olan kendi geleceğini belirleme hakkı ve merkezi hükümetten ayrılma yolunda atılmış bir adım, bir örtüymüş.

Ayrılıkçı eğilim sahiplerinin çoğunda, Arap dünyasının en zayıf ve kötü dönemini yaşadığı ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi anlamında en uygun zamanda oldukları kanaatinin hakim olduğu açık.  Sanki Abbasi ve Osmanlı imparatorluklarının son zamanlarına benzer bir dönemi yaşıyoruz.

Ayrılık niyetinde olan Kürt liderlerinin bu defa ince bir hesap yapıp yapmadıklarını, en uygun seçeneği bulup bulmadıklarını ve trajik maziden ders alıp almadıklarını bilmiyoruz.  Ancak şurası açık ki; sonunda başarının kesin olmadığı bir kumar oynuyorlar.

Irak halkının zayıf ve yıkık durumda olduğu doğru. Bağdat'taki merkezi hükümetin başarısız  olduğu ve mal - mevki peşinde koşan bozulmuş siyasi elitin ülkeyi cemaatçi bir mantaliteyle idare ettiği de doğru. Ancak şu da doğru; ayrılık çabaları güçlü Türkiye, İran ve Suriye gibi komşu ülkelerin hassasiyetlerini harekete geçirebilir.

Siyasetleri farklı olsa da bu üç devlet Kuzey Irak’ta bir Kürt devletine karşı olmak noktasında birleşiyorlar. Çünkü böyle bir adımın ayrılık virüsünü kendi azınlıklarına da bulaştıracağını ve bölünmelerinin ilk adımı olacağını görüyorlar.

Kendi geleceğini kararlaştırma, iç ve bölgesel uzlaşı çerçevesinde bütün ulusları meşru hakkıdır. Ancak Irak Kürdistan’ındaki kardeşlerimizin yaşadığı sürecin bu hakkın kullanımı süreci olduğunu düşünmüyoruz. Aksine tehlikelerle dolu bir bir yol olduğunu düşünüyoruz.

Bu bağlamda İsrail’in rolü olmasına şaşırmıyoruz. Çünkü o bölgede istikrar istemiyor ve bir çok devletin siyasi ve sosyal dokusunu parçalamak istiyor. Irak Kürdistanında İsrail’in ticari ve güvenlik etkisi ile ilgili bu intibaı güçlendirecek  bir çok haber / araştırma yayınlandı.

İsrail aynı zamanda Güney Sudanın ayrılmasını ve Mısır’ın, Nil nehrinin geçtiği ülkelerce kuşatılmasını teşvik ediyor.

İsrail’in ve oradaki aşırı sağcı hükümetin en büyük destekçilerinde Kabul edilen ve ‘Irak yapay bir devlettir ve bölünmelidir’ görüşüne sahip İngiliz professor Bernard Lewis, Irakta rejim değişikliği için teşviklerine çok önceden başlamıştı.  1998 yılında bir grup neo-con dönemim ABD başkanı Bill Clinton’a, Irak’taki rejimi değiştirmesini talep ettikleri açık bir mektup gönderdiler. Mektupları imzalayanlar arasında Richard Perle (karanlıklar prensi), Paul Wolfovitz, Douglas Feith vardı ve bunların çoğu Amerika’daki siyonist lobinin üyeleriydi ve bunlar George W. Bush döneminde önemli görevler üslenmiş ve Irak savaşını yönetmişlerdi.

Şunu da zikretmekte yarar var; doksanların başında ‘Arap ulusçuluğunun çöktüğünü’ müjdeleyen kişi Lewis’in kendisinden başka birisi değildir.

Irak şu anda etnik temelde parçalanmaya gidiyor. Bremer ve Iraklı işbirlikçilerinin yazdığı anayasadaki federalizim, güneyde şii, kuzeyde Kürt devleti ve orta bölümde sünni devleti kurulmasının girizgahıdır. Maalesef birleştirici Irak kimliği kayboldu. En zengin Arap ülkelerinden biri olarak Kabul edilen Irak şimidi nüfus kaybeden bir ülke haline geldi. ‘Yeni Irak’ daki bir çok Iraklının hayali asgari olarak hayatlarını idame ettirebilecekleri güvenli bir yere hicret etmektir.

Kudüsü' kurtaran ve haçlıları bozguna uğratan büyük Kürt önderi Selahaddin-i Eyyubi’nin değerini unutmamız mümkün değil. Ancak aynı zamanda şunu da belirmek istiyoruz ki; Selahuddin bir Arap ordusunun başındaydı. Öylece Arap-Kürt kardeşliği en parlak tablosuyla ortaya çıktı. Bundan dolayı bu kardeşliğin, dayanışmanın Filistinin kurtuluşu için devam etmesini temenni ediyoruz.

Arap ülkelerinin maruz kaldığı parçalanma çabalarında en büyük sorumluluğu şimdiki Arap hükümetleri taşımaktadır. Çünkü onlar hala ABD planlarının peşinden gidiyorlar. Irak’a ihanet ettiler. Iraka ve Sudan, Suriye ve şimdilerde İrana yönelik ambargolarda işbirliği yaptılar.

Irak Kürdistanının ve Güney Sudan’ın, belkide ondan sonra Darfur ve Güney Yemen’in ayrılıkları, kendilerini güvende hisseden başka devletlerin parçalanmalarının başlangıcı olacaktır.  Biraz geriye döndüğümüzde, özelliklede 11 Eylül saldırılarının sonrasına Amerikada yayınlanan bir çok derginin makale ve araştırmalarında Suudi Arabistanın dörde bölünmesi gerektiğinden bahsedildiğini (Ahsa, Hicaz, Neced ve Asir) göreceğiz.

Kimileri Lübnan’ın bölünmesinden bahsediyor. Kimileri Mısır’da kıptiler için devlet istiyor. Yeni kendi geleceğini belirleme hakkı çağrısının nereden geleceğini bilmiyoruz. Bu şu anda bölgeyi etkileyen domino taşları siyasetidir. İlk taşın düşmesiyle  tam yıkım gerçekleşene dek diğerleri de peşpeşe düşecektir.

Arap milleti yöneticilerinin sorumsuzluklara dalması, kamu malının talan edilmesi ve halklarının ezilmesinin bir sonucu olarak hasta bir vaziyettedir.

Bu durum bütün kriterlere gore üzücü, utanç verici ve sefil bir sondur.

Dünya Bülteni için çeviren: Metin Ünlü