1 Mayıs etkinliğine "Antikapitalist Müslümanlar"  olarak katılan gençlerin zihni yapısını ve çıkışlarına neden olan atmosferi inceleme, üzerinde konuşma durumundayız.

İslam'ın tarihi akışı, Peygamber'li dönem uygulamasını irdelemeden önce temel referans olan Kuran'ın muradını anlamaya çalışmanın daha isabetli olacağı anlaşılıyor.

İslam'da sosyal hayat özel, siyaset ve ekonomik alan kalın çizgilerler birbirinden ayırmaz. Gece ve gündüzün geçişgenliğinin rahatlığında, akışta parçalı, tekzip eden değerlerin aksine besleyici ve bütüncül bir yapı söz konusudur. Bir başka ifadeyle, İslam'ın öngördüğü insan tipi ortaya çıkmadan sosyal hayatın yaşanması muhaldir. Kişinin özel ve sosyal yaşamının her boyutunu olduğu gibi iktisadi alanı da helaller ve haramlar belirler.

Hayatın regülâtörü olan bu iki kavramın tutucu/koruyucu sınırlarının yanında sınırsız yükselişi teşvik eden takva çağrısı mevcuttur.

İslam sınıflı bir toplumu öngörmez. Dünya nimeti için çalışmayı öngörmekle birlikte nimet açısından insanların nasiplerinin farklı farklı olduğunu bunun bir imtihan vesilesi olduğunu belirtir. Bir ömür süresince mal, can ve çeşitli sıkıntılarla müminin imtihan edileceği baştan bildirilir. (Bakara 155)

Mülkün Allah'a ait oluşu, müminlerin bu bilinçle varlığa yaklaşmaları ve zenginliğin bir sınıf elinde dönüp duran güce dönüşmemesi, madde iktidarının açmazına işaretdir (Haşr 7) Sık sık namazın öneminin vurgulanmasının arkasından zekâtın verilmesini emreden ayetlerin ikazı yer alır.

Bedenin ve ruhun temizlenmesi yanında malın da arınması anlamına gelen zekât kesin emirle; yoksulun zenginin malı içindeki hakkı olarak bildirilir. Doğal olarak zekât miktarı ki, yüzde iki buçukla sınırlı olmayan ürünlere göre yüzde ona kadar yükselen miktar,  yoksulun ortaklığı gibi kabul görür. Varlıklı zekâtını verirken, "alacaklı"ya hakkını vermiş olur. Böyle olmadığında, namazla zekât ayrıldığında "Vay o namaz kılanların haline" (Maun-1-7) sert ikazıyla karşılaşılır.

Zekât, İslam devletinde Allah'ın emriyle devlet veya onun belirlediği görevliler eliyle mecbur koştuğu namaz ve oruç gibi net, hilafsız bir ibadettir. İşlevi açısından, malın putlaşıp iktidar kurmasına yumuşatıcı katkı sağlamasının yanında, hırsın dizginlenmesini, paylaşım duygusunun gelişmesini, sorumluluk duygusunun korunmasını sağlayıcı etkilerden söz edilebilir. Bencil bir yapıya sahip olan insanın malı yığma tutkusu, hırsla sevmesi Kitap'ta konu edilirse, yoksulu desteklemek için birbirlerinin teşvik etmedikleri vurgulanır. (Gaşiye17-20) İnsanın büyük imtihanıdır mal, Kur'an "Sarp yokuşu aşamadı" vurgusuyla köle azat etmeyen, yoksula, yetime destek olamayanların hazin durumunu ortaya koyar. (Beled 10-17)

Kur'an'da bağlamına göre farklı seslenişlerle zenginlik konu ediliyor. Mülkün asıl sahibine vurgu, zekâtın öneminin yanında insanın mala düşkünlüğü ve onu ayartan tuzaklar üzerinde durulduktan sonra örnek cömertlikler konu edilerek teşvik bahsi ile ecirler üzerinde yoğunlaşılır.  Açık-gizli, mallarından infak edenlerin ödülleri anlatılır. (Bakara 274)

Kur'an ayrıca nasıl tasadduk edileceğinin estetiği üzerinde durur, başa kakma, eziyet etmenin hayırla bağdaşmayacağını bildirir. (Bakara 264) Yine çarpıcı bir biçimde "Ne zaman hayır yapılır" sorusu sorulmuş gibi bollukta ve darlıkta cevabının verir (Ali İmran- 134) Nasıl, ne zaman sorularına cevaptan sonra ayette (Furkan 67) ne oranda  hayır sorusuna cevap verilir. Eli sıkmadan, büsbütün açmadan ifadeleriyle mümine izafi oran bırakarak bir kıvam ortaya konur.

Zekâtın mecburiyeti ve üçüncü bir adresle infazı söz konusudur. İslam devletinde zekat vermeyenin cezası vardır. Müslümanlar İslami olmayan yönetimler altında da zekatı vermek zorundadırlar. Diğer yaptırımlarda Allah (cc) kulunu üçüncü bir unsur olmadan karşısına alıyor. Mülkün sahibini tanıtıyor, insanın mala düşkünlüğünden başlayarak zafiyetlerini bildiriyor. Hayır yapanların nasıl bir karşılıkla ödüllendirileceklerine varıncaya kadar bilgilendiriliyor. Ortaya çıkan şudur ki, zekat dışında, olağanüstü dönemlerdeki kimi fetvaların dışında, zengine teşvik, uyarma, yönlendirme haricinde yaptırım söz konusu olamıyor.

Peygamber'li dönem uygulamalarına baktığımızda, ruhsattan azamete değişik yelpazede, paylaşımcı toplum yapısının devlet organizasyonundan ziyade Kitap merkezli inanç esaslı oluşuyla tezahür ettiği anlaşılır.

Ticaretin teşvik gördüğü, girişimci ruhun desteklendiği, müdahalesiz serbest pazar anlayışında, emeksiz ve risksiz kazanca yer yoktur. Paranın parayı kazandığı faiz sistemi, karaborsa ve tüketici aleyhine oluşan örgütlenmelere meşruiyet tanınmaz. Medine uygulanmasından Endülüs'e uzanan Hisbe anlayışı bu vasatı korumanın bir gereği olarak ortaya çıkmıştır.

Serbest pazar, ticari serbestliğini aldığınızda İslam liberalizme benzer mi? Toplumsal dayanışmayı, zayıfın korunması yönüyle İslam sosyalizme benzer mi? Zenginliğe, zekât dışında, dışarıdan yaptırım uygulanmayışına bakılarak İslam ile kapitalizm benzer denilebilir mi?

Konu üzerinde düşünme ve yazmaya devam edeceğiz.