Tarihi anlayışta toplumun iki uçta kitle halinde yığılması sağlıklı bir durum olmasa gerek. Belgelerden farklı yorum çıkarmaktan söz etmiyorum. İnatla tek taraflı belge kullanarak, algı konforundan taviz vermeme anlayışını kastediyorum.
Cumhuriyetin "elit" kadrosu için Osmanlı dönemi baştan sona karanlık dönemdir. Padişahın astığı astık kestiği kestik, toplumsal hayat, değere layık hiç bir tarafı olmayan bir zaman dilimidir. Dolayısıyla üzeri siyah boya ile kapatılıp reddi miras edilir.
Muhafazakar anlayış açısından, aynı tarih, kusursuz bir dönemdir. Kardeş katlinin devletin bekası için, "yüce" duygularla uyguladığı dile getirilir. Tümü evliya kabul edilen padişahlar, eleştirilmezdir. Osmanlı zamanı, bu anlayış açısından, baştan başa kusursuz bir dönemdir. Üzeri beyaza boyanıp kilit vurulur ve eleştirel yaklaşımların uzağında tutulur.
İki farklı yaklaşım; siyah ve beyaz olarak, birbirlerini besleyerek var ederler. Hayatiyetlerini sürdürmeleri bu zıtlık ilişkisine bağlıdır.
Cumhuriyete gelindiğinde roller değişir.
Kurucu kadronun öngörüsü ve icraatları her şeyin üzerindedir ve algı bütün yönleriyle denetime tabidir. Devlet tarafından yazdırılan resmi tarih anlayışı tek doğrudur. Muhalif bütün telakkiler vatan hainliği kategorisine yazılır. Kurucu liderin yasa ile koruma altına alındığı vasatta otoriteye yakınlaşma adeta yarışa döner. Öyle ki faşizmin revaçta olduğu ilk dönemde kalemşorlar "ulvi" özellikleri dönemin faşist liderlerinden etkiyle devşirirken, son dönemde demokrat argümanlara başvurulma zorunluluğu nüksetti.
Kanunla koruma altına alınarak, dokunulmaz yapılan bir başka lidere dünyada rastlanmasa da, devlet sınıfı olma ayrıcalığıyla, değişim karşısında en katı muhafazakar olmayı kabullenen anlayış, önce Kemalizm ideolojisini ihdas etti; sonra yasalarla oluşan, ritüellere kutsallık atfetti. Oluşturulan algı dünyası, "karanlık" Osmanlı tarihi yerine, aydınlık iddiasıyla bina edilirken, dayatmacı karakterini, zaman zaman devreye giren namlu ile sağlamaktan imtina etmedi.
Geldiğimiz aşamada, post modern dünya anlayışında destek sorunu yaşayan Kemalizm, esneme dönemine girdi. Sıkça dillendirdiği bilim desteğini de kaybettikçe, kırılma korkusuna karşı, bayram ve anma günlerini bedensel varlık izharına dönüştürme çabası içine girdi.
Kuruluştan günümüze, ayrıcalıklı yaşamaya alışmış kesim, yeni anayasada kaldırılması kaçınılmaz giriş maddelerinin değişmesinin, kendilerini sıradan, eşit, vatandaş yapacağının farkındalar. Öte yandan, kendini gönüllü desteğe bırakmayan , devlet aracılığıyla korunan her insan ve söylemin değerinin tartışmalı olduğu gerçeği, değişimi kaçınılmaz hale getiriyor.
Devlet eliyle korunma, izahı gayri kabil sonuçlar ortaya çıkarıyor.
İki yönlü salınımda, yaranmak isteyenlerin, işi Kemalizm dinine kadar vardırdıkları, buna mukabil, karşı uçta nesebe varan karalamaların varlığı bilinmektedir.
Arzu edilen durum, bütün kaynakların, en ve sivrilerine varıncaya kadar, ortaya konması ve belgeler üzerinden, her insanın istediği kanaati, devlet korku ve övgüsü olmaksızın edinmesidir.
Kaynak ve belgelerin gittiği yere kadar, bu serbest anlayışla gitmek, korkunun üstüne gitmek olacaktır.
Aklın yolunun bir olacağı en önemli örnek bu olsa gerek.
Hakaretin, dayatmanın, korkunun uzağında, meselelerini konuşma, paylaşma ortamı hâlâ mı çok uzakta?
Siyah-beyaz tarih anlayışı bu millete pahalıya mal oldu.
Olmaya da devam ediyor .