Türk uçağının Suriye açıklarında düşürülmesinden sonra Türkiye ile Suriye sınırında tansiyon yükseldi. Türkiye Suriye tarafında Türkiye’ye yönelebilecek bir hareketliliği düşmanca bir eylem sayacağını ilan etti. Bunun üzerine sınırda askeri hareketlilik arttı. Türkiye kamuoyu Suriye ile Türkiye arasında bir savaşın çıkıp çıkmayacağını merak ediyor. Hala tansiyon sürüyor. Karşılıklı bahisler yapılıyor. Dolayısıyla Suriye-Türkiye cephesi iltihaplı bir sınır haline gelirken diğer bir iltihaplı cepheyi de Körfez oluşturuyor. 

El Hayat yazarı Ragide Dergam yazılarında hep büyük pazarlıktan ( grand bargain) bahsediyor.  Buna mukabil The Washington Post yazarı David Ignatius ise savaş  ihtimallerinden ve senaryolarından bahsediyor. Suudi Arabistan’ın kısmi askeri alarm durumuna geçtiğini  ve askeri personelin izinlerini kaldırdığını yazdı. Bunu da Ağustos veya yazın Körfez’de çıkabilecek bir savaş ihtimaline bağlıyor. Bu bize Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Beşir’in sözlerini hatırlattı. Arap Baharının Hartum’a uzanmakta olduğunun söylenmesi üzerine bahardan değil yıkıcı sıcaktan bahsetmek gerektiğini ifade etmiştir. Gerçekten de Körfez hararet yaptı ve giderek de ısınıyor. Suudi Arabistan’ın iltihaplı bölgelerinden ve Şiilerin yaşadığı Avamiye’de Temmuz başlarında (2012) bir kovalamaca yaşandı.  Bu kovalamaca arbede ile sona erdi. Kovalayan Suud polisi ve istihbaratı iken kovalanan kişi de Suudi Arabistan’da Hasan Saffar’la birlikte en fazla tanınan Şii ulemasından Nimr el Nimr idi. Kovalamaca kazaya dönüşünce Nimr bacağından yaralanarak yakalandı. Şeyh fitne çıkarmak suçlamasıyla aranırken ve kovalanırken olaylı bir şekilde yakalanıyor. Ondan önce de nispeten daha ılımlı kategorisinde değerlendirilen Hasan Saffar da bir hutbesinden dolayı resmi makamlarla eleştirildi. 

Bu iki olayı tamamlayan karelerden birisi İran Meclis Başkanı Ali Larijani’nin Suudi Arabistan’a yönelik alışılmışın dışında mücamele/jest ifade eden sözler sarf etmesiydi.  Adeta zeytin dalı uzattı. Mekke toprağına aşık olduklarını belirten Ali Larijani hiçbir şeyin iki ülkenin ilişkilerini gölgelemesine izin verilmemesi gerektiğini söylemiş ve bu ülke ile diyalog ve müzakere yoluyla pürüzlü konuların halledilmesini istemiştir. Konuşmasında ayrıca İslam ortak pazarı kurulmasına da vurgu yapmıştır.  Geçmişte Rafsancani de Suudi Arabistan’la diyalog kurulması gerektiğini ifade etmişti.

*

Ali Larijani, Suudi Arabistan’la diyalog kurmaktan bahsederken David Ignatius ise diplomasinin Suriye ve İran meselelerini çözüp çözemeyeceğini irdeliyor. Daha doğrusu makalesini diplomasinin şansı ve savaş ihtimalinin ciddi olup olmadığı üzerine kurmuş.

Birinci Dünya Savaşının da böyle bir atmosferde bir kıvılcımla birlikte çıktığını hatırlatıyor ve Barbara W. Tuchman’ın The Guns of August adlı çalışmasına atıfta bulunuyor. Ağustos Silahları çalışması ve benzetmesinde olduğu gibi Ortadoğu’nun yeniden bir savaş iklimine kayıp kaymadığını merak ediyor. 

Bölgede karşılıklı olarak sabırlar tükenmiş durumda ve dolayısıyla eller tetikte. Abdullah Fehd Nefisi’nin ifadesiyle, Soğuk Savaş ortamının kalkmasından önce ve sonra İran devriminin estirdiği rüzgarlar Körfez liderlerini yorguna çevirmiştir. İran ile bölge ülkeleri arasındaki ilişki bir tünelden çıktı diğer bir tünele girdi. Bir buhrandan diğerine yuvarlandı.

David Ignatius’ın kanaatine göre, bölgede  Birinci Dünya Savaşının ruhu dolaşıyor.  Bölge odaklı soğuk savaş atmosferi birden sıcak savaş atmosferine dönüşebilir. David Ignatius İran’ın Batı ile nükleer faaliyetleri üzerinde pazarlık marjının zayıf olduğunu da ileri sürüyor.  İstanbul, Bağdat ve Moskova güzergahlarında dar bir alanda pazarlık yapılıyor. Konunun teknik uzmanlarının pazarlığı nereye kadar götürebilecekleri ve başarıya taşıyıp taşıyamayacakları bilinmiyor.  İyimser bir hava olmadığı söylenebilir.  İran umut ettiği gibi müzakerelerde ABD ile diğer batılı ülkeler arasında bir çatlak meydana getiremiyor.  Belki de bundan dolayı diyalog zeminini Suudi Arabistan üzerinden İslam dünyasına kaydırmak istiyor. Lakin bunun için de güvene dayalı bir altyapı gerekiyor. Bu ise olan bitenlerden sonra hiçbir tarafta diğerine karşı kalmamış durumda. Herkes iyi niyet konusunda sıfırı tüketmiş görünüyor.  

 Kissinger aylar önce Harvard öğrencilerine şöyle hitap ediyor :” Şayet 1914 yılında Birinci Dünya Savaşının aktörleri 1919 yılında dünyanın alacağı şekli ve başlarına geleceği görseler ve bilselerdi tetiğe hiç dokunmazlardı. “ Herkes kazanma umuduyla savaşa girdi lakin kazanan savaşçılar değil, sadece savaş oldu.  Kissinger devlet adamlarının savaşın sonuçlarına dair bir önsezide bulunamadıklarını söyler. Savaş denge ve korku üzerine şekillenir. Taraflardan birisinin seferber olması karşı tarafı da harekete geçirmeye ve seferberliğe zorlamaktadır ( in which one side’s mobilization compels a countermobilization by the other side). Savaşın temel nedenlerinden birisi güvensizliktir.  Ignatius Karşılıklı kızışma başladığında bunu durdurmanın zor olacağını hatırlatmaktadır.  Suudi Arabistan’ın ordusunu alarm durumuna getirmesinden dolayı kaygılı olduğunu söyleyen Ignatius muhtemel kriz ve savaşları önlemenin bir yolunun da yeniden 1962 Küba krizinden sonra uygulanan kırmızı hat veya sıcak hat formülüne dönmek veya başvurmak olduğunu yazmaktadır. 1962’den itibaren Kremlin ile Beyaz Saray arasında bir kırmızı telefon hattı kurulmuştu.