Demirel’in hatırlarda kalan beylik laflarından birisi dünya ile birlikte hareket etmekti. Bu söz bazen pasiflik ve sinikliğe mazeret üretmek için kullanılmakta idi. Yeterince sağlam duramayan ve cesur yürek olamayanlar uluslararası toplumun arkasına sığınıyorlardı. Gerçekten de bütüncül bir dünya var mı? Varsa bile dünya bizimle hareket ediyor mu?
IŞİD konusunda da birileri Türkiye’yi çift koldan sıkıştırıyor. Abartılarla birlikte yeni bir Mcchartizm ruhu üretildi. Herkesin bu algı operasyonu sonucu oluşturulan ortak ruha katılması ve ABD’nin liderliğini ikiletmeden kabul etmesi isteniyor. Süper adamyineinsanlığı kurtarmak için harekete geçti. Bu sefer de IŞİD belasından kurtaracak! Her zaman bunu yapıyorlar. 11 Eylül öncesinde sürekli olarak Kaide konusunda bir algı ve abartı operasyonu vardı. The Reader's Digest gibi bazı yayın organları küresel cihattan ve el- Kaide’nin 60 bin eğitimli unsurundan bahsediyorlardı. Böylece operasyonu olgunlaştırmak ve altyapısını hazırlamak istiyorlardı. Bu süreçte 11 Eylül fırtınası koptu ve 13 yıl sonra da hala bunun gölgesinde yaşıyoruz.
Obama da 11 Eylül’ün kendi versiyonunu üretme peşinde. Tarihe böyle geçeceğini düşünüyor. Müslümanların perişanlığı üzerinden kendisine şanlı bir gelecek kuruyor veya düşlüyor.
IŞİD üzerinden ulaşmak istedikleri sonuç, BOP ile aynı. Bölgeye İsrail ve Amerikan şapkası geçirmek. Bunun önünde şimdi iki engel görüyorlar. Türkiye ve Katar’ın mızıkçılık yapması. Bu iki ülkeyi planlarına angaje etmek için de kalıp suçlamalara gidiyorlar. Türkiye’nin uluslar arası toplumun dışında yani sürü dışında hareket etmeye başladığını ve başına buyruk hareket ettiğini düşünüyorlar.
*
Türkiye’yi terbiye ve işbirliğine angaje etmek için içeride ve dışarıda pazarlanan iki argüman var. Bunlardan birisi dünyanın yeni haydut örgütü IŞİD’e gizli kapaklı destek sunmak!Büyümesine hizmet etmek. İkinci olarak daHamas’a kol kanat germek ve İsrail’in suyunu bulandırmak.
Türkiye’yi suçlama konusunda uluslararası bir koronun kendi aralarında paslaştıklarını görebiliyoruz. Sözgelimi Mısır’ın darbeci Paşası Abdulfettah Sisi Türkiye ve Katar’ın bölgeyi karıştırdığını ileri sürmüştür (http://www.jpost.com/Middle-East/Egypts-Sisi-says-Qatar-and-Turkey-are-spending-millions-to-spread-chaos-in-Arab-lands-372332 ).
Haklıların ve seçilmişlerin yanında durması bile onlar için bölgeyi karıştırmak anlamına geliyor. Türkiye sadece haklı değil ayın zamanda tutarlı. Sandığa yansıyan halkın iradesinin bir şekilde iktidara yansımasını da istedi. Müktesep hakların korunması için tavır koydu. Bunun önünü kesenleri de suçladı. Onun dışında fiiliyatta yaptığı bir şey yok.
Lakin bölgeyi asıl karıştıranlar ve kasıp kavuranlar kendi sıfatlarını başkalarına yakıştırıyorlar. Kur’an-ı Kerim’in de beyan ettiği gibi müfsitler daima kendilerini muslih olarak takdim ederler. Bu Sisi’nin ağzından çıkan basmakalıp suçlamanın daha sonra Şimon Peres’in ağzında sakız gibi dolaştığını görüyoruz.
*
Şimon Peres biraz daha ileriye giderek bölgesel terörü finanse etmekle suçladığı Türkiye ve Katar’ın cezalandırılmasını istemiştir. Sisi’den kopya çektiği ve buna bazı ilaveler yaptığı anlaşılıyor. Şimon Peres, Terörle Mücadele Enstitüsü'nce Herzliya'da düzenlenen 14. Uluslararası Konferans'ın açılışında 'Terör, Arap dünyasını parçalıyor' uyarısında bulunmuş ve sözü Katar ve Türkiye’ye getirmiştir. 'Terörü finanse ettikleri için Katar ve Türkiye'ye sert ekonomik yaptırımların uygulanmasını" istemiştir.
Sonrasında söz sırası Amerikan Kongresine geldi; sazı eline alarak kalan yerden Türkiye’yi suçlamaya devam etti. Kongre de Şimon Peres’den kopya çekmiş yahut ilham almış olmalı. Tabii ki ilk mezar hırsızını unutmadan!
Peres’in konuşmasının hemen ardından sanki talimat almış gibi, ABD Kongresi Dışişleri Altkomitesi’nde Türkiye ile ilgili zehir zemberek eleştirilerin sarf edildiği bir oturum düzenledi. Alt komitenin Cumhuriyetçi Ileana Ros-Lehtinen’ın başkanlığındaki “Hamas destekçileri” başlıklı oturumda, Kongre üyeleri, Türkiye’yi Katar ile birlikte “terör destekçiliği” gerekçesiyle yerden yere vurdu; mali ve diğer yaptırımların uygulanması önerileri yaptı. Hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi Partili üyeler, Katar ve Türkiye’yi “dost mu düşman mı olduğu belirsiz” ülkeler diye tanımladılar. Kimi vekiller “Erdoğan rejimi” gibi ifadeler kullanırken, kimileri Türkiye’yi “IŞİD’e alenen destek olmakla” itham etti.
Oturumda, Katar’ın Hamas siyasi büro şefi Halid Meşal’e ev sahipliği yaptığı ve 400 milyon dolar yardımda bulunduğu, Türkiye’nin de açıkça Hamaslı sürgünlere yardım edip Gazze’deki Hamas hükümetine 300 milyon dolar verdiği aktarıldı. Türkiye hükümetinin Müslüman Kardeşlerle açık ideolojik bağlarına vurgu yapıldı.
Cumhuriyetçi Ted Poe, “Mesajımız açık olmalı: Hamas’ı mali olarak desteklerseniz, ciddi ve rahatsız edici sonuçları olur. Umarım Katar ve Türkiye dinliyordur” dedi.
Ros-Lehtinen, “dost mu düşman mı belli olmayan” tanımlamasına katıldığını söyleyerek, “sözde müttefiklerle” ilişkilerin etkileneceğini vurguladı. Florida’dan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Ron De Santis, “Benim için ilginç olan pek çok üyenin haklı olarak Hamas’ı fonlamakta Türkiye’nin rolünden söz etmesi Katar’ın rolünden söz etmesi. Bu adamları IŞİD’le ilgili olup bitenlerde de ‘olağan şüpheliler’ olarak görüyoruz.
Suriye’nin içine akan cihatçılar var, nereden geliyorlar? Türkiye’den geliyorlar. Açıkça kendini Müslüman Kardeşlerle aynı safta konumlayan bir lider var, küresel cihatta. Sözde bu NATO üyesi olan bir ülke” ifadelerini kullandı.
Demokrasileri Savunma Vakfı’ndan Jonathan Schanzer, hazinenin Türk ve Katarlı kişi ve kuruluşlara yeni yaptırımlar getirmesi gerektiğini savunarak, “Türkiye ve Katar’a yönelik yumuşak yaklaşım işe yaramadı” diye konuştu. Türkiye’ye silah satışları ile Katar’la 11 milyar dolarlık silah anlaşmasının askıya alınması için Kongre’ye çağrı yapan Schanzer, ABD’nin Katar’daki El Udeid hava üssüne alternatif arayışına başlanmasını istedi, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Irak Kürdistanı’nın bu konuda istekli olduğunu söyledi. Schanzer, “Katar’a, Hamas’la ilişkilerini sürdürdüğü takdirde, sonsuza dek ABD koruması altında olamayacağı çok açık bir mesajla iletilmeli” diye konuştu.
Sadece Amerikan Kongre üyeleri değil Almanya da daha önce Katar’ı IŞİD’e destek vermekle suçlamıştı. Bütün bunlar bölgede bağımsız duruşu ve tutumları yok etme kampanyasıdır. Herkesi ve her şeyi Batı çıkarlarına bağlama hevesi ve teşebbüsüdür.
Ne rastlantı! Ortak ruhun yansıması olarak da görülebilir. Aynı günlerde daha doğrusu 10 Eylül Çarşamba günü ( 2014) Haber Türk’te Sol Özel’in ‘IŞİD kararı’ başlıklı yazısını okudum. IŞİD konusunda pek lazımmış gibi Türkiye’nin ABD ile aynı çizginin tutturulamadığını ve aynı noktaya gelinemediğini yazıyor. Sanki Türkiye buna mecburmuş gibi!
Öyle olsaydı, 1991 ve 2003 yıllarında ABD ile birlikte olurduk. Sözü uzatmaya gerek yok. Birileri Jerusalem Post’ta yazılacak yazıları Türk matbuatında yazıyor. Türkiye’yi ABD ile aynı dalga boyunda görmek istiyor. Şöyle düşünüyor olmalılar. Türkiye ABD ile aynı çizgiyi tutturursa nasıl olsa İsrail ile aynı çizgiyi paylaşır! Haksız değiller.