Mustafa Kemal Atatürk'ün mozolesiyle ilgili uzlaştırıcı hiçbir şey yok. Ankara'nın merkezinde düz bir tepeyi işgal eden, 20. yüzyıl ulus inşasına dair inatçı bir anıt. Yine de Barack Obama'nın nüfusunun çoğu Müslüman olan bir ülkede ABD Başkanı olarak ilk kez halk önüne çıkışı burada gerçekleşti. Ziyaretçi defterini dinler arası bir uyum vizyonuyla değil, 'Atatürk'ün modern ve müreffeh bir Türkiye vizyonuna' destek sözüyle imzaladı. Obama daha sonra Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ve sırasıyla en büyük siyasi partilerin liderleriyle görüştü.
Obama'nın - 'dünyayı daha iyi bir hale getirmek için asırlardır çok şey yapmış olan' - İslam'a övgü şarkısı daha sonra geldi ve bunu elbette Ankara'da yaptı, zira Atatürk'ün mirası çoğunlu-ğun dini olarak Ortadoğu'ya bağlı oldu- ğu Türkiye'yi sıkı sıkıya Batı'ya bağlıyor.
ABD'nin görüşü hafife alınamaz
Başkan'ın dünkü programı Türkiye'nin genellikle hevesi kırılmış Avrupa sevgisine cesaret verecektir. Yani Obama'nın Türk meclisinde yaptığı ve Türkiye'nin AB üyeliğine Amerikan desteğini 'Avrupa etnisite, gelenek ve din çeşitliliğiyle kazanır' temeline dayandırarak yeniden ifade ettiği konuşması da bu işlevi görecektir.
Olması gereken de bu. Obama, selefi gibi, Türkiye'nin birliğe girmeye çalışan diğer AB komşuları kadar bunu hak ettiği ve gerekli olan geniş kapsamlı reformları hayata geçirir geçirmez Türkiye'ye üyelik verilmesi gerektiği konusunda haklı. Dahası, bu görüşü ifade etmeye sonsuz hakkı var. Eğer bu, Cumhurbaşkanı Sarkozy'yi, göründüğü üzere, rencide ediyorsa o halde Fransa lideri bu duyguyla yaşamayı öğrenmek zorunda kalacak. Sarkozy elbette teknik olarak Türkiye'nin hız kesmiş olan üyelik müzakerelerinin kaldığı yerden devam edip etmeyeceği yönündeki nihai kararın AB üye devletleri tarafından alınacağı konusunda haklı. Ancak ABD'nin bu hayati tartışmada yeri olmadığı iddiasında hatalı ve açık söylemek gerekirse küstah.
Avrupa Yeni Dünya'ya nasıl yaşanacağı ya da kaderi ve sorumlulukları konusunda (ister iki dünya savaşında olsun isterse pas kuşağındaki kendi istihdamları pahasına serbest ticareti yaymakta olsun) ders vermekten asla utanmadı. Nasihat aksi yönden geldiğinde, Avrupa buna ciddi dikkat atfetmeli. Sarkozy'nin Obama'nın Türkiye'nin üyeliğine desteğine tepkisi Almanya Başkanı Angela Merkel tarafından dikkate değer bir soğukkanlılıkla tekrarlandı. İkisi de umulmadık bir tepki değildi ve ikisi de kısmen daha fazla genişlemenin mevcut üyelerin sırtına bindireceği ekonomik yükten duyulan endişeden kaynak-lanıyordu. Ama Fransız-Alman duruşu aynı zamanda Türkiye'nin AB üyeliği ihtimali karşısında derhal (aslında Aydınlanma'dan beri kıtanın sıyrıl-makta olduğu) homojen bir 'Hıristiyan' kimliğine sarılan seçmenlerin hemen hemen kamufle edilmiş ırkıçı eğilimini tatmin etme çabasından kaynaklanıyor.
Romanya'dan farkı yok...
Obama dünkü konuşmasını Suriye, İran ve İsrail-Filistin çatışmasına dair kampanya temalarını yeniden ifade etmek üzere de kullandı. Ama konuşmasını bilhassa Türkiye için bir kürsü olarak değil, örnek olarak kullanması önemliydi. Türkiye İslam'ın ve modern demokrasinin bir arada var olabileceğinin canlı bir kanıtı. Türkiye AB üyeliğine uygun olmak için daha çok şey yapmak zorunda, bilhassa kurumsal yönetim ve yargı bağımsızlığı alanlarında, ancak çoktan üye olan Bulgaristan ve Romanya da bunları yapmak zorunda. Kimse Türkiye'nin AB'nin 28. üyesi olmaya hazır olduğunu iddia etmiyor, ama ABD bu fikri bağrına bastı ve Avrupa da öyle yapmak zorunda. (Başyazı, 7 Nisan 2009)
Kaynak: Radikal