Sırbistan geçen aralıkta AB üyeliği için başvuruda bulundu. Uzun bir süreç bu ve yükümlülükleri var. Fakat nihai üyelik Sırbistan’ın siyasi geleceği açısından, Slobodan Miloşeviç’in cani rejiminden Avrupa’nın adalet ve özgürlük standartlarına bağlı anayasal bir yönetime doğru bir dönüşümü temsil edecektir.

Başvuru süreci ilerleyecekse, buna Miloşeviç yıllarının alâmeti farikası haline gelen bir suçun tanınmasının eşlik etmesi gerekecek: Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da 8 bin sivilin Bosnalı Sırp güçler tarafından katledilmesi. Sırbistan parlamentosunun tartıştığı katliamı kınayan ve bundan dolayı özür dileyen tasarı, savaş sonrası Avrupa’sında eşi benzeri görülmeyenbir suç için asgari bir tarihsel muhabeseyi ifade ediyor.

Fakat her şeye rağmen memnuniyet verici bir kabul bu.
Srebrenitsa’yla ilgili hakikat önemli; kurbanların aileleri, Sırbistan’ın siyasi evrimi, bölgesel uzlaşma ve geçen asırda Avrupa’yı kasıp kavuran yabancı düşmanlığıyla atavizm güçlerinin dirilmemesini garanti etmek açısından ihtiyaç duyulan uyanıklık için önemli. Ve Srebrenitsa’ya dair gerçeklerin tarifi neredeyse imkânsız.

Kurbanlar (otobüsler dolusu insan) gün boyunca onlu gruplar halinde sıraya dizildi ve sırtlarından vuruldu. AB’nin Drazan Erdemoviç hakkındaki iddianamesine göre, bu genç asker tek başına 70’e yakın insanı öldürdüğünü hatırlıyor: Öldürdüklerinin çetelesini tutmamış. Erdemoviç 1996’da 10 yıl hapsis cezasına çarptırıldı, ceza temyizde yaşı ve pişmanlığı dikkate alınarak beş yıla indirildi. Üç yıl zarfında da serbest bırakıldı. Gerek adalet yönetiminde gerekse Sırbistan’ın suçu kabul etmesinde açıklık ve hakikat tam olarak karşılığını bulmuş değil.

Srebrenitsa 1945’ten bu yana sivillere karşı işlenen en büyük katliamdı. Fakat savaş sırasındaki bir aşırılık da değildi. Belgrad’da Miloşeviç tarafından başlatılan bir kampanyanın parçasıydı. Miloşeviç Bosna’yı parçalamak için Hırvatistan’daki muadili Franjo Tudjman’la meşum bir gizli plan hazırladı; Dubrovnik ve Saraybosna’daki tarihi mekânlara ağır zarar verdi; Yugoslavya’nın birleşik devletinin silahlı güçlerini kendine mal edip ülkeyi oluşturan diğer cumhuriyetlere saldırmak için kullandı ve Bosnalı Sırp milislerle gizli, fakat kanıtlanabilir bağları aracılığıyla iç savaşı ve Bosnalı Müslümanların şiddet zoruyla tehcirini başlattı.

Uluslararası Adalet Divanı 2007’de Srebrenitsa’nın bir soykırım eylemi olduğunu belirledi. Bazı Bosnalı liderler Sırbistan’daki tasarıyı anlaşılır gerekçelerle eleştiriyor, çünkü tasarı bu terminolojiyi kullanmıyor. Tasarı buna rağmen hesap vermek açısından bir ilerleme teşkil ediyor.

Holokost’u inkâr tekniklerini örnek aldılar
Miloşeviç Lahey’de yargılanırken, katliamın bir oyun olduğuna dair acınası ve dengesiz bir iddia öne sürmüştü. Şu an aynı mahkemede yargılanan Bosnalı Sırp lider Radovan Karaciç de benzer bir savunma yürütüyor. Onların her iki siyasi uçta yer alan Batı’daki propagandacılarıysa, Holokost inkârı tekniklerini taklit eden savlar ortaya atıyor. Bu artniyetli çarpıtmalarla bağını koparmak Belgrad’ın çıkarına.

Srebrenitsa tasarısı doğru ve geç kalmış bir adım, fakat sözler yeterli değil. Bosnalı Sırp güçlerinin komutanı Ratko Mladiç hâlâ firarda. Mladiç kurbanlara ve BM’ye yalan söylemişti. Srebrenitsa’ya dair hakikati resmen tanımanın ardından Sırp hükümeti sonunda Mladiç’in peşine düşmeli ve onu adalet önüne çıkarmalı. Bunu yapmak ülke içinde tartışmalar yaratacaktır, fakat düşmanca sesleri susturmak için Sırbistan adil olmalı ve korkmamalı. (Başyazı, 31 Mart 2010)

Kaynak: Radikal