Cumartesi günkü uçak kazasında Polonya Devlet Başkanı Leh Kaçinski’yle eşi Maria’nın da aralarında bulunduğu 96 insanın hayatını kaybetmesinin şoku tazeliğini korurken, onların nereye veya niçin gittikleri unutulmamalı. Bu heyet, 1940’ta Sovyet güvenlik birimlerinin Katin Ormanı’nda 20 binden fazla Polonyalı savaş esirini planlı bir biçimde katledilmesini anmak için yola çıkmıştı. Böyle bir yolculuğun yapılabilmesi bile, 20. asrın en acılı ikili ilişkilerinde kaydedilen ilerlemeye dair çok şey anlatıyor. 1990’a dek Rusya Katin’deki sorumluluğunu kati surette reddetti.

Stalin hükümdarlığının büyük kısmı gibi, bu olay da Rusya’nın 20. asra dair resmi anlatısında hâlâ netameli bir yere sahip. Bugün bile Moskova’da birini sokakta durdurduğunuzda, size 2. Dünya Savaşı’nın 1941’de, Nazi Almanyası’na karşı bir müdafaa savaşı olarak başladığını anlatacaktır muhtemelen. Savaşın aslında birkaç yıl önce Rusya Nazilerin safında yer alırken başladığını ima ederseniz, düşmanlıkla olmasa bile şaşkınlıkla karşılaşabilirsiniz.

Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı Mihail Gorbaçov’un Katin katliamını kabul etmesinin üzerinden 20, Rusya’nın eski devlet başkanlarından Boris Yeltsin’in ülkesinin sorumluluğunu açıkça tanımasının üzerinden 18 yıl geçti. Fakat birçokları hâlâ bunun aslında Almanya’nın suçu olduğunda ısrar ediyor. Rusya’nın dahlini kabul eder görünen Başbakan Vladimir Putin bile nedamet getirmeyi tekrar tekrar reddederek Polonya’nın düşmanlığına yol açıyor. Meseleye dair söylem, Polonya-Rusya ilişkilerinin yönünün değerlendirilebildiği bir rüzgar gülü haline geliyor giderek.

Son haftalar çok da iyi bir yön göstermiyor. Bir hafta önce Rus devlet televizyonu 2007’de Oskar’a aday gösterilen ve katliamı anlatan Polonya filmi Katin’i yayımladı; film Rus devlet basınınca yerden yere vurulmuş ve sinemaların boykotuyla karşılaşmıştı. Bu yukarıdan emir verilmeksizin olabilecek bir şey değildi. Dahası, kazanın üç gün öncesinde Putin, Polonyalı muadili Donald Tusk’la birlikte Katin için yapılan bir anmaya katıldı. Bunu yapan ilk Rus lideriydi.

Ancak kazadan hemen sonra komplo teorilerinin ortaya atılması şaşırtıcı değil. Kaçinski ateşli bir anti-komünistti ve Putin’i sertçe eleştirmişti. Kendisini sık sık, Kremlin’in emperyalist emellerine karşı Polonya’nın savunucusu olarak sunuyordu.

Yolculuktan önce vize alamayabileceğini söylerek şaka yapmıştı. Polonyalılar bugün Rusya’ya baktıklarında, eski zalimlerinin milliyetçiliğinin dirildiğini ve Stalin’i korkuyla değil, sitayişle anma eğiliminin güçlendiğini görüyor. Ürpermeleri kimseyi şaşırtmamalı.

Kaçinski’yle uçanlar arasında Genelkurmay Başkanı Franciszek Gagor, Merkez Bankası başkanı Slawomir Skrzypek, meclis başkanı Jerzy Szmajdzinski, dışişleri bakan yardımcısı Andrej Kremer ve 15 vekil vardı. Dört general, bir amiral ve kıdemlı kilise temsilcileri de uçaktaydı.

Polonya için bu sadece bir trajedi değil, siyasi bir beyin takımının yok olması anlamına geliyor. Bir uçak kazasında ölen son Polonya lideri, 1943’te sürgündeki hükümetin başkanı Wladyslaw Sikorski’ydi. Uçağı Cebelitarık üzerinde düştüğünde, o da Rusya’yla Katin konusunda sürtüşüyordu. Putin’in kazayla ilgili soruşturmaya şahsen nezaret edeceğini açıklaması pek rahatlatıcı olmayacak, hatta tam tersine rahatsızlığı artıracak. Bu ölümlerin ikili ilişkileri germe ihtimali, itidalin galebe çalması gereğinin önemini hatırlatmaya hizmet etmeli.

Bugün Polonya sadece özgür ve liberal AB’nin ayrılmaz parçası ve hayati bir NATO müttefiki değil. Aynı zamanda özgür Batı’yla Rusya arasındaki ilişkide bir ön cephe olmayı sürdürüyor; ki hatırı sayılır sıklıkta uçurumun kenarında sallanma emareleri gösteren bir ilişkiden söz ediyoruz. (Başyazı, 12 Nisan 2010)

Kaynak: Radikal