Britanya’da yaklaşan genel seçimin en zorlu sorularından biri şu olmalı: “Hükümet ne içindir?” Britanya’nın 21. asrın dünyasında ilerlemek için ne tür bir devlete ihtiyacı var?
Muhafazakâr Parti’nin önceki gün yayımlanan manifestosu, bu soruya cevap vermek yönünde çarpıcı şekilde tutarlı bir çaba. Belgeye damgasını vuran ateşli inanç şu: Hükümet fazla büyümüş ve hantal durumda, iş dünyasına yük oluyor ve insanları refah devleti bağımlılığına kilitliyor. Bunlar, The Times’ın kuvvetle katıldığı fikirler.
Fakat bu, karşıtlarının iddia ettigi gibi, bir ‘sıfır devlet’ manifestosu da değil. Muhafazakâr Parti’nin Başkanı David Cameron’ın devleti daha küçük olacak, fakat sesi de yüksek çıkacak. Bu belgeye göre, devlet değişimin ‘kışkırtıcısı, katalizörü ve perçinleyicisi’ olacak. Cameron’ın Büyük Toplumu azgın bireyciliğe bir geri dönüş değil, toplulukları ve sivil toplumu güçlendirmek yönünde radikal bir girişim.
Cameron’ın [manifestoya verdiği isim olan] ‘Britanya Hükümetine Katılma Daveti’ne herkes icabet etmeyecektir. En başta, bu şekilde hitap edilmeye alışık değiliz. Kulağa zor işmiş gibi geliyor- üstelik Lordlar Kamarası’nda bedava yemek de yok. Bazı seçmenler tarafından bir reklam oyunu gibi görülebilir. Fakat iktidarı halka taşıma söylemi bu manifestoda birçok bakımdan ikna edici tezahürler buluyor.
Polis şeflerinin doğrudan seçilmesini sağlamak, halkın vergi artışlarını veto etmesine ve milletvekillerini görevden almasına imkân tanımak, kamu sektörü çalışanlarının verdikleri hizmetleri yönetmesine yardımcı olmak, hastaların bütün sağlık kurumlarına gidebilmesini mümkün hale getirmek, ebeveynleri ve başkalarını yeni okullar kurmak konusunda teşvik etmek... Bütün bunlar kamu hizmetlerinin rekabetçi dinamiğini değiştirmek suretiyle yaşam standartlarının yükseltilmesi umudu veriyor. Bunların bazıları gerçekten de sıkı mesai gerektirebilir. Fakat sonucu bürokrasinin ciddi şekilde azaltılması ve şeffaflıkla etkinliğin artırılması olacaksa, zor işin altına girmeye değer. Kamu görevlilerinin maaşlarından yerel suç rakamlarına kadar her şeyi yayımlayarak hükümeti daha şeffaf hale getirmek, son derece güçlü bir prensip.
Muhafazakârların David Cameron liderliğinde epey kafa patlattığı belli. 2010 manifestosu 2005’tekinden külliyen farklı. En mühim meseleyi oluşturan ekonomi konusunda daha cesur olabilirdi.
Kamu borçlarının büyük kısmının gelecek parlamento döneminde ödenmesi kesinlikle gerekli bir vaat. Fakat Muhafazakârlar bütçenin en ağır kalemlerinden sağlık harcamaları konusunda kaçamaklı konuşup manevra alanını daraltmamış olsaydı, bu vaat daha muteber olabilirdi.
Bütçe çağının acilen azaltılması gerektiğini sürekli savunan bir parti, bunu nasıl gerçekleştireceği konusunda daha fazla ayrıntı verme cesaretini de göstermeliydi. Kamu sektörü emekli maaşlarını 50 bin sterlinle sınırlamak ve kamu borcu ödemelerinin büyük kısmını bir yıl için dondurmak mantıklı, keza daha varlıklı ailelerin vergi indirimlerini kaldırmak da; evlenen çiftlere gereksiz yardımlar vermekse değil. Verimlilik tasarrufuysa, gerçekten hayata geçirilmedikçe laftan ibaret kalacaktır.
Pragmatik, kışkırtıcı ve zeki
Manifestolar genellikle sıkıcı olur. Bu öyle değil. Düşünmeye kışkırtan, hayal gücü ve zekayla dolu bir metin var karşımızda. Ayakları yere basıyor, açık fikirli ve başka ülkelerden fikirlerle tatlandırılmış. Pragmatik, fakat karmakarışık bir siyaset bohçasından ibaret de değil. Ekonominin ve kamu maliyesinin iç karartıcı durumu göz önüne alınıldığında, girişimci ruhu dizginlerinden boşaltıp devleti yeniden şekillendirmek için bir fırsat söz konusu. Muhafazakâr Parti içinde bir grup insan, iyi yönetimin daha az harcayıp daha fazla iş yapabileceğine dair güçlü bir tez öne sürüyor.
Modern muhafazakâr politikaları bir arada tutan entelektüel bağı görmek istiyorduk. Cameron’ın niye başbakan olmak istediğini de soruyorduk. Dün bu sorulara cevap aldık. (Başyazı, 14 Nisan 2010)
Kaynak: Radikal