Küresel sistem geçmiş ilişkileri dönüştürdüğü oranda, başarısını tekrar dolaşıma aktararak büyümeyi sürdürüyor. Dünya üzerinde her noktada varlığını hissettirme arzusu, belirli bir ölçü içerisinde yürüyüşünü sürdürüyor. Ekonomik bağımlılığın tüketim üzerinden sağladığı ilişki, siyaseti doğrudan etkiliyor. İletişimin merkezden sunduğu cazibe, aynı zamanda arkasından farklı bir korkuyu beraberinde getiriyor.
Küresel sistemin sahipleri, meramlarını akıştaki kabul edilirlikle sağlama yoluna gittiklerinden yıpranmaları veya farklı niyetleri açıklık ifade etmiyor. Devasa pazarla konuşan ve entegrasyonu kontrol altında tutan güçler, devletleri aşarak varlıklarını hayat tarzı üzerinden izleme yolunu yeğliyorlar.
Dünyayı, gönüllü kazanılmış, kendi hayat normlarıyla kontrol etmenin ayrıcalıklı rahatlığıyla izler ve yönlendirirler. Yönetmenin en etkin biçimi, hissettirmeden, kişiye ve topluma kendi seçimiymiş zannı uyandırarak yapılanıdır.
Küresellik zevk alanlarını aynı mantaliteyle çeşitlendirerek, özgürlüğü varoluş bağlamından, tüketimin anlık hazlarına aktararak, kişiye ayrıntıda ayrıcalık hissi zerk eder. Küresellik bu bakımdan çok katmanlı,siyaset, ekonomik, kültürel boyutlu toplumsallıktan kişi algısına hükmeden devasa sistem olarak karşımıza çıkar.
Arap Baharı olarak telakki edilen, İslam coğrafyasındaki operasyon, Yeni Dünya Düzeni /Küreselliğe adapte etme adına, direnç noktalarını tesviye etme işleminden ibaretti. Ancak Müslümanlar arası körüklenen, hazır hale getirilip lojistik destek verilen akılsızlığın/çatışmanın böylesine "verimli" olabileceği öngörülmemiş olabilir.
Küresel sistemin ülke yönetimlerinin niteliği ile ilgisi yönlendirilme kabiliyetiyle orantılıdır.
Mesela Suudi yönetiminin krallık olması, kimi ülkelere demokrasi adına yapılan müdahale duyarlılığını öne çıkarmaz. Sisteme bağlılığın ve işleri kolaylaştırmanın aracı olan rejimin adı ne olursa olsun, istenen verimin alınması karşılığında sorun yoktur. Krallık veya başka bir rejim, adı demokrasi olsa bile, sisteme direnme iradesi oluştuğunda sorun olarak operasyona müstehak olur.
Küresel düzen, estetik, çok ince; aracı yerine göre değişen, çok boyutlu dayatmacı özelliklere sahiptir. Meşruiyetini karşı toplumların çaresizliğinden devşirir. Dayatmacı yapısını bu sayede özgürlük üzerinden pazarlama rahatlığı elde eder.
Küresel sistemin korkusu, yayılma karakterine sahip milli iradelerdir. Ülke ölçeğinde ortaya çıkan ve bir başka ülkeyi etkileme özelliği olmayan iradeler, devasa sistem karşısında korumasız kalmaya mahkum olduklarının bilincinde olarak, zaman zaman çekimser kalarak biçimsel muhalefetle yetinirler.
Soğuk savaş sonrası cesamete kavuşan Küresel sistem, İslam'ı potansiyel tehlike olarak karşısına aldı. Doksanlı yıllardan itibaren süregelen mücadeleye bakıldığında, duruma uygun, yumuşak ve sert müdahale ile dönüştürme çabası aralıksız sürüyor.
Bosna'dan Yemen'e uzanan sürecin ortaya koyduğu gerçek, İslam'ın etkisiz haline bile tahammül edilemez olduğu gerçeğidir.
Hristiyanlığın bir başka dinle yaşayamama karakteri, sermaye üzerinden seküler zeminde siyonist çevrelerle güç birliği yapmasına mani değil. Küresel sistemin ortaklığı, sermaye gücünün önceliğiyle, bu iki gücün Neocon gecişkenliğiyle vücut buldu.
Herhangi bir halkı Müslüman ülkede ortaya çıkacak milli irade, dünya sistemi açısından bir biçimde, müdahaleyi gerekli kılar. Çünkü İslam’ın evrensel karakterinin İngiliz tecrübesinde kayıtlı yapabilirliği mevcut.
Yan yana gelmesi imkansız üç radikal bakışın, hangi " akıl"la can ciğer hale gelmesi, iki ayrı milliyetçiliğin ortak stratejide buluşması, görülmüş alışılmış bir durum değil. Meşruiyet tanımının kendisi başkalaşım geçiriyor.
Hemen her ülkede, iki çeşit iradenin varlığından söz etmek mümkün. Biri milli irade, diğeri Küresel algıya endeksli irade. İkinci iradenin, hazırcı, bir oranda zorlama ve kolaycılık taşıdığını ve karmaşık özellikleriyle, teslimiyetçi olduğu söylenebilir. Üstelik bu hal, yeni de değil. Osmanlı'dan tevarüs eden teslimiyetçi yapı, evrensele erişmiş durumda. Ülke ve kendi insanından önce, evrensel anlayışın bakışını önceleyen ezilmişliğin algı dünyası, özümseme aşamasıyla yeni, kozmopolit kimliğe ulaşmış durumda.
Türkiye'deki seçimi, bu açıyı ihmal ederek değerlendirirsek, eksiklik yapmış oluruz. "Dünya beşten büyüktür" diyebilmek fincancı katırlarını ürkütmek demektir. Perdeleri kaldırmak, yalın gerçeği haykırmak ve zihnin silkinmesini sağlamak Küresel dünyanın sindireceği bir durum değil.
Dünyada yapılan ikiyüzlülüklere sessiz kalmamak, İslam dünyasındaki gençliğin kalbine dokunmak, farklı coğrafyalarda bayrak olup ele alınmak cezasız kalacak bir durum değil. Herkesin bildiği ama normalmiş gibi, korkudan dolayı söz edemediği beş ülkenin kabul edilemez veto ayrıcalığını dile getirmek, büyük bir cesareti gerektiriyordu.
Sonu ne olursa olsun, bu gerçeği dillendirip çarpıklığı düzeltmedikçe, Küresel sistem dünya üzerinde zulümle süren iktidarına devam edecektir.
Diğer taraftan, İslam’ın her yaşta ve her statüde mümini dinamize eden özelliğinin parlamenter siyaset kalıplarına, tümüyle hapsedilmesinin ne oranda isabetli olup olmadığı üzerinde fikretme ihtiyacı söz konusudur.
Her defasında, bu doğrultuda sosyalleşmenin, sivil alan çalışmasının önemine yaptığımız atıfların, yeniden düşünülmeye değer olduğu günler içinden geçiyoruz.