Obama'nın vaat ettiği değişimi Ortadoğu sorununa yaklaşımında sınayacağız. Yeni başkan Amerikan dış politikasının İsrail'e tam destek ilkesini değiştiremeyebilir

Gerçek bir değişim mi olacak, yoksa yüzeysel bir değişimden mi ibaret kalacak? ABD'nin yeni başkanı bu soruya yeterince net yanıt vermiyor. Zira seçim söylemi birçok çelişkili ifade içeriyordu. Fakat Barack
Obama da, Harry Truman'dan George W. Bush'a kadar 2. Dünya Savaşı'ndan bugüne dek bütün ABD başkanlarının bel bağladığı değişmez 'İsrail'e bağlılık' ilkesini sürdürüyor. Bu ilke, bütün Amerikan yönetimlerin dış politikasının esaslı kaynağı olagelmiştir.
Şöyle ki, Yahudi devletinin güvenliğinin gerektirdiği hususlara, ABD'nin çıkarlarını kurban etmeyi gerektirse dahi her yönetimin uluslararası hareketlenmesinde öncelik verilir.
Obama'nın 20 Ocak'ta resmen görevini teslim alana kadar önümüzdeki haftalar boyunca açık olması gereken soru şu: Acaba başkan İsrail'e tam bağlılık ilkesinin dışına çıkar mı? ABD'yi Siyonist
Yahudiliğin esaretinden kurtaracak gerçekçi değişim metodunu yapılandıracak mı?
Özellikle de bu sorunun yanıtı, yeni başkanın İsrail'in güvenliğiyle veya Ortadoğu'da büyük bir bölgesel güç olarak üstünlüğünü sürdürmesini garanti etmekle  bağlantılı herhangi bir soruna karşı ABD'nin alacağı tavrı aydınlatacak.
Aslında Obama'nın eğilimlerini sınamak için beklemeye pek gerek de yok. Zira Obama kampanyası sırasında, İsrail'i savunmakla 'sorumlu' olduğunu ve birleşik Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak gördüğünü açıklamıştı. Ardından dostluğunun ifade etmek için kampanyasına geçici bir süreliğine ara verip Yahudi
devletini ziyaret etmişti. Bununla birlikte, seçim propagandasında söylenenlerin iktidar olunca kısmen de olsa değişebileceği yaklaşımından hareketle bu açıklamalarına şüpheyle bakalım.
Öncelikle yeni başkanın Filistin-İsrail ihtilafına karşı nasıl tavır alacağına bakacağız. Soruna temiz bir gözle mi bakacak, yoksa bir tarafa karşı ötekine mutlak bağlılık mı sergileyecek? İşgale yönelik Arap direnişine karşı tutumunu da bekleyip öğreneceğiz. Hamas, Hizbullah ve diğerlerini 'terörist' örgütler olarak görüp görmeyeceğini ve bir yandan İran'ın nükleer programı, diğer yandan İsrail'in nükleer cephaneliğine yönelik yaklaşımını öğreneceğiz.

 

Kaynak: Radikal