Adalet her yerde, herkese, acil kaydıyla, gerekli. İnsan ilişkilerinin zemini olarak en sade ilişkiden ceza bahsine, adalet ihtiyacı günümüzün yakıcı taleplerin başında geliyor. Toplum, günlük akışta geleneğe yüklediği değerlerle meselelerini çözerken, yargı düzleminde sorunun varlığı, kaba biçimiyle kendini gösteriyor.

Yargı kararları kamu vicdanını rahatsız ediyor, maşeri şuur tarafından kabul görmüyorsa ortada bir yargı sorunu var demektir. Sorunun üzerine gidildiğinde ya yasalardan kaynaklanan bir sorun, ya da işleyişten neşet eden aksaklıklarla karşılaşırız.

Adalet kimi zaman, çeşitli nedenlerden ötürü, yasalara yansımaz. Vatandaşın devlet için var olması gerektiğini va’zeden anlayışlarda, anayasalar korumacıdır. Vatandaş her türlü kötülüğün kaynağı olarak görülür ve devlet onu sahiplenen seçkinler eliyle korumaya alınır. Bu tür düzenlemelerin alt metinleri de aynı minval üzere, devletten yana insanın aleyhine cereyan eder.

İnsanı, devlete bakışıyla ayrıma tabi tutan anayasalardan adaletin sadır olması mümkün olamaz.

Diğer yönden, yasaların nispeten adaleti yansıttığı durumda, çarpık kararların çıkmasında, farklı ihtimallerin devrede olması sözkonusu olur. Hakimler üzerinde oluşan çeşitli baskılar yanında, karar veren vicdanın tarafgirliği de devreye girmiş olabilir.

Sözünü ettiğimiz bu ihtimallerin hemen hepsini gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Son yıllarda ortaya çıkan tabloda siyasetle yargının paralel gündemlerle iç içe geçtiğini görüyoruz. Bu durumda ya siyaset yargıyı etkiliyor veya yargı siyasetin işinden kendine vazife çıkarıyor. Zaman zaman her iki şık yer değiştirebiliyor.

Yargının doğru karar verebilmesinin ilk ilkesi, tüm etkilere kapalı olmasında saklıdır. Hakim üzerine gelen bütün baskıları bertaraf ettiği gibi, kendinden gelen tarafgir fısıltıları da ayıklayabilmelidir. Vicdan sesiyle, diğer, sayısız yönlü fısıltıyı ayıramadan yapılacak yargılamalardan emin olamayız; olamıyoruz da.

İki ayrı partiye mensup aynı statüde tutuklu milletvekillerinden, bir parti mensuplarının bırakılması, diğerlerinin tutulması nasıl izah edilebilir? Kararın siyasi olduğu kanaati, diğer davalarla kıyaslanmadan da anlaşılıyor. Yargı siyasi erkin açılım kararını etkileyerek siyasi alana giriyor. Yine buna paralel olarak, anında tespit yapılması gereken olayları zamana yayarak, siyaset gündemini değiştirecek zamanlamayla ele alması, kamu vicdanını tatmin etmiyor.

Bin yıllık tarihi tecrübesi olan, cihan devleti birikimine sahip bir ülkede yaşanan yargı çarpıklıkları üzüntü vericidir. Yargının gel-gitleri siyasi seyirle öylesine iç içe yürüyor ki, ağır cezaya çarptırılan kimi kişilerin anında suçsuz görülüp anında görev üstlenmeleri, kafaları da karıştırıyor.

Bu durumda yargı adaletin uzağında kalıyor. Yargının böylesine doldur- boşalt yapması, yapılan yargılamaları güvensiz kılmaz mı? Sürekli yukardan bozulan yargı kararları mahkeme heyetlerinin üzerinde olumsuzluk duygusu oluşturmaz mı? Vicdanları yalama yapmaz mı?

Yargı kampanya açabilir mi?

Bütün bu ve benzer olaylar yaşanırken, adil yargılanma hakkının salimen işlediğine inanabilir miyiz?

Suçsuz bir insanı suçlamak kadar, suçluyu serbest bırakmak da vahimdir, cezayı gerekli kılar.

Ahiretin varlığı, bu nedenle de çok gerekli.