Küresel algı, planlanmış gelecek tasarımıyla menziller alıyor. Yumuşak güç olarak ifade edilen kültür, uzun vadede, ateşli silahlardan daha etkili işgaller gerçekleştiriyor. Zorlama olmaksızın gerçekleşen tesir "işgal" tabirini de dışlamış oluyor. Medyanın taşıyıcı gücü ile duygulara hitap ederek başlayan, külte dönüşerek sorgudan kendini kurtarıp hayat tarzına dönüşen anlayışlar, yerel kimlikleri yerle bir ediyor.
Moda, müzik, tiyatro, sinema, edebiyat günümüz dünyasında sanatın özgün ve bağımsız damarından beslenmiyor. Her bir dal, devasa bir sektör olarak dünyanın her yanına ulaşırken, ekonomik öncelikle birlikte dönüşüm imkânı da önem kazanıyor.
Uzağa gitmeye gerek yok. Ülkemizdeki örneklere bakarak da değerlendirme yapmak mümkün. "Büyük anlatı"ların bittiğini hissettiren nihilist romanlar, küresel tasarımın yerel projeleri olarak üretiliyor. Diğer sanat ürünleri de öyle. "Genel kabul" ifadesi, modern algının lehine kullanılarak, yerel görülen her çıkış, görmezden gelinerek tükenişe terk ediliyor.
Her alanda aynı seyir. Düşünce ve fikir düzeyinde güçlü bir mücadele yok; istenmiyor da.
Arzu edilen durum; her alanda melezleşme.
Öyle ki, cinsellik de bile, üçüncü cins teşvik görüyor, eleştiriye tabi tutulması çağdışı bir tavır olarak aşağılanıyor. Dinlerin, durumdan vazife çıkararak, kendilerine çeki-düzen vermeleri isteniyor ve herkes gereğini yerine getiriyor.
Görünürde icbar edici güç yok. Ancak ne oluyor da "Dünya vatandaşı" adlandırmasıyla öne konan model olağanüstü kabul görüyor?
Ülkemizde AB projelerine bir göz attığımızda, hemen ekseriyetin kadının dönüştürülmesini merkeze aldığını görürüz. "Kadına şiddete hayır" sloganını hükümet programı düzeyinde yürürlükte. Dışarıdan gelen biri, bu ülkede herkesin akşam işten dönünce, eve gelir gelmez yaptığı ilk işin, hanımını dövmek olduğunu düşünür. Töre cinayetleri salvosu da işin tuzu-biberi. Bir de buna "Kız çocukları okula" kampanyasını eklediniz mi, bütün eksikliklerden kurtulup AB'nin gözüne, küresel algının izanına başarılı bir sunum gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Kendinizi bahtiyar hissediyorsunuz.
Ak Parti hükümetinin bu yoldaki azami gayreti , çelişkinin ötesinde, gülünç olmaya başladı. Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin, en son şehitliği de resmileştirme yoluna giderek, dini, seçici algıya malzeme haline getirdi. Resmi irade, işini kolaylaştırmak adına, kimi konulara dini kavramları alarak, pek çoğun da da dışlayarak, hareket etmeyi sorun görmüyor.
Sorunun diğer önemli tarafı; "Yanlış yapıyorsun" diyebilecek güçlü bir irade, böyle bir topluluk yok. Ak Parti'nin karşıtının CHP olması, herkesi dilsiz, tepkisiz hale getirdi.
Bu durum içapçıcı değil.
Yeni Dünya Düzenine eklemlenmeyi yüzde elli oranında oy alan muhafazakar bir partinin sağlaması ilginç. Ancak sorun bu denli basit değil. Sorun; aidiyet bağını koruduğunu sanarak İslam'ın potansiyel gücünü, inancını/yapabilirliğini dönüşüme sunması. Potansiyel gücün, içini kendi eliyle boşaltıp yürürlüktekine ram olması.