11 Eylül'ün ardından Amerikan hükümetinin yaptığı hemen her şey sorgusuz sualsiz kabul gördü. Derhal Vatanseverlik Kanunu geçirildi, Amerikalıların iki yüzyıldan beri sahip olduğu özgürlükler kırpıldı. Kongre ve medyadan doğru dürüst bir hayıflanma bile gelmedi. George W. Bush, güvenlik doktrinini, Beyaz Saray'ın bir tehdit olarak gördüğü herhangi bir ulusa herhangi bir yer ve zamanda, önleyici savaş açma hakkı olarak tarif etti. Bush, küresel terör savaşını da ilan etti ve tarif ettiği teröristler her nerede bulunursa, oraya müdahale etmek için askeri ve istihbari kaynaklar seferber edildi. Amerikan yönetiminin onları daha güvenli kılacak bir şeyler yapmakta olduğuna dair Amerikan halkını temin eden ve fakat aynı zamanda pek çok temel haklarını ellerinden alan ve savaş çıkmasına sebep olan olayların şimdiye değin en ağır suçlar olarak kınandığı uluslararası düzeni baş aşağı çeviren şeytani bir pazarlıktı.
Kongre'de ve medyadaki bazı kişiler en baştan beri sükûnete davet etti fakat intikam çığırtkanları onlara galip geldi. İntikam, çok geçmeden bir dizi hastalıklı politikalar olarak surete kavuştu, feci Irak işgali gerçekleştirildi. 2010 bakış açısından o yıllara dönüp bakıldığında, ulusu sürükleyen şeyin korku olduğunu görmek mümkündür. Korku, Amerika'yı karanlık bir yola sokan sürece izin verdi ve Amerikan yönetimindeki o kişiler tarafından kışkırtılan şekilsiz terör tehdidinden beslendi.
11 Eylül'den bu yana maalesef çok az şey değişti ve bir kimsenin Barack Obama Amerika'sında gözlerini kapayıp 2001 yılında olduğunu, George W. Bush'un halen başkanlık koltuğunda oturduğunu hayal etmesi mümkündür. Amerikalı askerler Irak'a yerleştiler, Afganistan'da sayıları artıyor ve Yemen, Somali gibi yerlere müdahale etmek üzere hazır tutuluyorlar. Bugün George W. Bush zamanında olduğundan çok daha sık bir şekilde insansız uçaklardan Pakistanlı aşiretlerin üzerine Cehennem Ateşi füzeleri fırlatılıyor. Guantanamo Hapishanesi halen açık, Bagram Hapishanesi yeni Ebu Garib olmayı vaat ediyor. Beyaz Saray ağır başlı sözlerle Amerikan halkını küresel terör tehdidine karşı uyarmayı sürdürüyor ve tüm sürecin devam etmesi için korku bezirgânlığı yapılıyor.
Pek çok Amerikalı, G.W.Bush'un küresel terörle savaşından en baştan beri şüphe duyuyor ve kamyonların arkasına yapıştırılan çıkartmalar olarak kabul ediyorlardı. Terör, bir ulus veya bir grup değildir. Bir taktiktir. Âdemoğlunun yerden taş alıp birbirine fırlattığı ilk zamandan beri vardır fakat modern şekliyle, 1940'larda Haganah ve Stern Çeteleri'nin İngilizleri topraklardan söküp atmak için King David Oteli gibi sivil hedefleri vurduğu Filistin'de ortaya çıktı. Daha sonra da evlerini terk etmeleri için İsrail devleti tarafından Filistinli Araplara karşı kullanıldı. Terörizm, mahalli nüfusu yıldırmak ve direnme kabiliyetini zayıflatmak maksadıyla sivil hedeflere saldırmaktır.
Dolayısıyla bir terörist, teröre başvuran kişidir. Öyle değil mi? Bazı tariflere göre evet, öyle, ama aslında değil ve terörist kelimesi en nihayetinde teröre yapılan göndermelerden daha aydınlatıcı değil. Teröre başvuran grupları, daha geniş bir gündem adına bu taktiği uygulayan politik yapılar olarak görmek çok daha faydalıdır. Bu gerçeği tanındığında, bugünün teröristi siyasi rüzgârlar değiştiğinde yarının devlet adamı olur. Bugün veya bir zamanlar dünyanın "terörist" olarak gördüğü Hizbullah gibi gruplara bakılabilir. Hizbullah öne çıktı çünkü İsrail'in Güney Lübnan'ı işgaline direndi. İsrail'in kuzeyindeki yerleşimlerde yaşayan sivillere saldırmak için taktik olarak teröre başvurdu şüphesiz fakat başlıca gayesi, İsrailli işgalcileri söküp atmaktı. Terörle değil ama konvansiyonel askeri taktiklerle 2006 yılında bunu nihayet başardı ve hâkim olduğu bölgelerdeki fakirlere mal ve hizmet ulaştırarak saygınlığını artırdı. Lübnan hükümetinin ortağı oldu, siyasi parti şeklini aldı. İki ülke sınırı boyunca İsrail'le halen çatışmaktadır fakat dünyanın geri kalanını, özellikle de ABD'yi tehdit kabiliyeti sıfırdır.
Bir de Vietnam'ın Viet Cong'u var. Teröre başvurdular mı? Kesinlikle. Fakat ülkenin geniş bir kesiminde siyasi denetim tesis etmek ve Vietnam şehirlerinde korku yaymak için yaptılar bunu. Kendilerini yeterince güçlü hissettiklerinde ABD kuvvetleri ve Güney Vietnam ordusuyla da savaşmaya başladılar. Ve ağırlıklı olarak siyasi bir gruptu ve mesela kukla Vietnam hükümetini devirmek gibi siyasi hedefleri vardı. Viet Cong, terör taktiği uygulayarak ABD'yi hiç tehdit etti mi? Asla.
Son olarak da Taliban örneği var. ABD yönetimi Taliban'a terörist örgüt nazarıyla bakıyor ve Taliban, Afganistan'da denetim tesis etmek için sivilleri öldürmüştü gerçekten de. Fakat konvansiyonel yöntemler kullanarak ABD ve NATO kuvvetlerine karşı da savaş yürütmekte, savaş ağlarını mağlup etmek ve yozlaşmış devlet görevlilerini kökünden kazımak için çalışmaktadır ve Afgan halkına İslam şeriat hukuku altında adalet vaat etmektedir. Ülkenin pek çok bölgesinde Hamid Karzia hükümetinden daha fazla rağbet görmektedir. Afganistan'ı yönettiği zamanlarda katı dini bir hâkimiyet tesis etmişti fakat uyuşturucu üretimini ve savaş ağlığını da imha etmişti. Taraftarlarını hapsetmek ya da öldürmek dışında, onunla anlaşma yapmayacağınıza işaret ederek bu grubu terörist diye adlandırmanız bir şeyleri ıskaladığınızı gösterir. Esasen siyasi bir gruptur ve gerekli olduğuna hükmettiği vakit, sadece bir taktik olarak terörizmi kullanan potansiyel bir hükümet tarafı olarak görmektedir kendisini.
Amerikan yönetimi, teröre başvuran siyasi muhaliflerle anlaşma yapmayı reddederek esasen İsrail paradigmasını kabul etmiştir. Taliban gibi grupları terörist diyerek ötelemesi, onlara gerçek çıkarları bakımından yaklaşma fırsatının heba edilmesi demektir. Böylece grupların meşru şikâyetleri ve olumlu pozitif güdülerine kulak asmak da gereksizleşiyor. Ve tüm bir savı, tatsız addedilecek sonuçlardan sakınacak şekilde şekillendiriyor. Amerika Afganistan'da savaşıyor çünkü onlarla burada değil de orada savaşmak daha iyidir deniliyor. Hiçbir şey hakikatten bu kadar uzak olamazdı. Amerika'nın Afganistan'ı işgal ediyor olması hariç, Taliban'ın ABD'de hiçbir çıkarı muhakkak ki yoktur. Ron Paul'un da hakkıyla ifade ettiği gibi, burada terörist bir olayın gerçekleşmesi bizim orada olmamızdan dolayıdır. "Oradan" ayrıldığımızda "onlar" da buraya gelmeyecekler çünkü bunu yapmaları için hiçbir sebep yok.
Problem şu ki, kullandığımız dil, meseleyle ilgili düşüncemizi şekillendiriyor. Korku ve belirsizlik yaratmaya yarayan terör ve terörist gibi kelimelerden yakayı bir kez kurtardığınızda, aslında çok başka olan hakikate yaklaşmanız mümkün olacaktır. Beyaz Saray ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın terörist diye adlandırdığı gruplar gerçekte gücü kendi ellerine almalarına izin verecek bir değişim arayışındaki siyasi örgütlerdir. Bu tür gruplar her daim var olmuştur ve olacaktır. Pek çoğu Amerikan kuvvetlerinin ülkelerini terk etmesini istiyor, pek çokları, Washington'ın yoz ve otokratik Arap hükümetlerine destek vermeye bir son vermesini istiyor ve neredeyse hepsi, Amerika'nın müsamaha gösterdiği İsrail'in Filistinlileri aşağılamaktan vazgeçmesini istiyor. Böyle bakıldığında, Amerika'ya muhalefet etme amaçlarını kavramak zor olmayacaktır. Çeşitli grupları namevcut bir komplonun bir parçası olarak değil de, seçici olarak değerlendirilmesi gereken münferit vakalar olarak görmek de mümkündür.
Hakikat şu ki, Amerikan yönetimi Manici terimlerle tarif edilebilecek bir düşmana sahip olmayı yeğliyor. Terörizmi yekpare bir şey gibi sunarak Amerikan halkı arasında korku yaratmaya bakıyor; gerçekte çeşitli motivasyonları ve amaçları olan çeşitli siyasi gruplardan oluşan bir türlüdür. Ve terör taktiği cazibesini yitiriyor. Terörü benimseyen grupların sayısındaki artışın tek nedeni, Amerikan işgal veya saldırılarının sayısındaki artıştır; ama yine de sayılar çarpıcı değildir. Dünya çapında teröre başvuran grupların yandaşları sadece birkaç bindir. Genç Müslümanlar mücadeleye katılmakta gittikçe gönülsüz ve dini bir vazife olarak cihadın albenisinin azaldığına dair işaretler var. Ve iç çamaşırındaki bombayı patlatmak isteyen Nijeryalı bombacının olayında görüldüğü üzere terörizme başvuranların bizzat kendileri gitgide marjinal ve amatör bir hale geliyorlar; şansın yaver gitmesine rağmen yine de başarılamadı. Güvenlik süreçlerinde ve bilgi alışverişinde hata yapılmasaydı, Ömer Faruk Abdulmuttalib Amsterdam'da uçağa binmeden evvel tutuklanırdı.
Amerikalılar artık terörizmi veya korkuyu ağızlarına almamalılar çünkü büyük ölçüde boş bir tehdittir. Bir kimsenin köpek balığı tarafından yenmesi terör saldırısında ölmesi ihtimalinden daha yüksektir. Amerikan yönetiminin terörle savaşarak korkuyu beslemedeki etkinliği, savaşların sürmesini garantiye almakta, devlet mekanizmasını büyütmekte ve Amerikalı karar alıcıları gerçeğe karşı körleştirmektedir.
Dünyada güç için yarışan pek çok grup var. İçlerinden bazıları, denetimi ellerine alırken vicdansız davranıyor ve teröre başvurma istekliliği gösteriyorlar. Fakat ABD onları kendi hallerine bıraktığı müddetçe pek çoğu Washington'a karşı kayıtsızdırlar. Onları kendi hallerine bırakmak, ABD'nin benimseyeceği en iyi dış politika ve güvenlik politikasıdır.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı