Başkan adaylarının Afganistan ve devam eden diğer Amerikan savaşları hakkında ciddi bir tartışma yapamadıklarını pek çok kişi kenara not etti. Romney, kabul konuşmasında Afganistan’dan hiç bahsetmedi. Savunma yaparak Tampa’ya gitmeden önce Amerikan Lejyonu’na yaptığı konuşmayı anımsattı. “Amerikan başkanı da Amerikan Lejyonuna davetliydi ancak gidemeyecek kadar meşguldü. Benim kongrem sırasındaydı. Amerikan Lejyonuna gittim, ordumuz, ordumuza bağlılığım, üniformalı askerlerimize bağlılığım hakkındaki görüşlerimi açıkladım” dedi.
Paul Ryan da Afganistan’dan bahsetmeyişini savunmak için tökezleyenlerden. 4 Eylül’de Charlie Rose’a Romney’in Afganistan hakkında defalarca konuştuğunu, askerlerimizin fedakârlıkları karşısında minnettarlığını ifade etiğini, “güç üzerinden barış” için can attığını söylediğine işaret etti. Parti kongresinde yaptığı konuşmada muhariplere değindiğini, “muhariplerle görüşüp ülkemiz için neler yaptıklarına” dair onlarla konuştuğunu söyledi. İçerikten yoksun, beylik dış politika lafları dâhil Ryan söyleşisinden geriye kalanlar büyük ölçüde tutarsız; müstakbel başkan Romney’in Afganistan’a yönelik tutumu, 2014 öncesi ve sonrası güvenlik düzenlemeleri için “generallerimizle” istişare yaptıktan sonra bir “değerlendirmeye” varmakmış.
Obama hiç değilse Afganistan’dan bahsetmiş, 2008’de kendisine karşı kullanılan bir argümanla Cumhuriyetçilerle kafa bulmuştu: “Rakibim ve aynı partiden yarışa katılan rakibi dış politikada yeniler.” “Gördüklerimize ve duyduklarımıza bakınca, Amerika’ya pahalı mâl olmuş bir esme ve gürleme dönemine bizi geri götürmek istiyorlar. Her şeyden evvel, el Kaide değil de Rusya’yı, bir numaralı düşmanımız olarak anmazsınız -- şayet Soğuk Savaş zihniyetine saplanıp kalmamışsanız. En yakın müttefikimize danışmaksızın Olimpiyatları ziyaret edemiyorsanız, Pekin’le diplomasiye hazır değilsinizdir. Rakibim, Irak savaşını sona erdirmenin “trajik” olduğunu söyledi; ve Afganistan’daki savaşı nasıl sona erdireceğini bize söylemeyecek. Ben söyledim ve yapacağım.”
Romney ve Ryan, muhariplere Amerikan askeri olarak onlara saygı duyduklarını söylemenin bir dış politika olmadığını; generallere kulak vermenin Vietnam’ı “diriltme” veya hatta “Şimdi Kıyamet” formülü olduğunu göz önüne almalılar belki de. Obama ise neyi ve niçin yaptığını açıklamak yerine Cumhuriyetçilerin yapmak istediklerinin ne denli tehlikeli olduğunu anlatmak istiyor bize. “Usame ölüdür” sözü sadece basında yer tutar; başkan Obama, yumuşak savunma politikasının irice savaşların yerine bir dizi (kaçınılması mümkün) küçük çatışmaları yerleştirdiğini kavramış değil. Her iki tarafın da göz ardı bir şey var: ABD gerçek tehditlere mi cevap veriyor? Yıkıcı şekilde masraflı savaşlar ABD’yi daha güvenli kıldı mı?
Eğer ki dış politika hakkında ciddi bir mülahaza olacaksa, öncelikle savaşı ele almalı zira savaşlar uluslararası düzeni kökten değiştirme potansiyeline sahiptirler. Amerika’nın bitirdiği ve de yapmakta olduğu büyük savaşla işe başlamalı ve sonra küçük çatışmalara geçmeli; sonra mevcut tehditler değerlendirilmeli ve ufuktaki gelişmelerin ele alınmasıyla hükme varılmalıdır.
Afganistan, Başkan Obama’nın “iyi savaşı” – ki Cumhuriyetçi Partinin unutmayı tercih ettiği bir savaştır – sahneyi kapmıştır çünkü Amerikan can ve malını tüketmeyi sürdürmekte ve de milyarlarca doların somut hiçbir kazanım olmaksızın akıp gittiği dipsiz bir çukura dönüşmektedir. Başkandan mavi üzeri yeşil saldırıların eğitim programını altüst ettiğini; Afgan kuvvetlerine devir-teslimi raydan çıkarmakla tehdit ettiğini; yaygın yolsuzluk ve uyuşturucu kaçakçılığının büyük sorun olduğunu dolayısıyla hiçbir ulus inşası programının başarılı olamayacağını yani dürüst bir değerlendirmeyi duymak iyi olacaktır. Haberleri takip eden her Amerikalı bunun doğru olduğunu bilmektedir; o halde başkan bunu söylemekten imtina etmemeli, bir yıl daha kaytarmaktan uzak durup işgal altındaki Amerikan elçiliğinin çatısından sağ kalanları almak için helikopter göndermenin gerekli olduğu noktaya varmanın hemen öncesine kadar kaçmaya çalışmamalıdır. Cumhuriyetçilere gelince, generallerin onlara (1) muteber yahut (2) ezici yolsuzluk, Afgan güvenlik kuvvetlerinin liyakatsizliği, çıkış stratejisi yokluğu hakkındaki anlatıları değiştirecek neler söylemelerini umduklarını bilmek ilginç olacaktır. Gerek Cumhuriyetçiler gerekse Demokratlar Afganistan’ı yarın terk etmek yerine Clint Eastwood’un kaprisli bir şekilde telkin ettiği üzere 2014’te ayrılmanın niçin daha “muzafferâne” veya başarılı olacağını da açıklamalılar.
Biten son büyük savaşın otopsisi var bir de. Irak 6.000 Amerikalının hayatına ve trilyonlarca dolara mâl olmuştur ama gelin görün ki bu savaşın güvenliğini sağlayamayan, siyasi olarak İran’a meyleden istikrarsız ve otokratik bir rejim üretmiş devasa bir başarısızlık olduğunu Başkan Obama veya Romney’den hiç duydum mu? Yineleyelim, çoğu Amerikalı bunu çoktan çözmüşken politikacılar niçin söyleyemiyor, buna cevap veremiyor ve bundan bir şeyler öğrenemiyor?
Tüm küçük savaşları ve ”emniyet tedbirlerini” içeren, Yemen, Libya, Suriye, Somali, Uganda, Kenya, Moritanya, Mali, Kolombiya, Filipinler ve Pakistan gibi ülkelere kadar yayılmış terörle küresel savaş var bir de. Bu ülkelerden her hangi biri ABD’ye güvenlik tehdidi teşkil etmekte midir? Hayır. Belki Pakistan bir istisnadır ki tam da Amerika’nın bölgedeki müdahalesinden dolayı krizdedir Pakistan. İnsâni müdahaleciliğin niçin Amerikan dış politikasının sürücüsü olması gerektiğini yahut ispat edilebilir tehdidin olmadığı yerde Washington’ın silahlı kuvvetleri niçin birinci seçenek olarak kullanması gerektiğini birileri açıklamalı değil mi? İnsansız hava araçlarıyla yürütülen savaşı yeyahut Amerikan vatandaşlarına ülke dışında suikast düzenlenmesini en azından haklı kılmak için çabalamalı değil mi birileri?
Başkan Obama, Romney’in seçim kampanyasına hâkim genel kabadayılığın Rusya ve Çin’le, iki rakiple, zayıf ilişkileri garantilediğini haklı olarak kaydetti. Fakat tartışma bu noktada durmalı mı? Obama da her iki ülkeyi keskin bir şekilde eleştirmişti ki ABD Dışişleri Bakanlığının bu ülkelerin iç işlerine karışarak Amerikan çıkarlarını desteklediğine nasıl inandığını izah etmelidir. Romney, Rusya’nın niçin “bir numaralı halk düşmanı” olduğunu, Çin’in yuan’ı manipüle etmesini bu büyük ticari ortağı ve Amerikan hazine bonoları hamilini düşmana çevirmeden nasıl ele alacağını izah etmeye çalışmalıdır.
Bir de İran var. Bugünün, yarının tehdidi. Hepsi bir arada. Tartışma, Amerikan çıkarlarının aslında ne olduğu üzerinde yürümeli ve anlaşmazlık alanlarını savaş dışında çözmek için hangi adımların atılması gerektiği üzerinde kafa yorulmalıdır. Irak, neler olabileceği hakkında yani daha kötüsü için bir model olarak alınmalıdır. Eğer Romney İsrail için değil de Amerikan çıkarları için İran’a saldırının savunulabilecek taraflarını bulabilirse, o veya Paul Ryan bu çıkarları tam olarak anlatmalılar. Obama, müeyyidelerin ve ciddi şekilde üzerine gitmediği müzakerelerin bu krizi çözmenin nasıl anahtarı olduğunu açıklamak durumundadır. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, İran nükleer silah programına sahip olmadığı halde, hiç kimseye saldırı tehdidi yöneltmediği ve asgari üç asırdır taarruz savaşı başlatmadığı halde ABD’yi nasıl tehdit ettiğini izaha çalışmalılar. Savaş başladığında bunun Amerikan ordusu, yurtdışına seyahat eden Amerikalılar ve Amerikan ekonomisi için sonuçlarını tartışmaya da gönüllü olmalılar.
Son olarak da mâliyet var. Terörist eliyle değil de arı sokmasından veya televizyon setlerinin devrilmesinden her yıl çok daha fazla sayıda Amerikalı hayatını kaybederken birileri bu ülkenin korkunç derecede pahalı terörle savaşa (tüm maliyetleriyle 1 trilyon doları aşmıştır) hala niçin devam ettiğini açıklayabilmelidir. Irak, geçmiş yılların borcu ve borç mirâsı dâhil edildiğinde 5 trilyon dolara patladı. Hâlbuki Pentagon, mâliyetini petrol geliriyle karşılayacağını söyleyerek satmıştı bu savaşı. Afganistan’ın faturası ise 1 trilyon dolar ve bedeli hala artmaya devam ediyor. Tüm bu parasal meblağa odaklanılması 6.600 Amerikalının, 1.500 NATO ve “gönüllü koalisyon” askerinin, yüzbinlerce Iraklının ve onbinlerce Afganlının kaybedildiğini unutturabilir.
İstihdam ve ekonomi haklı olarak gelecek seçimlerin odak noktasında yer alıyor çünkü her Amerikalının hayatı üzerinde etkileri var ama işlevsiz ve korkunç derecede pahalı bir dış ve savunma politikasının her Amerikalıyı nasıl fakirleştirdiğini hatta cumhuriyetçi yönetim şeklimizin bekasını tehdit ettiğini görmek ve bunu ele almak da elzemdir. İki parti bundan kaçınmak için ellerinden geleni artlarına koymasalar bile gerçekleşmesi gereken bir tartışmadır bu.
Kaynak: Antiwar
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı