Ben daha önce, 11 Eylül akabinde Hava Kuvvetleri Adli Müşavir Yardımcısı Tümgeneral Charles Dunlap tarafından tanımlanan “hukuk savaşı”nın Washington ve Tel Aviv’in dış politikalarını savunanlar için meselenin bam teli olmaya başladığını bildirmiştim. Hukuku, mevcut anayasal düzenlemeleri altüst etmek ve ironik olarak, uzun süredir var olan hukuki sınırlamaların altını oymak için kullanmak, 1930’larda Nazi hukuk adamı Carl Schmitt tarafından geliştirildi. Çağdaş Amerikan uyarlamasında ise hukuk savaşı, başlangıçta ilericiler tarafından, haklarında dava açılmamış savaş suçlularını korkutmak ve Guantanamo Körfezi’ndeki hapishanede olduğu türde korkunç insan hakkı ihlallerine karşı saldırı başlatmak için kullanıldı. Ama şimdi bu, hükümetler ve hükümet destekli varlıklar tarafından, dava açarak ya da diğer hukuki yolları kullanarak muhalifleri susturmak için benimsendi. 

Hukuk savaşı kansız savaştır. Bir hükümet ya da resmi olarak desteklenen bir grup tarafından uygulandığında onun iki yönü vardır. Birincisi bu, kanunsuzu kanuni yapma ve kanunları ihlal eden hükümet çalışanlarına dokunulmazlık verme suretiyle hükümetin ayrıcalığını genişletmek için kullanılabilir. İkincisi, hükümet politikalarına karşı gelenleri cezalandırma aracı olarak kullanılabilir. Kanunsuzu kanuni yapmak, tam da John Yoo ve Jay Bybee’nin, George W. Bush Beyaz Sarayı’nda işkenceyi destekleyen hukuki hükümler yayımladıkları zaman yaptıklarıdır. Barack Obama yönetiminin FBI’ın milli güvenlikle ilgili belgeleri kullanmasını genişleten hukuki tavsiye elde ederek ve Libya’ya karşı savaşın anayasal olduğunu söyleyerek yaptığı da budur. Obama yönetimi, Adalet Bakanlığı’nın işkencecileri sorgulamasına izin vermeyip onlara fiilen dokunulmazlık vererek de hükümet çalışanlarını korudu. Obama yönetimi, devlet sırları ayrıcalığından bahsederek hukuki meydan okumaları durdurarak, eleştirmenler ve ifşaatçılara karşı kendisini savunmak için de hukuk savaşını yaygın bir şekilde kullandı. Böylece hükümet çalışanlarını temelde her türlü hesap verme yükümlülüğünden âri hale getirdi.

İsrail hükümeti ve onun Amerikalı destekçileri, kanun silahının potansiyelini idrak ettiler ve muhalifler ve eleştirmenleri durdurmak ve cezalandırmak için dava açma yolunu giderek daha fazla kullanmaya başladılar. New York Eyaleti Yüksek Mahkemesi, geçenlerde 84 İsrailli tarafından Bank of China aleyhine açılan davanın ABD mahkemelerinde görülmesine karar verdi. Üstelik davacıların hiçbiri ABD vatandaşı değilken ve iddia edilen suç ABD dışında gerçekleşmişken. 2006 ve 2007'de İslami Cihad ve Hamas tarafından gerçekleştirilen terörist saldırılar ve roket saldırılarının kurbanları olduklarını iddia eden davacılar, Bank of China’nın her iki gruba da banka havalesi hizmetleri vererek saldırıları kolaylaştırdığını savunuyorlar. Davacıların avukatı, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından "terörist" olarak yaftalanan her kuruluşa karşı herkesin Amerikan mahkemelerinde dava açabileceğini başarılı bir şekilde savundu.

Kanun, haziran ayında Gazze filosunu durdurmak için de kullanıldı. New York şehrinde federal mahkemede açılan davada, destekçi örgüt Özgür Gazze Hareketi'nin para topladığı ve gemileri Amerikan "müttefiki" İsrail'e "düşmanlık" için kullanılmak üzere hazırladığı iddia edildi. Bu, ABD'nin Tarafsızlık Kanunu'nun ihlali olur. Dava, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Dışişleri Bakanlığı'nın filo katılımcılarını Yurtseverlik Kanunu'na istinaden "terörizme maddi destek" sağlamakla suçlamak gibi daha sert tedbirler düşündüklerini açıklamalarının akabinde geldi.

New York'taki dava bir ABD vatandaşı tarafından, kanunu İsrail’e düşman olarak kabul edilen gruplara karşı kullanmak üzere bir sivil toplum kuruluşu (STK) olarak kurulan Shurat HaDin'in (ya da İsrail Hukuk Merkezi’nin) yardımıyla açıldı. Kuruluşa Nitsana Darshan-Leitner ve kocası Avi başkanlık ediyor. Avi, örgütü “karşı koyma” aracı olarak tarif etti ki bu da bilhassa İsrail’e uygundur, çünkü dediklerine göre “kanunu Yahudiler icat etti.”

Örgüt, kendisini sivil toplum örgütü olarak tarif etse de İsrail hükümetiyle yakın bir iş birliği içinde. Örgüt, Gazze filosunun ne pahasına olursa olsun durdurulması için yürüyüş yapma talimatlarıyla doğrudan Başbakan Binyamin Netanyahu'dan tam destek aldı. Netanyahu'nun desteklemesiyle grup, ABD Adalet Bakanı Eric Holder'dan Amerikalı katılımcıları durduracak adımlar atmasını istedi. Grup ayrıca Texas Valisi Rick Perry'ye yaklaştı. Perry, Holder'a filo katılımcılarının Tarafsızlık Kanunu'nu ihlal ve terörizm destekçisi olmaktan yargılanmaları gerektiğini savunan bir mektup yazmaya zorlandı. Dershan-Leitner, Perry'nin desteğinin arkasındaki tutkuyu şöyle açıkladı: "İsrail'de Perry'nin de katıldığı bir toplantıda konuştum. Bana yaklaştı ve 'Yaptıklarınızı beğeniyorum. Yaptıklarınız şaşırtıcıdır. İsrail düşmanlarıyla savaşta yardıma ihtiyacınız olursa ben yardıma hazırım' dedi."

Shurat HaDin, hedef alınan grupları davalarla bezdirir, böylece onlar etkisiz olur hatta daha da kötüsü, hukuki maliyetlerle iflas eder. Shurat HaDin, filodaki gemilerin düşmanca niyetler içinde oldukları ve Yunanistan güvenlik düzenlemelerine uymadıklarını, doğru olmayan bir şekilde iddia ederek, Yunanistan'da açılan davanın da arkasındaydı. New York ve Atina'daki davaların doğruluğu açık bir şekilde şüphelidir. Ama bir kez hukuki süreç işlemeye başlayınca ihtiyaç olunan tek şey, dost bir hakimdi. İktisadi açıdan yükümlülüklerini yerine getirememe durumundan kaçınmak için dost bir Beyaz Saray'a ihtiyaç duyan Yunan hükümeti, İsrail'e yardım etmekten mutluydu. Shurat HaDin davasına karşılık olarak Yunanistan sivil savunma bakanı, Gazze'nin Yunanistan'dan hareket edecek gemiler için "kanun dışı" bir varış yeri olduğunu bildirdi. Bakan daha sonra filodaki gemilerin titiz bir şekilde denetlenmesini emretti ve yedi gemiden altısının güvenlik gerekçeleriyle hareket ettirilmemesini başardı.

Shurat HaDin'in internet sitesi “teröristlerin yüzlerce kurbanının haklarını savunduğunu” iddia ediyor. Örgütün Gazze filosuna yönelik amansız saldırıları, gemilere mal ve hizmet sağlayacak özel şirketlere de uzandı. Oyunun adı göz korkutmaydı. İftiharla, “İslami teröristler ve Hamas kontrolündeki Gazze Şeridi'ne deniz filosu gönderilmesini organize eden radikal STK'lara karşı hukuk savaşımıza devam ediyoruz. Geçen hafta uluslararası sigorta şirketlerini hedef aldık… [ve] bugün… Shurat HaDin, merkezi İngiltere ve ABD'de bulunan küresel uydu şirketi INMARSAT'a uyarı mektupları gönderdi ve haziran sonu için planlanan Gazze filosunda, şüpheli terör örgütleri tarafından kullanılacak gemilere muhabere hizmeti vermesi halinde, oluşacak büyük tahribattan sorumlu tutulabileceğini ve adli takibata maruz kalabileceğini ifade etti” dedi.

İsrail'in hukuk savaşı merkezi şimdi kendi vatandaşları ve tüm filolarla ya da filolardan biriyle irtibatlı yabancılar aleyhine hukuki işlem başlatarak faaliyetlerini genişletti. 2010'da Shurat HaDin mahkemelerden, terörist destekçisi oldukları gerekçesiyle İsrailli komandolar tarafından öldürülen, o senenin durdurulan trajik filosunda gözaltına alınan tüm kişilerin süresiz olarak hapiste tutulmasını istedi. Mahkemeler talebi reddetti. Shurat HaDin ise tekrar denedi. Bu sene 29 haziranda İsrail mahkemelerinde 2010'daki filoda bulunan belli 13 yolcu aleyhine “özel suç davası” açılmasına destek verdi. Dava, 13 kişinin filoda yer alarak terörist eylemi desteklediğini ileri sürdü.

Garip biçimde dava, Shurat HaDin tarafından değil yedek asker olduklarını iddia eden ve kendileri ve arkadaşlarının filolardan dolayı tehlikeye gireceklerini ve askeri vazifelerini yerine getirirken sebepsiz yere saldırıya maruz kalabileceklerini ileri süren iki kişi tarafından açıldı. Gaye açık bir şekilde, herhangi bir filo ve tüm filolar ve benzer insani çabaların terörizme destek olarak kabul edileceği, bunun da İsrail hükümetine tüm müdahil fertler aleyhine terörizm suçlamaları getirme imkanı vereceği bir hukuki emsal teşkil etmekti. Keza bu, ABD gibi dost ülkelere de kendi davalarının peşine düşme imkanı verecekti.

İsrail mahkemeleri, kendi itibarları adına bu 13 kişi hakkında ceza davası işlemi yapmaya gönülsüz görünüyorlar. Bunların hiçbiri şu an İsrail’de değil ve sunumda da belli kuralsızlıklar var. Desteklendiği iddia edilen ve davanın hedefi olan terörist varlık net bir şekilde Hamas’tır ama grubun hiç ismi verilmiyor. Keza iki davacı, Alon Kibbutzu’ndan Lior Tsuker ve Tel Aviv’den Or Yirmihau Lipman, bağımsız soruşturmacılar tarafından müspet şekilde teşhis edilemezler. Mahkeme belgelerine göre iki davacı, filonun durdurulması olayına dahil olan ve isimlerinin açıklanması mümkün olmayan aktif görevdeki askerler adına hareket ettiklerini iddia ediyorlar. Çünkü isimlerinin açıklanması Batı Avrupa’da farklı yargı mercilerinde savaş suçluları listesi içinde görünme şeklinde karşılıklara yol açabilir. Bu da hukuk savaşının bazen iki yönlü çalıştığına işaret ediyor.

Tüm bu patırtı arasında 2010’da filodaki olaya karışan gemilerin hiçbirinin  İsrail ya da Gazze topraklarına asla ulaşmadıklarını hatırlatmak önemlidir. Gemiler uluslararası sularda durduruldu. O noktaya kadar yolcular ve mürettebat kanunsuz ya da başka türlü kesinlikle bir şey yapmamıştı. Gemiler Aşdod limanına çekildiği zaman hiçbir gemide silah bulunmadı.

Filonun organizatörlerini terörizm destekçileri olarak tanımlamak da ucuz bir hiledir. Ama bir kez İsrail’de kabul edilirse olacak tek şey, Amerikalı bir hakim ya da savcının iddiayı benimsemesi ve İsrail’in Gazze ablukasını kırmaya çalışan her Amerikan vatandaşı hakkında dava açmasıdır. Eric Holder buna güçlükle karşı çıkar. Adalet Bakanlığı’nın ABD’de İsrail’in fiili ya da hukuki suçunu eleştirmesi tahayyül edilemez değildir. Sanık, kanunsuz hiçbir şey yapmadığı halde ve özellikle de anayasadaki Birinci Değişiklik’te belirlenen haklar ışığında bir Amerikan mahkemesinde “terörizmi desteklemek”ten mahkum edilebilir mi? Belki hayır. Ama son 10 senede garip şeyler oldu. Shurat HaDin tarafından da tatbik edildiği gibi hukuk savaşının, bir göz korkutma ve tehdit aracı olmaktan biraz daha fazlası olmasından bu yana filo katılımcılarını mahkemeye sürüklemek ve onları avukatlar için ödeme yapma zorunda bırakmak bir zafer olarak görülecektir. Nitsana Darshan-Leitner gibi aleni İsrail partizanlarının eylemlerinden daha rahatsız edici olanı, Obama yönetiminin de maskaralığa iştirak etmeye gönüllü olması ve Cumhuriyetçi Vali ve başkan özentisi Rick Perry’nin hevesine katılmasıdır. ABD cezai adalet sistemi hizaya geldiği ve İsrail’in oyununu oynamaya başladığı zaman hepimiz sıkıntıda olacağız.

Kaynak: Antiwar

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas