Kendi şahsi başarısızlıklarından dolayı başkasını suçlamak insanın doğasında var galiba. Ancak şahsi etkileşimlerde sadece bir kabahat sayılacak olan şey tüm bir uluslar ve ırklar basit gerçekleri kavramak için kendi başarısızlıklarından dolayı başka ulusları sistematik ve kapsamlı bir şekilde suçlamaya başladığında oldukça ciddileşiyor. Amerika’nın bugün Libya ve Suriye gibi yelerde sorun çıkaran son 11 yıllık dış politikasını kastediyorum elbette.

Ortadoğu ve sıcak gelişmelerin yaşandığı diğer yerler hakkında defalarca söylenenlere bir bakın: Amerikan kabadayılığı, önleyici darbe ve güçlü olan haklıdır politikası sorun değildir; bazı cahil güruh özgürlüklerimizden dolayı bizden hoşlanmıyor.  ABD “istisnaidir” yani özgür dünyanın standartlarını ve hatta özgür olmayan dünyanın standartlarını hoşlansalar da hoşlanmasalar da ABD belirlemelidir. Amerika, dünyada istediği yerde askeri müdahale hakkına sahiptir hatta ki çok düşük  bir tehdit ihtimali varken bile.

Ne Başkan Barack Obama ne de Vali Mitt Romney hakikati söylemeye cesaret edemedi: Ortaya çıkmasına yardım ettiğimiz bir terör sorununa son derece aşırı bir tepki verdiğimizden dolayı son 11 yıl Amerika için felâket olmuştur. Bu aşırı tepki, Irak’ta gereksiz büyük bir savaşa yol açtı; ülke battı ve Amerika’ya karşı hiçbir tehdit teşkil etmeyen 100.000 insan hayatını kaybetti. Öldürdüğümüz kişilerin çocuklarını cezalandırdık; sakat doğumlardaki insanı afallatan artış, Irak’ta çatışmaların en yoğun olduğu kesimlerde seyreltilmiş uranyum mermileri kullandığımızın delilidir.

Amerika’nın ani ve sert tepkisi, Afganistan’da müzmin bir katliama yol açtı ki Washington ülkeden ayrıldığında, Amerikan ordusu ve CIA’nin geldiği zamandan daha beteri olacaktır. Amerikan postalları başka yerlerde de daha önce olmadığı kadar çok; insansız hava araçlarıyla yapılan operasyonlar Afrika ve Asya’da savaş açma menüsü . Bu hafta öğrendik ki CIA operasyonlarını genişletmek için daha fazla sayıda insansız hava aracı (İHA) istiyor. Langley’deki zavallı ahali, yeterli sayıda olmadığı için Pakistan’daki bazı insansız hava araçlarını Yemen’e kaydırmak zorunda kalmış gibi görünüyor. Umursayanlar için söyleyelim, CIA’nin istihbarat teşkilatı olmaktan çıkıp David Petraeus idaresi altında Cenevre Sözleşmeleri dışında uluslararası bir ölüm makinesine dönmeye başladığının resmidir bu.

Dışarıda yapılan savaşların ülke içinde de etkileri var. İnsansız hava araçları, teröristlerle savaşmak için çıkarılan “geçici” yasalarla Amerikan Anayasasından sarf-ı nazar edilerek, Amerika’ya vardı. Mitt Romney ve Barack Obama zeki adamlardır ve ne olduğunu çok iyi biliyorlar ancak olan biten hakkında hiçbir şey söyleyemeyecekler zira Amerika’nın iyi ve asil olduğu anlatısını yerle bir edecektir. Keşke baş belası Müslümanlar özgürlüklerimizden bu kadar nefret etmeselerdi.

Pek belirtilmese de, Müslümanların Amerikan gazabının hedefinde olduklarına şüphe yok. Cumhuriyetçi Parti, İslam topraklarında daha fazla savaş için daha büyük savunma bütçesini ve Amerika’da yayılmasından korktukları Şeriat kanunlarını yasa dışı hale getirmeyi takıntı haline getirdi. Şeriat sadece iki ülkede ceza hukukunda vardır. S. Arabistan ve İran. Diğer Müslüman ülkeler, İngiliz teamül hukukunu veya Roma hukukunu kullanmaktadırlar. Amerika’da her hangi bir eyâletin Şeriat kanunlarını kabul etmesi tehdidi sıfırdır o da şayet Cumhuriyetçi platforma inanmıyorsanız.

Kamuoyu yoklamaları, Amerikalıların Müslümanlardan pek hazzetmediğini söylüyor. Haklarındaki olumsuz yayın perhizine bakınca şaşılacak bir şey yok. New York metrosundaki afişlerden Filistinlilerin vahşi, İsraillilerin medeni olduklarını öğrenebilir bir kimse. İslam/’i kelimesi yıllardır “terörist” kelimesinin öntakısı olarak kullanıldı medyada.

1950’lerde Komünist tasfiyesinden bu yana Müslümanlardan başka hiçbir grup içteki düşman olarak parmakla gösterilmemiştir. New York’tan Kongre üyesi Peter King “Amerikalı Müslümanların Radikalleşmesinin Çapı ve Müslüman Camianın Tepkisi” hakkında pek çok oturuma başkanlık etti. New York Emniyet Müdürlüğü ve FBI, Müslümanları hedef yaptı. Kendilerini birdenbire bir FBI muhbiriyle arkadaşken bulan genç Müslümanlar itiraf tuzağına veya itiraf pazarlığına sokularak hapse tıkılıyorlar; her bir tutuklama büyük bir terör vakası olarak takdim ediliyor. Tutuklama ve yargılama hakkındaki haberler okunduğunda açıktır ki o vakaların çoğu, zanlıya sahte silah veya bomba veren ve sonra terör eylemine yüreklendiren muhbire dayanmaktadır. Amerikalı Müslümanların hukuka riayet etmediklerini gösteren her hangi bir delil varsa- ki ben görmedim – böylesi bir istatistik, gerçekten toplansaydı, tam aksini ispat ederdi.

Son olarak da bazı Cumhuriyetçiler bizden pek fazla hazzetmeyen ve politikalarımızı desteklemeye gönülsüz görünen ülkelere yardımı sona erdirme çağrısı yaptılar. O ülkelerin hepsi de elbette ki İslam ülkeleri ve dolaşımda olan epostalarda yanan arabalar ve binalar var. İşi bitirmek için gerekli tek şey sakallı, kızgın tipli adamlar. “Benim için en son ne yaptın” argümanının sorunu, Amerika’nın diktatörleri destekleyerek, berbat insan hakları ihlallerine kör gözle bakarak son 50 yıldır o ülkelerde ne oyunlar oynadığını hesaba katmamasıdır.

Söz konusu ülkeler diktatörlük prangalarından sıyrılıp kendi dinlerini ciddiye alan bir yönetimi seçtiklerinde Aydınlanma-sonrası Batı dehşete düşüyor. Bu gelişme, Washington ve Brüksel’deki akıllı liderlerin yakından izlenmeleri gereken bir sorun olarak addediliyor. Bu halkların sorunu ne? Özgürlüklerimizi istemiyorlar mı? Bir Müslüman nazarında, bir kimsenin dini, devlet ile olan ilişkisini şekillendirir. Din ile devlet arasında ateş duvarı yoktur ve bir kimsenin görevdeyken nasıl davranacağının şartını koyar fakat bu ayrım, politikamızı şekillendiren Beyaz Saray’dakilerin aklına gelmiyor.

Müslümanların şamar oğlanı yapılmasının siyasi amaçları da var tabi. Büyük, ayırt edilmemiş bir tehdit, askeri-sanayi kompleksini mutlu ediyor. İsrail dostları nazarında, Müslümanlar vahşi ve teröristtir; yani onlarla ciddi bir şekilde müzakere yapmak veya onlara insan muamelesi yapmak zaman israfıdır. Müslüman karşıtı gündemden maval okuyan siyasetçileri ise ilgi odağı haline getirmektedir; onlar da dış politikada bir oyuncu olma fırsatı görüyorlar. Çıkarılacak gerçek ders şu ki Müslümanlara karşı olmak, İslam’ın peşinden gidenler için ille de bir sorun değildir; bizzat bizim için bir sorundur. Düşmanı yaratan biziz; sırf İslam ülkelerinde değil tüm dünyada ilişkilerimizi zehirleyenin bizim politikalarımız ve eylemlerimiz olduğunu fark edecek hassa bize gerekiyor. Mitt Romney veya Barack Obama bir gün gerçeği ifade eder mi? Sanmıyorum.

Kaynak: Antiwar

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı