Pek çok Amerikalı, her dört yılda bir yapılan başkanlık seçimlerinde seçeneklerinin olmayışından dolayı tiksinti yaşıyorlar. Amerika ülke içinde ve dışında ciddi sorunlarla yüz yüze olmasına rağmen durum bu yılda farklı değil. Mitt Romney’in ekonomiyi iyileştirmek için hiçbir planı yok; Obama’nın son dört yıllık sicili ise onun yerine konuşup durumu izah ediyor zaten. Romney büyük devlet isteyen bir Cumhuriyetçi; Obama ise ondan daha büyük devlet isteyen bir Demokrat. Her ikisi de iflas noktasına varacak kadar açık verecek. Romney silahlara, askerlere ve savaşlara harcama yaparak; Obama ise fena halde ihtiyaç hissedilen sağlık hizmetlerine harcama yaparak; çok pahalı bir harcama bu çünkü sağlık hizmetleri ve sigortacılık sektörüyle sürtüşme yaşanarak oluşturuldu ve maliyetleri sınırlandırma çabası yok.
Obama ve Romney arasındaki diğer farklılıkların çoğu kozmetik çünkü Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, Washington siyaset seçkinlerinin birbirinden farksız iki yüzünü temsil etmektedirler; vagonları çember içine alıp ilk önce ve her daim kendisininkini koruyan bir seçkin bu. Amerikalı seçmenlerin tercih yapabilecekleri bir alan var yalnız: Dış politika. 22 Ekim’de yapılan başkanlık dış politika tartışması, bir fikirbirliği ürününe benziyor; meydan okuyan Mitt Romney, Barack Obama’nın destek verdiği pek çok politikaya katıldı. Beklendiği üzere, İsrail, stratejik bir külfet olmasına rağmen, en değerli Amerikan müttefiki olarak göklere çıkarıldı. İran’ın ismi en az 47 kez tekrarlandı ve gerçekte Amerikalılara hiçbir zaman tehdit teşkil etmemesine, bu kapasitede olmamasına rağmen Amerika’ya karşı en büyük uluslararası tehdit olarak tanımlandı. Obama, Amerikan askeri kaynaklarıyla aynısını yapacağına işaret ederek, İran’a karşı İsrail askeri harekâtına bir şekilde destek vererek duruşunu değiştirdi ki Romney’in oyun metninde geçen bir duruştur. Romney ve Obama arasındaki gerçek tek fark, Romney’in İran’ın nükleer silah üretebilecek imkân ve kabiliyetleri elde etmesinin engellenmesinde ısrar edişidir. İmkân ve kabiliyetlerle kastedilen, İran’ın zaten yapabildiği uranyum zenginleştirme çalışmaları ve bir bomba üretecek mühendisliktir; yani Romney, nereden bakılırsa bakılsın, mollalara karşı savaşa gitmek için elinde bir savaş sebebi olduğuna inanmaktadır. Obama’nın bu konudaki sicili ise en hafif tabirle rezildir. Savaşı Amerikan tabiatının kalıcı bir özelliği yapmaya çalıştığını kamuoyunu daha yeni öğrendi; bu esnada, güvenlik adına neler oluyor diyen halk endişesini azaltmak için Irak ve Afganistan’da rüzgârın dinmesine izin verdi. Bu yüzden de savaş bölgelerinde daha az sayıda postal olacak; Beyaz Saray’ın, Ulusal Terörle Mücadele Merkezi aracılığıyla ölüm listelerini icra edeceği altyapı çalışmaları hızla sürdürülüyor. Liste genişletilebilir ve hedefin nerede ve ne zaman teşhis edilip öldürüleceği hakkında detaylı bilgi de içerecek bu liste. Bilgiler veri madenciliğiyle elde edilecek. Muhtemelen dünyada milyarlarca insanın mahremiyeti çiğnenecek; Amerika’da ise neredeyse herkesin.
Beyaz Saray, Amerika’nın resmi olarak savaşta olmadığı ülkelerde militanlara karşı insansız hava araçlarıyla saldırı ve özel birliklerin düzenleyeceği suikastlar gerektiren onlarca yıllık bir mücadele düşünüyor. Amerikan yönetiminin “işlem matrisindeki” (disposition matrix) sözde teröristleri temizleme planının önemli bir parçası, insansız hava araçlarının olmadığı yahut operasyon yürütemediği yerlerde pis işi Delta Ve SEAL komandolarının yapmasıdır. Yani 2008’de başkanlığı kazanmak için ikiyüzlülükle kendisini barış adayı olarak tasvir eden Başkan Obama yüzde yüz Amerikan canavarı ve savaş suçlusuna döndü.
Şaşırtıcı değildir, Mitt Romney insansız hava araçlarıyla saldırı düzenlenmesini desteklemektedir; ölüm listesini de onayladığı kolaylıkla farz edilebilir. Bir şekilde bunlara itiraz etse, bunu kesinlikle söylemezdi. Romney’in dış politika tartışmasında Ortadoğu’da “bu karmaşadan çıkma yollarımızı yok edemeyiz”; “Amerika, barış ilkelerini teşvik eden bir lider zihniyetine sahip…bir diğer Irak istemiyoruz. Bir diğer Afganistan istemiyoruz” demesi karakterine aykırıdır; kendisini savaş çığırtkanı olarak resmetmeme teşebbüsüdür. Romney bir başka dinleyici kitlesine konuştuğunda savunma bütçesinin artırılmasını savunurken, Washington’ın dünyada liderliğini öne sürmesi çağrısı yaparken, Amerikan istisnaiciliği pazarlaması yaparken daha tutarlıydı. İran’a Amerikan saldırısı kararını İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’ya vermiş ve İsrail isterse Amerikan çıkarlarına zarar versin, o neyi yapmayı tercih ederse desteklemeyi vaad etmişti.
Söz konusu olan dış politika olduğunda Romney koftidir. Cehaleti insanı şaşkına çevirir; dış coğrafya ve siyasette devirdiği çamlar unutulmazdır. Ve Tehlikelidir. Rusya ve Çin, düşmandırlar, göğüslenmeleri gerekir. Filistinliler bir devleti hak etmezler ve kültürel olarak geridirler. İngiltere, olimpiyatları güvenli bir şekilde nasıl düzenleyeceğiniz bilmez. Rusya ve İran, Amerika’nın başlıca düşmanlarıdır; dinleyici kitlesine göre bu konuda fikirleri değişmektedir de.
Büyük soru, Romney söylediklerini gerçekten yapar mı yoksa seçildikten sonra ılımlaşır mı sorusudur. Delillere bakarsak, at gözlüğü takmış ve İran’a karşı bir savaş dâhil müdahaleci bir dış politika izleyecek bir diğer George W. Bush’tur o. Kendimizden emin bir şekilde nasıl söyleyebiliyoruz bunu? Çünkü çevresini sarmış kişilere bakıyoruz. Romney’in 24 dış politika danışmanından 17’si Bush dönemi neoconlarından oluşuyor. Konu hakkında fikirlerini açıklamış olanların neredeyse hepsi de İran’a karşı önleyici saldırıdan yanalar.
John Bolton ve Joe Lieberman’ın dış işleri bakanlığı ve savunma bakanlığı için yarıştıkları söyleniyor. Lieberman İç Güvenlik direktörü olarak da anılıyor. Eski bir CIA yetkilisi ve Blackwater yöneticisi Cofer Black (CIA tarihinde en vahşi kişilerden biri olarak tarif edilir) 11 Eylül saldırıları sırasında Terörle Mücadele Merkezi’nin başındaydı. Cofer ismi ulusal istihbarat veya muhtemelen CIA başkanlığı için geçiyor. Eric Edelman, ulusal güvenlik danışmanı olabilir. Savunma bakanlığında Douglas Feith’in yerine geçerek Özel Planlar Dairesinin başına geçmişti. İran-kontra suçlusu Elliot Abrams ve Dan Senor ise güvenlik, savunma ve istihbarat mevkileri için düşünülüyor. Senor, Romney’in başlıca danışmanlarından biri. George W. Bush döneminde Irak Geçici Koalisyon Otoritesi sözcüsü yapıldığı sırada Savunma Bakanlığında danışmandı. Senor, Benjamin Netanyahu’ya yakındır ve İsrail yanlısı bir şahindir. Kız kardeşi Wendy, AIPAC’ın Kudüs şubesinin başındadır. Soner, İsrail ve Ortadoğu konusunda Romney’in önde gelen danışmanı; İran’a saldırmaktan yana ve Romney’in Filistinlileri aşağılayan sözlerinin arkasında görünüşe bakılırsa o var.
Romney’in dış politika danışmanları arasında Fred Kagan ve Kimberly Kagan, Robert Kagan, Robert Joseph ve Elliot Cohen var. Kagan’lar ve Elliot Abrams, Raul Ryan’a dış politika birifingleri veriyorlar.
O halde bir şık/seçenek var. Benim fikrime göre, Romney’in seçim zaferi, 11 Eylül’den beri alıştığımız kavgacı müdahalecilik eşliğinde İran’la savaş etmeyi fiilen garantiler. Bu çeşit esip gürlemeler, kesip biçmeler para bitene dek devam edecektir fakat Romney, Savunma bakanlığına vermek, dolayısıyla süreci uzatmak için borç para almaya da istekli görünüyor. Romney, selefinden devralacağı insansız hava araçları, ölüm listesi ve suikast timleri gibi iğrenç politikalara da devam edecektir şüphesiz. Obama ise yeniden seçildiğinde, Amerika’nın 21.yüzyıldaki mümtaz savaş suçlusu olmak için Hac Yolculuğunu sürdürecek hatta George W.Bush ve Dick Cheney’i bu bakımdan gölgede bırakacaktır. Seçmenlerin şıkkı, dünya çapındaki kargaşanın ve anayasanın ölümünün nasıl gerçekleşmesini istedikleri yerde beliriyor. Romney bayrağı altında ağır dozlarda paketlenmiş; Obama ise aynı yolda ilerlemekle beraber, yapmakta olduğunu gizleme zahmetine girecek. Seçenek işte.
Kaynak: Antiwar
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı