Var olmak öncelikle hissetmektir. Ortada hiçbir şey yokken bile, meşru rüya görmek elzem hale gelir. İslam insanı millet haline getirir ve o ümmet mekana dokunduğunda bereketli ve estetik ürünler akar zamana. Bu hal, medeniyet tabiriyle tarihte yerini alır. Günler çevrilir, değere sahip olmada zaafiyete düşüldüğünde medeniyet yerini çalışana, arzulayana bırakır.
Bu bir yok oluş değildir.
Müslüman varsa, medeniyet rüyası görülmeye devam eder. Çağımız Müslümanları böyle bir zamanda, yenilgi döneminde, ama tarihte yer almış ve sayfalara sığmayan medeniyetin, hayata akma isteğiyle yaşıyorlar.
İslam dünyası dediğimizde, büyük oranı düş olan, aynı zamanda toprağa düşmesi mukadder olan bir hayırlı arzudan bahsetmiş oluruz.
İnsanı yaşatan, onu aziz kılan bir iklimden söz ederiz.
Günümüzde çevremize baktığımızda o sözün, o rüyanın yolunun kesildiğini görüyoruz. Çok dramatik bir biçimde bu yol kesme işlemi sponsorlar eliyle, o rüyayı görmesi gerekenlere yaptırılıyor. Batı orta çağını yaşamamızı istiyorlar, mezhep savaşları, Yüzyıl savaşları teklif ediyorlar ve ne acıdır ki, küçücük dünya menfaatleri adına, İslam ismiyle, meşrulaştırmaya çalışılan vahşetlere çok kolay müşteri olunuyor.
Ortaya çıkan tabloda, değil insanlığa değer taşıma iddiası, birbirini en vahşi biçimde boğazlayan ve dini kendi mezhebine/meşrebine sığdıran, İslam’ın özüyle ilgisi kopmuş bir anlayış ortaya çıkmış. Hikmet, kıyas, yorum, metod berhava olmuş ve gözler kan görmeye ayarlı hale gelmiş. Başlarını gömdükleri bataklıktan kaldırıp bir bakabilseler, ellerindeki silahın sahibini, altlarındaki araçların adresini bir düşünseler, yaptıkları işin mahiyetini anlama imkanları olabilecek belki. Önce Mısır küresel iradenin desteğine uygun hale getirildi ve uzun zamandır kıvam kazandırılan mezhep savaşlarıyla, yeni haritaların içinin dolgusuna dönüldü.
Diğer yandan, ortam tam da İsrail'in aradığı verimli hale gelmiş oldu. Yeni bir saldırı, yine sivil alanlara.
Toplu cinayetlerde yeni silahların denenmesi, yine çoçuk azalarının etrafa saçılması. Dünyanın yüzüne kan sıçrıyor, ses yok.
Mısır, Suud, İsrail dostluğu yara almıyor, ramazan sofrasına bomba düşüyor. Filistin ölümle iftar açıyor.
Yüzyıla yayılmış sarhoşluğa karşı, adım adım kanıksatılmak istenen katliam! Çöller genişliğince ihmal, düşmanına öykünme.
Bu dünyanın hesabı zor!
Bu hesabı kimse veremez, Filistinli'lerden başka.
Çünkü onlar ölümü ölmeden an be an yaşıyorlar.
Çünkü onlar taş atıyorlar, insanlıktan çıkana, göz yumana, yandaş olana.
Çünkü onlar, vicdanları diriltiyor ve önderi oluyorlar meleklerle arkadaşlığın.
Taşlaşmamak için, insanlığın evini korumak için, taş atıyorlar yüzyıldır.
Nöbeti devrediyorlar birbirlerine.
Elden ele uzatıyorlar taşları.
Onların ellerinde akıyor taş ırmakları.
Ve Hanzala tutuyor çeteleyi.
Ekliyor içten bir sevinçle:
Ey henüz kirlenmemiş çocuklar!
Dünyanın neresinde olursanız olun,
Taş toplayın ve atın siyonistten yana.
Taş aşağılık olanı bulur.
Her şeye, herkese rağmen;
Öfkesini mezhep sanıp kardeş katline katılanlara rağmen...
Demokrasi gösterip zulüm satan maskeli ölüm tacirlerine rağmen, bir Filistinli kalbinin sıcaklığında rüya görmeye devam.
Değil mi ki, elinde Kur'an var!
Bin kere düşsek binbir kere dirileceğiz.